Türün yeni bir örneği

Çin Halk Cumhuriyeti’nde gizli bir askeri proje…

Bir gezegenin tamamının, üstünde yaşayanlarla birlikte yanarak yok olma tehlikesi…

Dünyadaki adaletsizlikten ve insan ırkının doğayı devamlı katletmesinden bıkmış insanlar…

Zor zamanlarda kendilerini kurutup, parşömen gibi inceltip katlayarak atlatmaya çalışan biçare ve tuhaf uzaylılar…

Bilimsel karmaşıklığı ve muazzamlığı giderek artan silahlar…

Tek bir protondan üretilen evrenin en güçlü yapay zekası…

Dünyayı, insanların bilimi reddetmesini sağlayarak kolayca fethetmeyi düşünen saldırganlar; insanların hepimizin çok iyi bildiği büyük bencilliği…

Çok çok uzak bir gelecekteki kesin sonun bugünün dünyası üzerinde yarattığı ağır bunalım…

Bunlar ve daha fazlası…

İşte Bilim-Kurgu edebiyatında türün yeni örneğini oluşturan “Üç Cisim Problemi”nin okura vaatleri...

LEYLA TUNÇ YELTİN

lyeltin@gmail.com

“Bilimsel gelişimin uzun tarihinde fizikçiler hızlandırıcıları kullanarak kaç proton parçalamıştır ya da kaç nötron ve elektron? Muhtemelen 100 milyondan az değildir. Her çarpışma muhtemelen mikro evrendeki zekâ ve medeniyeti yok etmiştir. Aslında doğada bile evren her geçen saniye imha ediliyor; örneğin nötronun bozulmasıyla. Ayrıca atmosfere giren yüksek enerjili kozmik ışın ile binlerce minyatür evren imha edilebilir.” (Üç Cisim Problemi, sf.389)


Kitabın Künyesi
Yazar: Cixin Liu
1963’te Çin’in Şansi kentinde doğan yazar, Çin edebiyatının en büyük bilimkurgu yazarı olarak gösteriliyor. 1988 yılında Kuzey Çin Su Kaynakları ve Elektrik Gücü Üniversitesi’nden mezun olmuş ve yazarlık hayatına başlayana kadar Şansi Enerji Santrali’nde bilgisayar mühendisi olarak çalışmış. “Dünyanın Geçmişini Hatırlamak” isimli Bilim Kurgu üçlemesinin ilk kitabı olan “Üç Cisim Problemi” 2008 yılında yayımlanmış ve 2015’te Hugo ödülünü almış. Çin’in Hugo ödülü olarak bilinen Galaxy Ödülü’nü de sekiz kez kazanmış. Üçlemenin diğer kitabı “Kara Orman” yeni yayımlanmış olup, “Ölümün Sonu” adlı son kitap ise halen yayımlanma aşamasında.

Kitabın Orijinal Adı: 三体

Çince aslından çeviren: Zeynep Özmeral
1989’da doğan Özmeral, kimya mühendisi. Özel bir şirkette dış ticaret bölümünde çalışırken, yurtdışındaki tedarikçileri ile daha iyi iletişim kurmak için Çince eğitim almış. Liu Cixin tarafından yazılan Üç Cisim Problemi Özmeral’in ilk çevirisi.

Kapak Görseli: Stephan Martiniere
(Türkçe kitapta İngilizce çevirinin kapak tasarımı kullanılmış)

İthaki Yayınları, 4. Baskı Ağustos 2019


Başlamadan Önce:
Üç cisim problemi” diye bir şey var mı gerçekten?

Evet, fizikte, astronomide gerçekten de üç cisim problemi diye bir problem varmış. Hem de önemli bir mesele imiş. Çünkü 300 yıl boyunca genel bir çözümü olmamış. Şöyle ki: Newton yasaları çerçevesinde eğer üç (veya daha fazla) göksel cisim karşılıklı kütle çekim güçleri dışında hiçbir güçten etkilenmeden hareket ediyorlarsa, karşılıklı çekim güçlerinin etkileşimi, çözümü güç bir problem –hareketlerinde bir öngörülemezlik- yaratıyormuş. Ayın ve Güneş’in etkisi altındaki Dünya’nın hareketi gibi örneğin. Ama neyse ki bir dizi basitleştirilmiş durum varmış ve yine neyse ki dünyamızın durumu bunlardan birine giriyor. Yani bu üç cisimden birinin kütlesi çok büyükse (bizim örneğimizde güneş) bu, çözüm sağlayan ve kaosu engelleyen bir formülasyon olabiliyormuş.

