Üç türlü deniz

Her öykü ya da şiir içimize bir yolculuk başlatır. Denizi anlatan, denizi söyleyen şiirler de öyküler de insanın içine bir yolculuğun limanıdırlar. Bütün okurlarımızın o limanlardan birine tez elden varmalarını, kendi yolculuklarını başlatmalarını diliyorum.

 

HİDAYET KARAKUŞ

Bugün Cahit Külebi’nin Kadınlar, Ülkeler, Denizler şiirini okuyacağız. Onun yumuşak, düşlerle dolu bu şiirinin bir bölümünü sunuyorum bugün. Cahit Külebi Türkçe’nin büyük ozanlarından, Karacaoğlan’a bacanak diyen bir ozan. Doğaçlama söyler gibi söyler şiirini.

                KADINLAR, ÜLKELER, DENİZLER

                 Gözlerin gözlerime değince

                 Su katılıyor rakıya,

                 Denizler açılıyor önümde.

 

                 Üç çeşit deniz var bildiğim:

                 Birincisi sütliman deniz.

                 İlk günün özenle okşadığı,

                 Gökyüzüyle kaynaşan deniz.

 

                 İkincisi dalgalı oynak,

                 Bir kedi gibi sokularak

                 Sonra tozu dumana katan deniz.

                 Balıklara beşik sallayan deniz.

 

                 Üçüncüsü volkansı dağlar…

                 Tüfek namlusundan menevişli,

                 Baştan başa gövdesi dişli;

                 Kendi kendine savaşan deniz.

                 Anadolu dağları gibi kıraç,

                 Kış ortasında kurtlar gibi aç

                 Karanlığa uluyan deniz. 

 

                 Senin gözlerin de öyle uzak,

                 Üç türlü denizde balkıyarak

                 Bütün yaşamımı aldı gitti.

                 Türküler yitirdim dağlarda

                 Çiğdemleri rüzgâr okşar ya,

                 Sarkar ya salkımsöğütler ırmağa,

                 Rakıya su katılır gibi

                 Gözlerin başlar yansımaya.

                 

                 Gözlerin gözlerime değince

                 Su katılıyor rakıya;

                 Ülkelerden kadınlara benziyor,

                 Başlıyor, yansımaya.

 

                 İşte güvercin kemikli kız!

                 Koca Fransa, Akdeniz…

                 Ve Almanya ki lahana, tütün,

                 Sokakları kan kokar bütün gün.

                 Gençliğimi orada bırakıp geldim.

                 Oysa balık gibiydi Ursula Rayh

                 Bir sarı çiğdem gibi severdim.

                        

                 İşte Leningrad aylar boyunca

                 Almanlara karşı koyunca

                 Ya ölüm ya özgürlük diyerek

                 Süpürge tohumu ve fare yiyerek

                 Yiğitliği de ölümü de tatmış.

                 Ne var ki yaradan yine de kızlarını

                 Biraz burnu kalkık yaratmış.

 

                 İşte İtalya! Onlarınki de can,

                 Kara saç, etli dudak, sıcak kan,

                 Kadınlar gergin yelken gibi

                 Türkülerinde ırmaklar akan.

                 ……

MASMAVİ DÜNYA

Cahit Külebi şiirin sonraki bölümlerinde Fransa’dan, İtalya’dan, Sovyet halkının Leningrad direnişinden söz eder. Şiirini de şöyle bitirir:

 

                   Gözlerin gözlerime değince

                   Su katılıyor rakıya.

                   Denizler, ülkeler, kadınlar

                   Hepsi de benziyor birbirine

                   Ve boydan boya masmavi

                   Dünya açılıyor önüme.

 

Cahit Külebi. Türkçe’nin büyük ozanlarından Karacaoğlan’a bacanak diyen bir ozan.

Deniz, insanoğlunun ufuk genişliğinin, dünyanın görünmez kıyılarının, köşelerinin simgesi olmuştur çoğu kez. Onun dingin, çalkantılı, dalgalı, varsıl dünyası insanoğlunun merakını gıdıklamış, onu tanımak, öğrenmek için ölümcül çabalara girişmiştir.

