Yer sofralarının fotoromanı

Neden Atatürk’ün hiç yer sofrası fotoğrafı yok? Ve neden her Ramazan Erdoğanlar yer sofralarında poz veriyorlar?
Çünkü ya halkı ayağa kaldırır, masaya oturtur medenileştirirsiniz ya da… din üzerinden oy avcılığıyla yerlere çökertirsiniz.
Herkes kendine en yakışan mesajın derdindedir

 

HALDUN ÇUBUKÇU

( Dilerseniz yazının altındaki fotoromanı önce okuyun!)

Erdoğanlar derken düzenin bütün reislerini kastediyorum; hepsinin yere çökmüş, sini başında toplanmış, huşu ile iftar açarken ya da iftar açmazken pozları vardır.
Neden?
Atatürk’ün böyle bir resmi var mıdır?
Böyle resim vermeyi zul sayardı kuşkusuz.
O halkını uygarlaştırma derdindeydi, çökertildiği yerden kaldırmak, yerlerde sürünmekten kurtarmak, masaya oturtmak… O’nun fotoğraflarını öyle görürüz, halka örnek olmak için, tertemiz masada, mütevazı bir yemek başında, çatal, bıçak kullanırken… Kaldı ki, bağdaş kurmayı dini politika için kullananların hepsinden çok daha iyi bilirdi; toprağın bağrında bağdaş kurup türkü söylediği fotoğrafı kim bilmez?
Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarının Özal’a kadar hangi nedenlerle olursa olsun çökmeyi, çökertilmeyi, insanlarını da çökmüş halde fotoğraflanmasını kabul edeceklerini de düşünmüyorum. Görüntüleri yoktur!
Bu tür fotoğrafları veren ilk kim ise, işte halk avcılığı, kitle kuyrukçuluğu, seçmen dalkavukluğu da onunla başlamıştır.

Evet, kesinlikle ‘laiklik adam olmaktır’

Peki neden özellikle her Ramazan ayı bu tür bir dinsel göndermeli ve sahtenin en sahtesi tevazu içeren bir şova gerek duyar reel Müslüman siyasetçiler?
Şunu sormalı asıl: Neden dünyanın geri kalan kısmı masada oturup çatal, kaşık, bıçak kullanırken Müslümanlar hâlâ yere çökmüş vaziyette yemek yer ya da öyleymiş havası verdirilir?
Yerde sini çevresine çöreklenip örtüyü dizine çekip ortak kaba kaşık sallamak kadar sağlığa ve vücut ergonomisine aykırı ve rahatsız bir oturma şekli daha yoktur.
Ama işte “din budur.” İslam daha da budur.
İnsanı çökertmek için kurgulanmıştır.
Yer sofralarında iki büklüm, alışkanlığınız yoksa, ayaklarınıza, dizlerinize kramplar girerek oturursunuz.
Bin beş yüz yıldır, “sünnettir” diye sadece ve sadece insanı çökerten, yerle bir düzeyde tutan, küçülten, eziyet içeren ve son derece sağlıksız bir ilkelliktir yer sofraları.

Laiklik işte burada belki de en somut ve değerli tanımına kavuşuyor: Adam olmak.
Laiklik uygarlaştırmaktır. İnsana değer vermektir. Yer sofralarında sürünmekten kaldırıp insanı, masa başında sandalyeye oturtmaktır, yemekten önce elini yıkatmaktır, ortadaki çanaktan değil ayrı tabaktan yeyip içme sağlığına kavuşturmaktır, yerden yükseltmektir, uygarlaştırmak, insan eylemektir.
Devrimci Cumhuriyet bunu örnekleştirir.
1950 karşı devrim sürecinden itibaren ise yeniden ve yeniden, iktidar için halkın sürüleştirilmesi başlar. Milletten ümmete, masadan kaldırılıp yere çökertilmeye… Aynı zamanda en batıcılık yıllarımızdır.

Eyyy Tayyip Erdoğan neden böyle yapıyorsun?