Dünyanın Geçmişini Hatırlamak-Üç Cisim Problemi

Yazarımız da hem konunun bilimsel temeli, hem de kitabının ismi olarak üç cisim problemini seçmiş. Hemen aşağıda bu kafa karıştırıcı (en azından benim açımdan kafa karıştırıcı) bilimsel altyapıdan azade bir şekilde kitabımız hakkında konuşacağız. Ama bilimden çok da uzaklaşmak mümkün olmayacak, çünkü elimizdeki bir bilim kurgu kitabı ve içinde hem gerçek hem de kurgu bilim bol bol var.

Kitabın altyapısını oluşturan olgu, üç güneşi olan Trisolaris adlı bir gezegenin, bu üç güneşin karşılıklı kütle çekimleri nedeniyle üzerinde yaşayanlar için son derece dengesiz bir yapı kazanması ve giderek öldürücü hale gelmesi ve bu nedenle Trisolaris sakinlerinin kendilerine yeni bir dünya arayışları sırasında bizim dünyamıza rast gelmeleri.

Çin bilim kurgusu

Bilim kurgu edebiyatında önemli bir batı hâkimiyeti olduğunu söylersek yanlış olmaz. Özellikle de İngiliz ve Amerikan hâkimiyeti. Bunu söyleyince başta Rus olmak üzere araya girebilmiş ve başarı kazanmış yazarları göz ardı ediyorum sanılmasın, niyetim sadece Cixin Liu’nun başarısının önemini daha iyi ortaya koyabilmek. İngilizce dışındaki dillerde yazılmış pek çok iyi bilim kurgu eser kendi ana dilinde kalıyor ve büyük okuyucu kitlelerine ulaşamıyor.

Üç Cisim Problemi, 1953 yılından beri verilmekte olan ve bilim kurgu edebiyatının en saygın ödüllerinden sayılan Hugo ödülüne layık görülmüş ilk Çin bilim kurgu eseri. Bu da batıda bu konuda bir cam tavan varsa, onu aşmış olduğunu gösteriyor.

Yaptığım küçük çaplı bir araştırma sonunda daha önce Türkçe’ye çevrilmiş Çin bilim kurgu kitabına rastlamadım, ama tabii yanılıyor olabilirim. Bir kaynakta ‘Üç Cisim Problemi’nin İngilizceye çevrilen ilk Çin bilim kurgusu olduğunu okudum. Gerek dünyada gerek ülkemizde ses getiren ve bilim kurgu okuru olmayan kitapseverlerin de ilgisini çeken Üç Cisim Problemi sonrasında, Çin bilim kurgu kitapları, uluslararası yayınevlerinin radarına daha çok girecektir sanıyorum.

“Üç Cisim Problemi”, “Dünyanın Geçmişini Hatırlamak” adlı üç kitaplık bir serinin ilk kitabı. Bu yazıda serinin Türkiye’de henüz yayımlanmış olan ikinci kitabına çok az da olsa değineceğim ama esas olarak etraflıca okuyup değerlendirmiş olduğum ilk kitabı tanıtacağım size. Zaten, takip eden kitaplara çözülmemiş problemler bırakmakla birlikte ilk kitap, özellikle finali de düşünülünce tek başına da anlamlı ve bütüncüle yakın bir yapı oluşturuyor kanaatindeyim.

Öncelikle, kitap Çin Halk Cumhuriyeti’nde geçtiği için toplumsal yapı, aile ilişkileri ve isimler ilk anda okuyucuya uzak ve kafa karıştırıcı gelebilir. Kitabın kuru bir anlatımı var. Sebebi çeviriden de kaynaklanıyor olabilir; yazarın orijinal dili de o şekilde olabilir. Bunu Çin diline ve toplumsal yapısına yabancı okuyucunun tam olarak anlaması mümkün değil.

