Yangının çıkması doğal söndürülememesi siyasal

Covid-19’a bağlı olarak insanların büyük kentlerden kırlara yönelişi birilerinin iştahını kabarttı. Son 15 -20 yılda yanan  yakılan yerlerin ağaçlandırılmayıp otellerle doldurulması da cesaretlerini artırdı. Baksanıza başka ülkelerden gelen yangın söndürme önerileri nasıl geri çevriliyor.

HAYRETTİN GEÇKİN

Gürledi İskenderiye göklerinde
Çoban İsmail’in vahaları doldurup gelen sesi:
Kitapları yakıyor Sezar
Kitapları yakanlar bizi de yakacaklar”

Dizeler Ekrem Ekşioğlu’na ait.  Sivas -Madımak Oteli’nin yakılmasından önce yazılmış.

İnsanlar bir yana, ormanları yakıyorlar şimdi de… Kurdun kuşun, börtü böceğin yuvasını bozmak yetmedi onlara. Dağların derelerin canına okumak yetmedi…

Covid-19’a bağlı olarak insanların büyük kentlerden kırlara yönelişi birilerinin iştahını kabarttı. Son 15 -20 yılda yanan  yakılan yerlerin ağaçlandırılmayıp otellerle doldurulması da cesaretlerini artırdı. Baksanıza başka ülkelerden gelen yangın söndürme önerileri nasıl geri çevriliyor. Yanan alanların Turizm Bakanlığı’na devredilmesiyle işin içyüzünü gizlemeye bile gerek duymuyorlar. Adeta “yakarız” diyorlar. Yangın söndürme uçakları yetersizmiş. Yangın söndürme uçakları bakımdaymış… Bu tarz açıklamalarla geçiştirilmeye çalışılıyor halkın tepkisi. Yangının çıkış nedeni ilgisiz yerlere, kişilere yıkılarak gerçek örtbas edilmek isteniyor. Ellerindeki televizyon ve gazetelerin bu yönde yapacağı haberler önceden hazır: “Efendim Avrupa yanıyor, bütün dünya yanıyor, tabiat kendini yeniliyor” yollu sözleri dolaştırıyorlar ortalıkta. Bu sözler yangınla aynı hızda yayılıyor. İşi kadere bağlamaya çalışıyorlar.

İklim krizi sonucu artan sıcaklıkların yangını tetiklediği bilinen bir şey. Ama yangının nedeni bu değil. Bu mevsimde her yerde yangın çıkabilir. Çıkıyor da nitekim. Söz gelimi Avrupa ülkelerinde yangın çıktığında ne hükümet, ne oranın burjuvaları, ne de halkı izin vermiyor ormanların yanıp kül olmasına. Canlı birliği ve çeşitliliği yok olmasın, ekosistem bozulmasın diye çok ama çok ciddi önlemler alıyorlar. Bizde ise devlet otoritesi; ağacını, dağını, taşını, deresini ve geleceğini savunan halkın üzerine tomalarla su püskürtmede gösterdiği gayretin onda birini göstermiyor orman yangınlarını söndürmede… Yangınlar doğal, söndürülemeyişi siyasal.

Nazım’ın dizelerine eklenecek bir şey bulamıyorum:

“Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
Düşman haşin
                               zalim
ve kurnaz.”

Yangında; ağaçların, kuşların, börtü böceğin imdadına koşanlar da yanıyor. Kaz Dağları’nda, Kuzey Ormanları’nda, Murat Dağı’nda, Cerattepe’de yuvası bozulan kurdun kuşun başına gelenlerin daha beteri geliyor yangın yerlerindeki kurdun kuşun başına. Hepsi yanıyor, her şey yanıyor; doğadaki senfoni, insan umudu ve gelecek…

Bir zamanlar Soma’da kesilen 6000 zeytin ağacı yüzünden  Didim’deki zeytin ağaçlarının yanlarına  gittiğimi ve onlara taziyede bulunduğumu anımsıyorum. Taziyede bulunacağım ağaç bile kalmayacak bu gidişle diye bir korku sarıyor aklımı… Kendime sığamıyorum. Açıkçası insanın vahşetinden ürküyorum ve çaresiz hissediyorum kendimi olanların karşısında. Bir karınca olsaydım diyorum hiç olmasa… Su taşımak için yangına. Bir karınca bile olamıyorum. Yerin göğe mahcup olduğunu düşünüyorum. Yeni yangın haberleriyle bu kez de bir üşüme sarıyor bedenimi… Önümde yaralı bir temmuz, yaralı bir ağustos…. En güzel dünyalar yakılıyor göz göre göre.

Göklerin, karaların, suların aşkıyla susuyorum avazım yırtılana kadar.

Daraldığımı hisseden bir arkadaşım birkaç yıl önce yazdığım ve kendisine yolladığım şu metni yollamış bana. Şaşırıyorum okuyunca! Ve ben de o metni alıp sizlerin duyarlıklarına doğru fırlatıyorum. Bir şeyler, bir şeyler yapmalı diyerek:

İnsanoğlu yıldızlara, aya, güneşe bakmayı öğrenebilse
Binlerce cırcırböceğinin aynı anda kanatlarını çırparak oluşturduğu müziği bir dinleyebilse
Kulak kabartıverse dağlarda, taşlarda ve sulardaki sessizliğe
Anlayabilse kurdun kuşun ve börtü böceğin arasındaki geçimi
Dala yürüyen cansuyunu görebilse
Anlamına dokunabilse renklerin
Kavrayabilse suyla çakılın arasındaki uyumu
Diyelim sökebilse dilini, çiçeklerin, otların, toprağın
Olmadı, bütün bu olup bitene yalnızca bakıp şaşırıverse
Ne gelişigüzel şeylere inanır bir daha
                                                  ne yalan söyler
                                                                   ne kavga eder
                                                                                   ne adam öldürür
                                                                                        yangın da çıkarmaz
Ne kimseye emreder, ne itaat eder
Ne de yönetmeye kalkar bir daha

Ne mi yapar?
Şiir okur bence, dans eder…

PAYLAŞMAK İÇİN