Evet, neden her ramazan böyle bir poz vererek halk avcılığına soyunuyorsun Tayyip Erdoğan?
Neden bunu yapıyorsun?
Neden?
Sünnet diye mi?
O zaman kolundaki, sanırım yer sofrasına çöktüğün o evi satın alacak saati de çıkar. Peygamber saat mi takıyordu, çatal mı kullanmıştı, otomobillere mi biniyordu, kıravat mı bağlamıştı?
1001 odalı “külliye” sarayında yemeklerini yere çökerek, sini başında mı yiyorsun?
Filancanın evinde yere çöküp yemeğe kaşık sallamak sünnet oluyor da saraylara sünnet giremiyor mu?
Diyelim ki bir yoksulun evini onurlandırıyorsun eyyy Tayyip Erdoğan; evlerinde de masa yok. Ramazan armağanı bir masa ile 6 sandalye yollayıp rahat rahat oturmak, onları da yerden kaldırıp daha güzel, daha doğru, daha sağlıklı ve daha medeni eylemek varken, neden başta sen ve zevceniz o sofralarda eziyet çekiyorsunuz?
Sebep?
Yer sofrasından yemek sünnetse, deveye binmek de sünnet, neden makam Mercedeslerinin, uçaklarının yerine Cumhurbaşkanlığı deve filolarını kurmuyorsun?
Pek sevdiğin, örnek aldığın II. Abdülhamit acaba hiç yer sofrasına çökmüş müydü?
Sanırım ilk II. Mahmut’tur, ondan itibaren bütün Osmanlı sarayı, padişahlar sofralarda en medeni şekilde yemeklerini yediler.
Bir kez masaya oturduktan sonra bir daha hiçbiri yer sofrasına çökmedi.
Osmanlı hanedanı her zaman toplumundan ileri olmuştur, şeklen de öz itibarıyla da…
Ordu ise bünyesine masayı, çatalı, bıçağı en erken alan kurumdur.
Şimdi şaşırtır mı ki bir iftar çadırında, yarı sivil yarı asker Milli Savunma Bakanı, genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları yere çöküp askerleri de yer sofralarında oruç açmaya mecbur bıraksın!
Osmanlı nerede, siz nerede?

Yok birbirinizden farkınız!

1950’lerden beri süreç, Cumhuriyet’in ayağa kaldırıp uygarlaştırmaya çalıştığı halkı yine yerle yeksan edip yurttaş olma bilincinden arındırıp efendilerin çizdiği kaderine razı, itirazsız, sorgulamayı aklından zerrece geçirmeyen kullar haline dönüştürme sürecidir. Yer sofralarında poz vermenin tek anlamı budur. Efendiler sofralarında gözükerek onları “şerefyab” eyleyip şükür dualarına vesile olur, sonra da saraylarına, gerçek sofralarına giderken yer sofralarına çökertilmiş insanlar tersine bir evrimleştirmenin nesnesi olduklarına ilişkin en ufak bir şey hissettirilmeden ortadaki sahandaki salata bileşenlerinden birine dönüştürülürler.

Yalnızca Cumhuriyetçiler ve onun parçası olan sosyalistler bu sefil manzaraların ortağı değillerdir. Sosyalizm insanı ayağa kaldırmak, sürünmekten ve sürüngen olmaktan kurtarma bilinci ve eylemliliğinin en kararlı biçimidir.
Yer sofralarından medet umanların saltanatlarını yerle bir etmenin de adıdır aynı zamanda.

Bu da yer sofralarının fotoromanı işte, buyurun:

 

Sayın Cumhurbaşkanı’nın önceki iftar açış ziyaretlerinden biri. İftar masada açılsa sevabı mı azalıyor? Öyleyse neden her iftarı yerde yapmıyorsunuz? Bu arada sol alt köşedeki hanımın bileğindeki altınlar dikkatinizden kaçmasın. Masamız yoksa da altunumuz çoktur.

 

Eee Kambersiz düğün olur mu? Kemal Kılıçdaroğlu oruç tutmaz, tutarsa da orucunu yer sofrasında açmaz mı sandınız? Hem de en yere yakın sofrada o açar. Ayrıca onlarınki daha halkçı bir sofra olduğu için sofrada pek bir şey yoktur. CHP’liler kuru ekmekle iftar açan halkı simgelemiş olurlar. Hatta hiçbir şeyi olmayan halkı göstermek için yer sufrasının kuru tahtasını yalayarak bile oruç açabilirler. Ve ayrıca dikkat ettiniz tabii, daha müminsel bir ortamdır, kadın yoktur. Bu erkek erkeğe açılan bir iftardır. Sedirde oturan arkadaş en samimisidir; bu şova gülmemek için kendini zor tuttuğunu beli etmemek için kendini tutuyor.                 
Bu yer sofrası iftarı da favorilerimdendir. Trabzonspor kulübü başkanı milyarder Ağaoğlu yer sofrasında. Yanında eski ve unutulmaz maliye bakanı, Trabzonspor fanatiği Berat Albayrak. Diğerleri de futbolcular olmalı. Ben bu fotoğrafta en çok masa kültürü olduğu için yere çökmek yerine kanepeye formasıyla uzanmış olarak ezanı bekleyen yan gel yat Osman kardeşi severim. Fotomontaj mıdır diye düşünmüşümdür. Öyleyse de mesele onun üzerine değil zaten; yer sofrası üzerine. Ağaoğlu bey şeklen biraz rahatsız gerçi ama geri kalan kısmında dinimiz kolaylıklar dinidir.