Kitabımızın konusu aslında bugüne kadar çok yazılmış, neredeyse klişe haline gelmiş uzaylılarla ilk temas ve uzaylı istilası ile ilgili. Evet, uzaylılar dünyayı istila edecekler… Ama durun, hemen ilginiz dağılmasın. Benzerlerinden farklı şekilde ilerleyen bir yapısı var. Ve dikkat: ciddi miktarda bilim içeriyor; hem gerçek hem kurgu. Yani bilim kurgu edebiyatının bilimsel yanı ağır basan (hard sci-fi) tarafında duruyor.

Şimdi konuya biraz daha yakından bakalım.

Üçlü konu yapısı

Üç Cisim Problemi, üçlü bir sacayağı üzerinde ilerliyor. Bu yapı, Çin Kültür Devrimi sırasında ve takip eden yıllarda geçen olaylar; günümüz diyebileceğimiz 2000’li yıllar ve bilgisayar üzerinden oynanan bir sanal gerçeklik oyunundan oluşuyor. Kitap; hem oyun hem de dünyadaki iki zaman çizgisi arasında ileri ve geri gidip gelerek, bu sacayağının birleşip olaylara giderek açıklık getirmesi ile ilerliyor.

Üçlü akışın ilki, Çin Kültür Devrimi. Kitap 1967 yılında başlıyor. Çin Kültür Devrimi yeni gerçekleşmiş ve en ateşli halinde. İlk sayfalarda karşılaştığımız kanlı şiddet olayları ve insanlardaki cinnet hali çok vurucu. Örneğin Kültür Devrimi sırasında kurulan kitlesel mücadele oturumlarından birinde bir profesör (kitabın önemli karakterlerinden biri olan Ye Wenjei’nin babası) Einstein’ın görelilik kuramını ve büyük patlamayı derslerinde okuttuğu için hemen oracıkta kanlı bir şekilde öldürülüyor. Kızıl Muhafızların bir fraksiyonu, diğer bir fraksiyondan bir kişiyi atış talimi için hedef olarak kullanıyor. Tüm bunlar soğuk, uzak bir dille okuyucuya anlatılıyor.

Yazar hemen kitabın girişinde bizi böyle sarstıktan sonra, anlattığı olayların iki yıl ilerisine atlıyor. Devrimden önce fizik öğrencisi olan Ye Wenjei’yi Moğolistan’da ağaç kesme (ve doğayı hızla, hırsla tahrip etme) işinde çalışırken buluyoruz. Burada güvendiği bir gazetecinin ihanetine uğrayarak hapse girmek üzereyken, iki askeri fizikçi tarafından öğrenciliği sırasındaki çalışmaları nedeniyle Kızıl Sahil adlı gizli savunma araştırmaları yapan bir girişimde çalışmak üzere alınıyor.

Kitabın ilerleyen bölümlerinde, yine devrim sonrası dönemin anlatıldığı sayfalarda, Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki kapalı ve tuhaf anlayışa yönelik başka eleştirilere de rastlıyoruz. Örneğin, güneşe süper güçlü bir radyo ışını hedeflemekle ilgili bir deney, Çin liderinin “Kızıl Güneş” olarak nitelendirilmesi nedeniyle siyasi sorun yaratıyor. Bilimsel makalelerde güneş lekesi gibi terimler aynı sebeple kullanılamıyor.

İkinci sacayağı, günümüz Çin Halk Cumhuriyeti. Ye Wenji’ye yeniden dönmek üzere kendisini bir süreliğine Kızıl Sahil’de bırakıp, kitabımızın başkişisi Wang Miao ve yine önemli bir başka karakter olan Shi Qiang ile tanışmak için 38 yıl sonrasında geliyoruz. Wang Miao, nano materyaller konusunda çalışan bir fizik Profesörü, Shi ise gizli servis polisi.

