Türkiye’de Covid-19 aşı adayı faz 3 uygulamalarında durum nedir?

PROF. DR. GÜLAY MİLLİ LOĞOĞLU

Çin merkezli Sinovac firmasının geliştirdiği inaktif (canlı olmayan) Covid-19 aşı adayının Faz 3 uygulamasına Türkiye’de de, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, gönüllü üç sağlık çalışanı ile başlandığı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından 16 Eylül’de açıklandı.
Bu haber, bazı yayın organlarında, ‘’tarihi bir aşama Türkiye’de katedildi’’ şeklinde duyuruldu. Çin ve Endonezya ile Brezilya ve Bangladeş gibi olgu sayısının çok yüksek olduğu ülkelerde şimdiye değin yaklaşık on bin gönüllüde uygulanmış olan Faz 3 klinik araştırmalarının Türkiye ayağında, ilk aşamada 25 merkezde yaklaşık 1200 gönüllüye aşı uygulanması ve bu sayının daha sonra 10 binin üzerine çıkarılması, aşılamalar ve gönüllü takiplerinin 2,5 ay içinde tamamlanması planlanmakta.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı ve SB Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal, bu aşıyla ilgili olarak, ‘’Koronavirüsün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerde insanlık adına çok önemli bir şeye katkıda bulunduğumuz için çok mutluyuz’’ açıklamasını yaparak, çok tarihi bir an yaşadıklarını vurguladı. Prof. Ünal ayrıca, bu aşı adayının Faz 3 araştırmaları için önce yerel Etik Komitede, sonra da Sağlık Bakanlığı Etik Komitesi’nde iki ay boyunca incelendiğini ve sonra uygulamaya geçilmesine karar verildiğini de ekledi.

Yine aşı çalışmalarında son aşamaya yaklaşan ve Biontech/Pfizer’in ortak geliştirdiği Covid-19 aşı adayının Faz 3 insan denemelerinin bir ayağının da Türkiye’de, İstanbul Tıp Fakültesi’nin koordinasyonunda yürütüleceği ve çalışmanın bir paydaşı olarak Türkiye’nin aşıya erişimde bir sıkıntı yaşamayacağı, İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı’nca açıklanmıştı.

Faz 3 çalışmaları devam etmekte olan Covid-19 aşı adaylarına ilişkin bilgileri, önceki haftalarda ayrıntılı bir derleme ile sunmaya çalışmıştım.* (Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ye göre, Faz-3 aşamasındaki aşı adaylarının (9 aşı adayı) güncel durumu ise şöyle: Oxford/AstraZeneca, İngiltere kökenli (viral vektör, tek doz); CanSino, Çin kökenli (viral vektör, tek doz); Sputnik V, Rusya kökenli (viral vektör, 2 doz); Janssen (Johnson and Johnson), ABD kökenli (viral vektör, 2 doz); Sinovac, Çin kökenli (inaktif virüs, 2 doz); Sinopharm, Çin kökenli 2 ayrı aşı (inaktif virüs, 2 doz); Moderna/NIAID, ABD kökenli (RNA aşısı, 2 doz); BioNTech/Pfizer, Alman kökenli (RNA aşısı, 2 doz). DSÖ kaynaklarına göre, Faz 1 veya Faz 2 klinik aşamalarında bulunan aşı adayı çalışmalarının güncel sayısı ise 27.

Sağlık Bakanı’nın açıklamalarına ve basında çıkan haberlere göre, bu Covid-19 aşı adaylarından bazılarının Faz 3 çalışmaları Türkiye’de yapılacak. Bu yaklaşım, Covid-19 ile savaşımda bilimin öngördüğü tek çare olan aşılama çalışmalarına katkıda bulunulması açısından ve ayrıca bu bilimsel çalışmaların bir paydaşı olarak da aşıya erişimi daha kolay kılabileceğinden, elbette çok değerlidir. Ancak, bu çalışmalar sırasında dünya standartlarına ne ölçüde uyulacağı konusu çok önemlidir. Uygulamaların yapılacağı gönüllülerin iki yıl boyunca, konunun uzmanı klinik araştırmacılar tarafından izlenmesi gerekir ki, bu durum aşı protokolünde de vurgulanmaktadır. Böyle bir süreç, yeterli ve kapsamlı bir altyapıyı ve yeterli sayıda yetkin araştırıcıyı gerektirir, dolayısıyla da bir plan-program meselesidir; belirli sayıda aşı adayı seçilmeli ve uygulamalar, mevcut yetkin kapasitenin altından kalkabileceği bir planlama çerçevesinde yapılmalıdır.