 

Vay vay vayyy… Bu bir ramazan sofrası olmayabilir. Belki de öyledir. Zeytin ve hurma görünseydi tam kanaat sahibi olabilirdik. Yalnız vegan sofrası olmadığı kesindir. Yer sofrası olduğu daha da kesindir. Pek lükstür. Sayın Devlet Bahçeli tam çökmemiştir. Ağa oturuşu içinde kırmızı atlas diba yastıkla yükseltilmiş bir hakimiyet alanındadır. Sofra gayet ciddidir. Kıravat ve ceketi olmayanların alınmadığı 5 yıldızlı “high society” tarzı bir yer sofrasıdır. Gözüm böreklerde kaldı.

 

Yani… Evet Ramazan sofrası değil. Bir aşiret yemeği sofrası. Ama tam yer sofrası. Yükseltilmemiş. Aşiret ağaları, HDP politikacıları orda. Elbiseler şıktır, ağalar zengindir, marabalar şükredicidir, sahanlarda, saclarda etler kavrulmuştur, pideler sımsıcaktır, yeşil biberler yemeğin pezevengidir, ayranlar vardır, Coca Colalar vardır, masa yoktur; çatal bıçak filan da yoktur. Sahandaki etlerin yağından daha vıcık vıcık popülizm vardır. Kürtleri uzun masalara, tabak ve çatal kaşıklara layık görmeyenler en milliyetçileridir. Ramazanda ya da diğer 11 ayda.     

 

Demirtaş’ın serbest zamanlarında bir ev ziyareti. Sanırım Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında! Burada artık sofra yok. Yer var, çay, zeytin, menemen ya da melemen ve ekmek var. Birkaç çatal kaşık, porselen demlik. Ferah, yalın, modern bir ev. Öğrenci evi büyük olasılık. Neden Selahattin bey: “Arkadaşlar anlaşılan sizin masanız yok, benden size armağan, bir masa getirtiyorum, sohbetimizi etrafında yapar, yemeğimizi üzerinde yeriz. Birkaç tabak da gerekli size… Masa olsun ki üzerinde ders de çalışırsınız, dünya birkaç bin yıldır masa diye bir şey icat etti. Basittir, dört bacak, bir de düz tahta… ” demez? Yere çökünce, ne kadar çökünce, en çok çökünce, yerle bir olunca o kadar halkçı mı olunuyor acaba? Arkada da bir sehpa var, sehpanın üzerine neden konmuyor gazetenin üzerindekiler acaba? Hiç değilse yani? Koltuklar, oturmak için olmayan koltuklardandır belki, üzerine değil de yastığına oturulanlardan…  

 

Binali bey başbakan iken oruç açmak üzere. Çok rahat etmediği öyle belli ki. Halbuki orda, duvarın dibinde hem masa var hem de sandalye. Büyük ekran duvara monte bir de tv var. Yoksul evi de değil. Masa da orda duruyor. Eee, bu garip durum niye? Acaba diyorum, acaba masayı satın alırken kullanma kılavuzunu almadılar mı?    

 

 

Başyapıtı sona sakladım. Çok öğretici. Alttaki resim zaten başlı başına birkaç seminer konusu olabilir. Ahmet amcanın, Memmed emminin evinde mütevazı sofralara diz çökenlerin asıl zamanlarda böyle ihtişamlı sofralarda “diğerleri”yle aralarına kırmızı çizgiler çekerek açtıkları iftarlarla şizofrenik bir siyasi kültürün dinle bütünleştirilmesindeki kullanışlılığın ögelerine delil olarak… Üstteki resim ise tam bir sosyal demokrat popülizmi başyapıtı: Şöyle yazılsa daha “halkçı” olabilirdi: Dizini kırıp ( beddua gibi ama neyse geçelim bunu) çimenlerde yayılarak orucunu açan bir cumhurbaşkanı adayı…   (UNUTMAYALIM, BÜTÜN BU TEVAZU DOLU YER SOFRASI VE İFTAR TEMALI ÇALIŞMALAR GÖTÜRÜLEN FOTOĞRAFÇI, KAMERAMAN, HALKLA İLİŞKİLER UZMANLARI SAYESİNDE HALKA ULAŞTIRILMAKTADIR. )   

VE BONUS!

 

1910’a tarihleniyor. Makedonya dağlarında çetecilerle savaşıyorlar. Çadırlarının önünde kurmuşlar bir masa, taburelerin üzerinde yemek yiyorlar. Osmanlı zabitanı. Savaş, isyan, dağ, çöl… Ordu masayı, yemek yemeyi, adabı öğretiyor. Doğrudan bize bakan kumral zabit, sonra bütün bir milletine öğretmen olmaya çalışacak. Medeniyet öğretmeni.  
“Adam olmak”tı… olamadık. Bizi affetme.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*