Türkiye’de Demokrasi Sorunu

Demokratik bir Türkiye için, temsilde adaleti engelleyen yüzde 10 barajı kaldırılmalı, iktidarı denetleyen mekanizmalar bağımsız hale getirilerek güçlendirilmeli, temel hak ve hürriyetlerin kullanımı önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.

Abdullah KÖKTÜRK
abdullahkokturk@gmail.com
Son yazımda bir ülkenin demokratik kabul edilmesi için gereklilikleri saymış ve bu ölçeğe göre herkes ülkesinin demokratik olup olmadığını belirleyebilir demiştim.
Bu gereklilikler;
Yürüyen bir serbest piyasa ekonomisine sahip olmak,
Yönetimin denetlenebilir olması ve bu denetleme kurumlarının iktidardan bağımsız olması,
Serbest, güvenli ve temsilde adaleti sağlayan seçimlerin olması,
Seçimlerin düzenli aralıklarla tekrarlanması ve birden çok siyasal partinin var olmasının yanında, seçmenlerin seçim yoluyla iktidarın değişeçeğine inanıyor olması,
Ülke vatandaşlarının temel kamu haklarının güvence altına alınmış olması, düşünce, örgütlenme ve gösteri hakkı yanında basının özgür olması ve medyaya baskı uygulanmaması idi.

Türkiye Demokratik Ülkeler Arasında Gösterilmemektedir
Türkiye’ye baktığımızda, serbest piyasa ekonomisi olsa bile, ihalelerin şeffaf olmamaması ve bazı işadamlarının kayırılmasının piyasanın serbestiyetine zarar verdiği görülmektedir. Bunun yanında yönetimi denetleyen bütün mekanizmaların AKP iktidarı sürecinde teker teker bağımsızlıklarını yitirmeye başladığı bilinmektedir. Seçimler güvenli ve serbestçe yapılsa bile yüzde 10 barajı temsilde adalet sorunu yaratmaktadır. Ayrıca seçmenler arasında iktidarın seçimle değişebileceğine dair şüphelerin olduğu da vakıadır. Medya üzerinde baskılar, düşünce ve gösteri hakkının kullanımında gözlene sorunlar da Türk demokrasisi üzerinde gölgeler olmasına yol açmaktadır.
Kısaca, Türkiye’de liberal demokrasinin en asgari koşullarının bile tam anlamıyla mevcut olduğunu söylemek güçtür. Bu nedenlerle dünya demokrasi endeksinde Türkiye 167 ülke arasında otoriter rejimler sınırında bir hibrid rejim olarak gösterilmektedir.

Türkiye’de Demokrasinin Gelişmemesinin Sebeplerinden Biri Burjuvazinin Sağlıksız Gelişimidir
Türkiye’de liberal demokrasinin şartlarının oluşmadığını gördükten sonra bunun sebeplerine bakabiliriz. Batıda demokrasi burjuvazinin talep ettiği bir şey olmuştur. Çağlar boyunca üretim aracı sahipleri kendilerinde yönetme hakkı gördüklerinden, serbest piyasa ekonomilerinde de burjuvazi bu hakkı kendinde görmüş ve bunun için mücadele etmiştir. Bu gelişim kolay olmamış, burjuvazi bu hakları İngiltere (1640-1660) ve Fransa (1789) gibi çoğu yerde geniş halk kitlelerinde desteğini sağladığı Burjuva Devrimleri ile sağlamıştır.
Türkiye’de ise kapitalizmin ve liberal düşüncenin gelişimi Batıdan farklı bir gelişme seyri izlemiştir. Piyasa toplumunun ve liberal devletin kültürel temellerin olmaması, bu düşüncelerin bir serbest piyasa düzeninde ve burjuvazi eliyle şekillenmesini engellemiştir. Yine batıdan farklı olarak kapitalizm öncesi güçlerle siyasi mücadeleye girmeden ve feodal bir toprak sahibi sınıfla çatışmasına gerek olmadan devlet koruması altında gelişen Cumhuriyet Burjuvazisi, batıda burjuva demokratik devrimleri ile sağlanan hakları ve egemenliğini, Türkiye’de askerlerin yaptığı müdahaleler ile sağlayabilmiştir. Türkiye’de devlet eliyle gelişen burjuvazi, devlet içindeki çeşitli tabakalar ile karmaşık bağlantılar ve temsil ilişkileri kurarak problemlerini çözmeye çalışmıştır.

Reformların Yukarıdan Yapılması, Demokratik Katılım Geleneğinin Oluşmasını Engellemiştir
Türkiye’de kurumsal reformlar, hiçbir zaman bir toplumsal muhalefetin mücadelesi ile ortaya çıkmamıştır. Bunun yerine 1961 anayasası, sendikal haklardaki gelişmeler, düşüncenin ifadesi üzerindeki baskıların kaldırılması v.b. konulardaki reformların yukarıdan yapılması, toplumsal dinamikleri olumsuz yönde etkilediği gibi, mücadele ve katılım geleneğinin oluşmasını da engellemiştir.
Kapitalist ekonomi politikaları sonucu köyden şehre göç edenlerin popülist politikalar yoluyla toplumla bütünleşmeleri, devlet ile ilişkilerini güçlendirmiş ve toplumun özerkleşmesini önlemiştir. Bu sebepler ile toplumsal katılımın olmadığı şekilsel bir demokrasi oluşmuş, siyaset ise sadece iktidara gelmenin bir yolu olarak görülmüştür. Her hakkın devlet tarafından verilebileceği inancı toplumsal hafızada yer etmiş, bireylerde kendilerine ait tüm hakların devlet tarafından kısıtlanabilir olduğu inancı kökleşmiştir.
Türkiye’de 20 yıla yakındır süredir devlet aygıtını elinde tutan siyasi iktidarın politikalarının, burjuvazinin kısa vadeli çıkarları ile birebir aynı olması sonucu devlet, toplumun bütününü ilgilendiren ortak çıkarları, büyük sermayenin çıkarlarına feda etmekte, toplumu ortak çıkarlar altında toplayacak ve yeni çatışmalara yol açacak “milliyetçilik” ideolojisinden başka argüman kalmamakta, burjuvazi de sınıf egemenliğini ancak “zor”a dayalı çözümler ile sürdürebilmektedir. Sermayenin programının “zor” ile dayatılması, temsili demokrasiyi de çıkmaza sokmaktadır.

Yüzde 10 Barajı Temsilde Adaletin Önünde Engeldir
Önce milliyetçilik, daha sonra ise dinsel temaların kullanılması ve tüketilmesi sonucu, Türkiye’de sanayi burjuvazisinin iktidarını temsili demokrasi ile sürdürebilmesinin, yeni çıkış yolları bulunmaz ise uzun vadede olanaksız olduğu görülmektedir. Türkiye’de demokrasinin gelişimi, öncelikle serbest piyasa ekonomisinin tam anlamıyla yürümesine bağlıdır. Çeşitli toplumsal grup ve sınıfları içinde barındıran yeni siyasi oluşumların demokrasi sürecine katılmaları Türkiye’de demokrasinin bu krizden çıkışına yeni olanaklar sunacaktır. Bunun için de temsilde adaleti engelleyen yüzde 10 barajı kaldırılmalı, hazırlığına kendini farklı gören herkesin katılacağı ve üzerinde oybirliği sağlanan yeni bir Anayasa yapılmalı, iktidarı denetleyen mekanizmalar bağımsız hale getirilerek güçlendirilmeli, temel hak ve hürriyetlerin kullanımı önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.