KARGALARIN GECE TÜNEĞİ

Cahit Külebi’nin dediği gibi “İlk günün özenle okşadığı süt liman” denizin tenhalığını, kuşlarını alaysamalı diliyle, kendine özgü biçemiyle anlatan yazarlarımızdan biri de Haldun Taner’dir.

“İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. Bir gece balıkçılı ya da erkenci iki martı sezilir alacakaranlıkta. Amaçsız, kararsız oraya buraya süzülürler. İşgüzar işgüzar kanat çırparken birden durulur, suya konarlar. Ben onları maçtan önce ısınmaya çıkmış çurçur yedek oyunculara benzetirim. Asıl maç çok sonra başlayacak.

Kocaman gövdesi ve iri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor. Uzakta bir takanın patpatı. Kıyıda böcek gagalayan bir deniz kırlangıcı. Çöpleri eşeleyen uyuz bir köpek. Kara kuşları, bu saatte henüz uyku sersemidirler. Kargaların gece tüneği kahvenin yanındaki çınar. Bu çınarın Bizans’tan kaldığı söyleniyor. Kırlangıçlar daha çom sahildeki apartmanların bacalarında, pencere pervazlarında, barınıyorlar. Karacılar içinde ilk uyanan yine serçeler. Balkonda onlar için geceden doğradığım ekmekleri didikliyorlar. Kaşıkçıkuşu bir planör gibi iniş yaptı suya Çevresine bakmıyor.

Sabahın ilk saatleri benim saltanatım. Kırk elli dakika da sürse, bu krallığımın her ânını yudum yudum tadarım. Böyle bir tiryakiliğimiz varsa, yaz kış yataktan beşte fırlamak gerek, sabahı herkesten önce yakalamak için.

 … ”

HER ÖYKÜ İÇİMİZE BİR YOLCULUK BAŞLATIR                  

Yalıda Sabah öyküsü böyle başlar. Her canlının insanda bir karşılığı vardır sanki. Yazarımız kuşların, canlıların davranışlarıyla insan davranışlarını birbirine benzetir, dahası neredeyse özdeşleştirir. Yaşamsal ilginçlikler yakalar bu davranışlarda. İnsanı gülümseten benzerlikler kadar irkilten benzerlikler de çıkar karşımıza.

Haldun Taner bunu neden yapar? İnsan davranışlarındaki zavallılıkları sergilemek, onları inceden inceye eleştirmek için yapar.

Örneğin kargaların hep yükseklerde tünemesinde insanlara tepeden bakmalarında bir bilgiçlik bulur Haldun Taner.

Haldun Taner. Kargaların hep yükseklerde tünemesinde bir bilgiçlik bulur.

“…Çınarın tepesinden, zakkum ağacının dallarından ve telgraf tellerinden aşağıdaki bu panayırı ukalaca seyreden kargalar var. Neden ukalaca? Her tepeden bakışın içinde bir ukalalık vardır da ondan.”

Haldun Taner, Yalıda Sabah öyküsünde, deniz canlılarının küçük çıkarlar için, tutunacak minicik kaya parçaları için nasıl sabırla birbirlerinin kalkıp gitmesini, orayı ele geçirmeyi düşündüklerini keskin gözlemlerle anlatır. Aradan kimi açıkgözlerin sıra sayı gözetmeden boşalan bir yere balıklama atladığını tatlı tatlı anlatır öyküsünde.

İnsanlar, denizden çok şey öğreneceklerdir. Hele deniz kuşlarının davranışlarını, yazarımızın öyküsünden yola çıkarak bir gözlesinler. Kuşların davranışlarında kendi davranışlarını bulacaklardır. Yer yer gülümseyerek yer yer gerçeğin acılığını duyumsayarak bulacaklardır.

Her öykü ya da şiir içimize bir yolculuk başlatır. Denizi anlatan, denizi söyleyen şiirler de öyküler de insanın içine bir yolculuğun limanıdırlar. Bütün okurlarımızın o limanlardan birine tez elden varmalarını, kendi yolculuklarını başlatmalarını diliyorum.

PAYLAŞIM İÇİN