İkisi, son dönemde tüm dünyada giderek artan bilim insanı intiharlarını araştıran uluslararası komiteye katılıyorlar. İntihar edenlerin çoğunun, fizikçilerin ve entelektüellerin oynadıkları bir sanal gerçeklik oyununa dahil oldukları anlaşıldığı için Profesör Wang da bu oyuna katılıyor. Böylece kitabın üçüncü konu akışı olan sanal gerçeklik ortamına giriyoruz.

Üçüncü mecra, sanal gerçeklik oyunu. Oyunda iklimi ve atmosferik olayları dengeli ve kaotik dönemler arasında gidip gelen bir gezegen var. Kaotik dönemlerde hava dakikalar içinde ya yaşanamayacak kadar sıcak ya da yaşanamayacak kadar soğuk oluyor. Gezegenin insan formundaki sakinlerinin kaos dönemlerini atlatabilmek için vücutlarındaki tüm suyu kurutarak parşömen benzeri bir yapıya ulaşıp, katlanarak kötü dönemlerin geçmesini bekleyebilmek gibi bir özellikleri var.

Oyunun amacı, gezegendeki bu aşırı değişkenliğin sebebini bulmak ve bunun nasıl öngörülebileceğini hesaplamak. Aristo, Newton, Kopernik, Einstein gibi bilim insanlarının suretlerinde oyuncular var.

Wang oyunda, gezegenin üç güneşi olduğunu hesaplayarak, asıl meselenin üç cisim probleminin çözülmesinde yattığını anlıyor ve oyun içinde seviye atlayarak, değerli bir oyuncu oluyor. Oyuna devam eden Wang, bir yandan da oyun kurucularının toplantılarına katılarak intiharların sebeplerini bulmaya çalışıyor.

Üçüncü kitap,Ölümün Sonu. Yayın aşamasında

Konuya devam edelim
Dikkat! Burada biraz sürpriz-bozan olacak (spoiler alert)

Oyun aslında dünyadan 4 ışık yılı uzaktaki bir gezegenin gerçeğidir. Trisolaris; sahip olduğu üç güneşin her birinin yakın zamanda aynı düzleme denk gelecek olması nedeniyle yok olma tehlikesi içinde olan bir gezegendir. Ve bu gezegende makul, kötü niyetli olmayan uzaylılar yaşar. Kötü niyetli değiller, ancak yaşamak için yeni bir gezegene de ihtiyaçları var.

Dünyadan kendilerine bir sinyal gelene kadar varlığından ve uzaydaki konumundan haberdar değiller. Ancak haberdar olduktan sonra da istila planları başlıyor. Mecburlar, çünkü çok uzun zamandır yaşayabilecekleri tek güneşli uygun bir gezegen arıyorlar. Uzaylıları dünyadan haberdar eden de, insan ırkının kötülüklerine tekrar tekrar şahit olmuş bir dünya sakini. Bu kişi bir de Dünya-Trisolaris İsyancıları adlı bir grup kurarak, işgalcilere yardım etmek için çevresini örgütlüyor. Tabii, Amerikalı bir para babasının yardımıyla.

Trisolaris dünyaya kıyasla çok gelişmiş. Ancak bir sorun var. Dünyaya, istila için yola çıktıktan ancak 400 yıl sonra ulaşabilecekler. Bu süre zarfında dünyadaki uygarlığın onların bugünkü seviyesini aşacağı kesin. Bu nedenle, özellikle maddenin temel yapısının derinlemesine keşfini engellemek için parçacık fiziği alanındaki çalışmaları durdurmaları, hatta tüm bilimsel çalışmaları sonlandırabilmek için bilimi insanların gözünde küçük düşürmeleri; bunu sağlamak için ise küçük çaplı mucizeler yaratarak dini duyguları canlandırmaları gerekiyor. Dünyadaki işbirlikçileri ile beraber bunu gerçekleştirmek için büyük planlar ve bilimsel çalışmalar yapıyorlar.

Dünyalılar ise tabii ki kendilerini koruyacak. Onlar da makul ve iyi niyetli. Ancak, mesela, bir gemi dolusu isyancıyı gözlerini kırpmadan öldürebiliyorlar. Kitap boyunca güvenimizi kazanan bir kişi de okuyucuya ihanet edince, işin içine entrika ve karmaşa da giriyor.

