Yarı askeri rejim Türkiye’yi felakete taşıyor

Askerin rejim ortağı olması TSK’ya başarı getirmemiştir. Ordunun asli görevinin dışına çıkması işini yapmasını engellemektedir. Karada ve denizde büyük zorluklar yaşanmaya başlamıştır. Türkiye askeri gemisini bile kendi sularının sadece 100 mil açığında koruyamıyor duruma düşmüştür. Gara’da yapılmak istenen harekât 16 kayıp verilen bir felakete dönüşmüştür

 

 

DR. ABDULLAH KÖKTÜRK

Bir konuyu anlamak için onu iyi tanımlamak gerekir. Bir rejime muhalifseniz, o rejimi iyi tahlil etmelisiniz. Bugün, muhalefetin çoğu Türkiye’de bir tek adam rejimi, hatta tek adam diktatörlüğü olduğunu savunuyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın hala boynunda ip olduğunu düşünenler de az değil.

Oysa ki Türkiye’de bugün yarı askeri bir rejim var. Dış İşleri ve güvenlik tümüyle askerlere bırakılmış durumda. Eski genel kurmay başkanı ve bugünün güçlü Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, dış işlerinin yapması gereken birçok şeyi kendisi götürüyor.

Akar, Libya’ya gidip Libya Savunma Bakanı Nemruş’un yanında, İç İşleri Bakanı ve Yüksek Devlet Konseyi Başkanı ile ikili görüşmeler yapıyor. Irak’a gidip Cumhurbaşkanı Berham Salih, Başbakan Mustafa Kazımi ve İçişleri Bakanı Osman Ali Ferhud El Ganimi ile görüşebiliyor. Dış İşlerinin by-pass edildiği görüşmeler Irak Kürt bölgesi liderleri ile de sürdürülüyor.

Oysa ki, asker modern dünyada kendi işini yapar. ABD’nin Körfez Savaşını yürüten komutanı olan Colin Powel’in, daha sonraki hükümette Savunma Bakanı olarak başkana en yakın biri durumuna gelip ABD dış politikasında söz sahibi olabilmesini bu durum ile karıştırmamak gerekir. ABD de olan askerler ve sivil yönetimin ortak politika belirlemesinden daha çok askerin sivil otoriteye tabi olmasıdır. Türkiye’de ise şu anda asker MSB eli ile dış politikada etken duruma gelmiştir.

Benim düşüncem, bu politika değişikliklerinin Dolmabahçe görüşmelerinden itibaren başladığıdır. Ergenekon, Balyoz ve 15 Temmuz olayları da büyük bir işbirliğini gösteriyor. Ergenekon ve Balyoz’da yargılananların bazıları bugün büyük para ve makam sahibi olmuşlardır. Daha dün Ergenekon sanığı bir emekli albay Türkiye’nin büyük şirketlerinden Karsan’ın yüzde 29’unu satın alabilmiştir. İleriki günlerde başkalarının da büyük servetlere kavuştuğunu görmek şaşırtıcı olmayacaktır.

Ancak askerin rejim ortağı olması TSK’ya başarı getirmemiştir. Ordunun asli görevinin dışına çıkması işini yapmasını engellemektedir. Karada ve denizde büyük zorluklar yaşanmaya başlamıştır. Daha önce Libya’ya lojistik nakliyat yapan sivil bir Türk gemisinin Alman askerlerince Mora batısında saatlerce aranmasına seyirci kalınmış, iki gün önce de daha önce tarihte görülmemiş şekilde bir Türk askeri gemisi (TCG Çeşme) Yunan savaş uçaklarınca taciz edilmekle de kalmamış üzerine chaff fişeği atılmıştır. Türkiye askeri gemisini bile kendi sularının sadece 100 mil açığında koruyamıyor duruma düşmüştür. Gara’da yapılmak istenen harekât 16 kayıp verilen bir felakete dönüşmüştür.

Karada, denizde ve havada Türkiye ile top gibi oynanmaktadır. Doğu Akdeniz’de gaz arama faaliyetleri durmuş, büyük fiyakalarla alınan S400 füzeleri baskılar neticesi ambarlarda çürümeye terk edilmiştir.

Yarı askeri rejimin gücü sadece yaylasını koruyan köylüye, hakkını arayan işçiye, fikrini söyleyen aydına ve özgürlük isteyen gençlere yetmektedir.

 

PAYLAŞMAK İÇİN