Ayrıca tüm dünyada, ilaç ve aşı çalışmalarına gönüllü olarak katılanlara belirli bir ücret ödenir ve bu kişilere sigorta yapılır; bu sigorta, iki yıl sonra görülebilecek olası yan etkileri de kapsar. Bir Bilim Kurulu üyesinin açıklamasına göre, gönüllülere herhangi bir ücret ödenmeyecektir: ‘’Kimseye bir ücret ödenmesi, zorlama yapılması mümkün değildir. İsteyen katılır, istemeyen katılmaz.’’ Yani Türkiye’de bu çalışmalar kamu yararına mı yapılacaktır? Acaba araştırmacılar herhangi bir ücret alacaklar mıdır? Araştırma sırasında katılımcılarda kısa, orta ve uzun vadede ortaya çıkabilecek yan etkileri/hasarları kim, nasıl ödeyecektir? Yani bu gönüllüler sigortalanacak mıdır? Yine bir Bilim Kurulu üyesi, ‘’Büyük bir zarar verecek bir şeyin asla olmayacağını söyleyebiliriz’’ saptamasında bulunuyor. Halbuki Oxford/AstraZeneca aşı adayının Faz 3 çalışmalarına, bir kişide transvers miyelit (nedeni bilinmeyen nörolojik bir bozukluk) ortaya çıkması nedeniyle ara verilmiş ve sonra, İngiltere bazlı olarak tekrar başlanmıştır. Dahası, bu aşı adayının Faz 3 çalışmalarının ikinci kez durdurulduğuna dair haberler gelmektedir (20.09.2020). O halde; çok ciddi bir yan etki ortaya çıkması durumunda bunu kim, nasıl tazmin edecektir? Sözgelimi İngiliz hükümeti, aşılara bağlı zarar gören bireylere 120 bin Sterlin ödeme yapmak için kaynak ayrıldığını duyurmuştur; benzer şekilde ABD’de COVİD-19 aşı araştırmalarına katılan gönüllülere ‘’Ödeme alacaksınız, ancak risklerle de karşılaşabileceksiniz’’açıklaması yapılarak, klinik deneylere katılanların şartlar doğarsa tazmin edileceği ve katılımcılara ödenecek miktarın denemeye göre değişeceği (birkaç yüz dolardan birkaç bin dolara kadar değişen sınırlarda) bildirilmiştir. Böyle bir olasılıkta bizdeki uygulama nasıl olacaktır?

Yönetici erkin ve konuyla ilgili paydaşların farklı açıklamalar yapmaları, politikacıların gerçekleri kamuoyundan gizlemeleri ve yanlış bilgilendirmeleri, ayrıca politik yaklaşımlarla ilaç firmalarına baskıları (sözgelimi Trump, aşının ABD Başkanlık seçimlerinden önce piyasaya verilmesini istemekte olup, geçtiğimiz günlerde aşının bir ay içinde riskli kişilere dağıtılabileceğini söylemişti. Dünya Sağlık Örgütü’nün acil durum uzmanı Mike Ryan’ın, Trump ve ABD’li sağlık yetkililerinin Covid-19’a ilişkin çelişkili açıklamalarına tepki göstererek, tüm ülkelerin kamuoyuna ‘’tutarlı mesaj vermekle’’ yükümlü oldukları ve ‘’bu bir siyasi futbol oyunu değil’’ açıklamasının ardından Trump son yaptığı açıklamada, ‘’Yıl sonuna kadar en az 100 milyon doz aşı üretmiş olacağız; 2021 Nisan ayına kadar her Amerikalı için yeterli dozda aşı sağlanmasını bekliyoruz’’, şeklinde konuştu.) aşı üreticilerini de endişelendirmektedir; çünkü bu durum, daha piyasaya sunulmadan, toplumda aşılara karşı da bir güvensizlik doğmasına neden olabilmektedir. Bu nedenlerle, dokuz büyük aşı üreticisi, 13 Eylül 2020’de, kamuoyuna bir deklarasyonda bulunma gereği duymuşlar; etkinlik ve emniyetleri büyük çalışmalar sonucunda kesin belli olmadan ve araştırmalar tam sonlanmadan ruhsat için FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi)’ya başvurmayacaklarını açıklamışlardır. AstraZeneca, Moderna ve Pfizer CEO’ları ise yüksek etik standart ve bilimsel ilkelerden ödün vermeyeceklerini taahhüt etmişlerdir. Benzer şekilde Johnson and Johnson, GSK, Merck, Novavax, BioNTech ve Sanofide de taahhütte bulunmuşlardır.

Türkiye’de kim, ne zaman ve nasıl bir taahhütte bulunacaktır?