Sonunda, dünya mutlak bir işgale doğru ilerliyor. İnsan ırkının en karanlık anında, insanlar ümitsizlikten kendilerini içkiye, eğlenceye ve boş vermişliğe bırakıyor. Her ne kadar uzak bir gelecekte olacak olsa da, uzaylı işgali kesin. İşin ilginç yanı, dünyayı işgal için gemilere binip yola çıkmış olan Trisolarisliler de umutsuz. Hedeflerinin yönünü ancak tahmini olarak biliyorlar ve yolculuğun ne kadar süreceğini ve buna dayanıp dayanamayacaklarını bilmiyorlar. Ama biz tabii ki okuyucu olarak insanlığın yanındayız (değil mi?). Zaten bu noktada yazar umutsuzluğun içinde bile umut edecek bir şeyler bulunabileceğine dair bir işaret gösteriyor okuyucuya; dünyanın en sıradan hali içinde, her gün gördüğümüz gerçeklerden bir kurtuluş ümidi çıkarabileceğimizi anlatıyor. Ve serinin diğer kitaplarına doğru bu umut parçasına tutunarak ilerliyoruz.

Sürpriz-bozan buraya kadar…

Bilim Bilim Bilim

Kitapta gerçekten olağanüstü bilim ve teknoloji var. Doğrusu Cixin Lui, anlattığı her bilimsel ve teknolojik kurguyu öylesine detaylı ve günümüz bilim altyapısını kullanarak anlatıyor ki, en fantastik kurgu bile okuyucuda belki bir gün olabilir fikrini yaratıyor. Gerçi, 50’li 60’lı yıllarda bilim kurgu kitaplarında yer alan buluş ve fikirler, 90’ların 2000’lerin bilimsel gerçeklerine dönüştü. Bunu da akılda tutmakta fayda var.

Kitapta öne çıkan bilimsel kurgular arasında; sanal gerçeklik oyunundaki giysi ve başlıklar; saçın yüzde biri inceliğinde “Uçan Bıçak” isimli korkunç silah; ayrıca dünya dışı uygarlıklarla temas kurabilmek için uzaya gönderilecek sinyallerin dünyanın sistemini aşabilmesi için güneşin bir yükseltici olarak kullanılması var. Bu sonuncuda örneğin, deneyi yapan bilim insanının tereddüdü, endişesi, başarılı olunca duyduğu sevinç çok gerçekçi.

Bir de kitapta önemli yer bulan ve önemi takip eden kitaplarda daha artacak olan sophon adlı oluşumlar var. Bunlar tek bir protonun önce iki boyutluluğa açılması, sonra aynı şekilde üç sophon daha oluşturulduktan sonra boyutluluklarının on bire ayarlanması ile elde edilen atom altı zeki oluşumlar. Kitaptaki bir bilim insanının dediği gibi, böylece bir protona bilgelik yüklenmiş oluyor. Sophonların oluşturulma süreci son derece güzel, bilimsel ve renkli anlatılmış. Hızlandırıcı tüpleri, tek boyutlu protonun tüm dünyayı saran iplikçikleri, sicim teorisi, füzyon jeneratörleri, küreler, küpler, koniler, üçgen piramitler, hatta mobius şeridi, parabolik eğri ve tek boyutlu bir protonun oluşturduğu tekillik tehdidi… müthiş!

Kitaptaki bilimle ilgili bir başka unsur da, tüm buluşların zahmetli çalışmalar, başarısız denemeler, büyük maddi kaynak ve zaman harcanarak gerçekleşmesi.

Biraz da eleştiri

İkinci kitap, Karanlık Orman

Yazımın başında da belirttiğim gibi, anlatımda bir kuruluk var. Bu kitabı edebi bir tat ve sanat zevki için okumayalım derim; içindeki kurgu bilimin güzelliği, insan doğası hakkındaki gözlemleri, umut umutsuzluk hakkındaki küçük ama etkili felsefi dokunuşları için okuyalım.

