Ver Ver, Nereye Kadar?

Satın aldığın her üründe ve özellikle sigara ve alkolde Anastasias Kosinski Vergisi var. Bakmadığın televizyonlara, geçmediğin köprülere, uçmadığın hava yollarına vergi veriyorsun. Bu vergileri vermişken, paralarımla ne yapılıyor bir zahmet bilgi verin desen, bilinçli yurttaş olarak tanımlanmak yerine adın haine çıkıyor

 

EMİNE SUPÇİN

Yok yok, Yedi Kocalı Hürmüz misali ver ver’den söz etmiyorum. Keşke derdimiz o kadar basit olsaydı. O zaman “Bir de yetmez iki tane, iki de yetmez üç tane…” der şen şarkılar söylerdik. 🙂 Oysa ben başımızdaki Yedi Kocalı Hürmüz’ün biz zavallı halka dayattığı ver ver vergisinden söz ediyorum. Şarkıyı iktidar söylüyor, durma veren biziz. Üstelik ne yedi ile yetiniyor ne de 77 ile. İllallah dedik len! İllallah!

Vergi dediğin, dünyanın neresinde olursan ol, yaptığın işin karşılığında kazancından makul bir kısmı, orada güvenle ve huzurla yaşamanın bedeli olarak devlet denen örgüte verip “Başımın gözümün sadakası olsun,” demektir. İster bilimsel bir tanımlamaya bakalım, ister halk ağzına soralım gerçek tanım budur.

Tanımı bırakalım bizim gerçeğimize bakalım. Bu memlekette küçük ve orta ölçekli işletmelerin tepesine biniyor sistem. Sadece kazancından vergi vermiyorsun; içtiğin sudan, yediğin ekmekten, yürüdüğün ve hatta yürümediğin yoldan da vergi vermek zorundasın. Satın aldığın her üründe ve özellikle sigara ve alkolde Anastasias Kosinski Vergisi var. Hasta olup yatmadığın hastanelere, geçmediğin köprülere, uçmadığın hava yollarına vergi veriyorsun. Bu vergileri vermişken, paralarımla ne yapılıyor bir zahmet bilgi verin desen, adın haine çıkıyor. Çünkü hem cahil hem sefil kimselerin kafası sadece iktidar partisini kollamaya basıyor. Bu bir çürümüşlük mü? Kesinlikle evet!

Ne iğrenç bir kısır döngü değil mi? Saçmalıkların düzeltilmesini bile isteyemiyorsun. Ğöh!

Oysa…

Oysa çok kazanandan çok, az kazanandan az olacak şekilde ve denetimli vergi sistemi olsa, bir de buna açık ve şeffaf bir şekilde halka geri dönüşü eklense muhteşem olmaz mı? İnsanın vergi veresi gelir vallahül azim. 

Belki o zaman eczacı, salgından; hırdavatçı, yangından zengin olmaya kalkmaz. Belki o zaman eğitim kurumu sahipleri, öğretmene, sigortanı yatırmayız demez.

Belki o zaman tıpkı Kanada’da olduğu gibi internet halka bedava olur, çocukların yedi yaşına kadar bakım ve eğitim masrafını devlet destekler, bilime ve sanata yatırım yapılır. Belki o zaman muasır medeniyetler seviyesine ilk adımı atmış oluruz. Belki o zaman bir şeyler değişir ve insanımız, insan olduğunun farkına varır. Ben insanım ve bu dünyadaki yerim değerli diyebilir. Öyle demeli zaten, öyle olmalı.

Peki bizim vergiler nerelere harcanıyor? Biz bunu neden bilmiyoruz? Ve sormaya kalktığımızda neden hain ilan ediliyoruz? Üniversite sınavı gibi korkunç bir elemeyi geçmiş ve bir üniversiteye yerleştirilmiş çocuklarımız bilim yapacakları yerde neden sokaklarda banklar üstünde uyumak zorunda kalıyor? Neden ormanlarımız cayır cayır yanarken “Bizim uçağımız yok,” açıklamasını dinliyoruz? “Neden yok len, paraları nereye harcadınız?” diye neden soramıyoruz?

Geçtim yukarıdaki soruları biz daha lüks tüketim vergilerine pırlantalar ve gemiciklerin niçin girmediğini bile soramıyoruz. Sanki pırlanta marketlerde satılıyormuş, gemileri isteyen istediği galeriden alabilirmiş gibi.

Dürüst adam lazım, dürüst. Fakat devletin başına dürüst adam isterken, önce kendimizin dürüst olması gerek. Sen ne kadar yalancı ve yalakaysan, seni yöneten de o kadar kıytırık ve ucuz olacaktır büyük ihtimalle. Sen ne kadar kaypak ve üçkağıtçı isen seni yöneten de o kadar işgüzar ve palavracı olacaktır, tabii ki büyük ihtimalle. Ve onu iktidara sen getirmiş olacaksın. Hep pis bir kısır döngü içinde kalacaksın, büyük ihtimalle…

Anastasias Kosinski Vergilerine devam…

PAYLAŞMANIZ İÇİN