Karakterlerle ilgili de bazı sorunlar var. Kişiler genellikle tek boyutlu. Hayatlarının kitabın konusuyla doğrudan ilgili olmayan kısımları hakkında bilgi edinsek bile o kısımlar soluk ve uzak kalıyor. Kitabın başkişisi Wang Miao da bu tek boyutluluktan nasibini almış. Kitap bize devamlı Wang’ın önemini hatırlatsa da aslında kendisi sıkıcı bir karakter. Bir iki başarısı dışında olayların tetikleyicisi değil, seyircisi durumunda.

Polis şefi olan Shi Qiang kitabın en renkli kişisi. Onun da gürültücü, çok sigara içen ve amirlerinin sabrını taşıran bir polis klişe tipi olduğunu söylemek lazım.

Belki de yazarın karakter gelişimi açısından üzerinde en çok durduğu kişi Ye Wenjei. 1967’den 2000’lere kadar takip ettiğimiz bu kişinin yaşadığı travmaları, bunların izlerini ve sonuçlarını yazar ikna edici şekilde aktarıyor.

Ayrıca, kitaptaki önemli gelişmeler veya bazı gizlerin çözüm dönemeçleri biraz didaktik. Bu dönemeçler her zaman olmasa da dava dosyalarının okunması veya polis sorgulamalarındaki soru cevap oturumları şeklinde aktarılıyor.

Belki kitabın karakter kurgusu ve olayları arzu ettiği tarafa yönlendirme şeklinin biraz zayıf kaldığını veya alıştığımız tarzda olmadığını söyleyebiliriz. Fakat bu düşünceler kitabın bilim kurgu alanındaki başarısını gölgelemesin. Derin bilimsel bilgisi ve kitapta ortaya koyduğu tüm bilimsel buluşları detaylı, akılcı, ikna edici ve okuması çok zevkli şekilde açıklaması önemli. İnsanın bir tür olarak genel karakter yapısı ve zayıflıkları ile ilgili gözlemleri de hayli çarpıcı.

Kitabın Sonu ve İkinci Kitap

Öyle sanıyorum ki, yazarın, ikinci ve üçüncü kitapta daha belirginleşecek felsefi bir mesajı olacak. ‘Üç Cisim Problemi’nde çevre katliamları, insan ırkının bir uzaylı istilası tehdidi karşısında bile tek vücut olamaması gibi konularda ciddi eleştirileri var. Bunların ilerleyen kitaplarda toplanıp türümüz için eğitici bir derse dönüşeceğini sanıyorum. İlk kitabın sonunda istila karşısındaki umudu, doğanın unsurlarından ilham alarak iletiyor bize yazar. İkinci kitabın hemen başında da, bir karıncanın gözünden ve (mümkün olduğu kadar tabii) bilincinden bize aktardıkları etkileyici.

İlk kitapta dünya sakinlerinin uzaylılarla mücadelesi fizik bilimi ile oldu. İkinci kitapta ise yazar bize kozmik sosyoloji olarak adlandırdığı yeni bir alan tanıtıyor ve dünyalı-uzaylı meselesini bu sefer sosyolojinin alanına çekiyor.

Kitap ile ilgili anlatacaklarım bu kadar. Fakat bir soru sormak istiyorum: Bundan dört yüz yıl sonra tüm insanlığın kesinlikle ortadan kalkacağını bilseniz, siz ne yapardınız? 400 yıl sonrasını çok uzak bir gelecek olarak niteleyerek, hiç bir şey yapmamayı mı tercih ederdiniz yoksa bu istilayı engellemek için nasıl sonuçlanacağını göremeyecek de olsanız çaba mı gösterirdiniz?

Bugün tabii ki dört yüz yıl sonrası için bir uzaylı istilası tehdidi yok. Ama dünyamızı kendi yaptıklarımız ve yapmadıklarımız nedeniyle belki de dört yüz yıla bile kalmadan insan ırkının yaşayamayacağı hale getireceğiz. Bunu biliyoruz.

Peki, bu konuda biz ne yapıyoruz!?