Konuyla ilgili uzmanların ilişikte sıralanan bazı önemli uyarılarından yararlanılması ve bunların açıklanarak, gereğinin yapılması gerekliliği vardır: Çocukların ve yüksek risk gruplarının aşı denemelerine katılmaması; deneklerin araştırmaya ilişkin tüm giderlerinin (hastaneye geliş-gidiş, vs..) ilaç firması tarafından karşılanması; deneklere diğer ülkelerde olduğu gibi ödeme yapılması ve uzun süreli sigorta yaptırılması; protokolde belirtildiği üzre araştırmalar iki yıl süreceğine göre, hangi olguların iki yıl boyunca ve nasıl izleneceğinin açıklanması; araştırmacıların alacağı ücretin belirlenerek, bu konuda ilgili mercinin bilgilendirilmesi; Sağlık Bakanlığı’nın bizzat kendisi veya bağımsız bir bilim kurulu eliyle ilgili aşı merkezlerini ciddi şekilde izlemesi; insan üzerinde ilaç araştırması sertifikası ve/veya eğitimi olmayanların bu araştırmalara katılmaması; her aşı araştırma protokolünün ciddi şekilde incelenmeden kabul edilmemesi; aşı geliştirme işinin ne kadar zor ve riskli olduğu anlaşıldığına göre, her önüne gelene araştırma kaynaklarının dağıtılmaması; Türkiye’de bugün değil küresel ölçekte, Türkiye ölçeğinde dahi bir aşı üretim merkezinin bulunmadığının bilinmesi (1923’te kurulan ve pırıl pırıl bir Cumhuriyet kurumu olan Refik Saydam Hıfzıssıha Enstitüsü’nün konuyla ilgili altyapısını güncelleyip-geliştirmeyip 2011’de kapatanların/ işlevsizleştirenlerin kulakları çınlasın!); taşeron araştırmacılığa soyunulmaması…

Türkiye’deki aşı denemelerine ilişkin yetkililerce yapılan bazı açıklamaları, yukarıda sıralanmış olan ilkeleri de akılda tutarak belirtmekte yarar var: Geçtiğimiz günlerde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde denemelerine başlanan Çin kaynaklı Sinovac aşı adayı, 14 gün arayla iki doz olarak uygulanacak. On gün içinde, en yüksek risk grubunu oluşturan 1200-1300 sağlık çalışanının aşılanması hedefleniyor. Bir ara verildikten sonra, kronik hastalığı olan gönüllülerden oluşmuş kişilerle birlikte, toplamda 13.000 kişiye bu aşı adayı uygulanmış olacak. Hacettepe TF ve Cerrahpaşa TF’nin yanısıra 24 merkezde daha Sinovac Faz 3 çalışmaları sürdürülecek. Gönüllülerde aranacak kriterler: 18-60 yaş aralığında olunması, daha önceden Covid-19 geçirmemiş olması, gebelik veya gebelik planlamasının bulunmaması, aşı allerjisi öyküsünün bulunmaması. Cerrahpaşa TF’den yapılan açıklamaya göre ise, önce PCR testi ve antikor testi yapılacak, sonuçlara göre Covid-19 geçirmemiş olanlar ve halihazırda hastalık bulgusu olmayanlar, çalışmaya dahil edilecek. Bu merkezdeki denemeler Ekim ayının ilk haftasında başlayacak. İlk uygulamadan iki hafta ya da bir ay sonra, antikor testi yinelenecek ve ikinci doz aşı verilecek. İkinci dozdan sonraki 3., 6., 12., 18. ve 24. aylarda antikor testleri yinelenecek. Bu süreç içinde de, ilgili araştırmacı/sağlık çalışanı tarafından bireyler sürekli telefonla aranarak, izlenecek. Katılımcıların yarısına plasebo (etkisi olmayan madde) verilerek, sonuçlar karşılaştırılacak. Aşı uygulananların en az %50’sinde antikor üretimi saptanırsa, sonuç başarılı sayılmış olacak. Sinovac aşı adayının yanısıra, Biontech/Pfizer (Alman kökenli) ve ABD kökenli iki aşı adayı da dahil olmak üzere, Türkiye’de toplamda dört aşı adayının Faz 3 çalışmaları yürütülecek. Diğer üç aşı adayının katılımcı listelerinde de sağlık çalışanları ağırlıklı olacak.

Görüldüğü üzre; ilgili merkezlerin aşı uygulamasına ilişkin yaptıkları açıklamalarda, özet teknik bilgilendirme dışında, konuyla ilgili parasal yaklaşımlar hakkında (sigortalandırma, olası hasarın tazmini, deneklerin parasal desteği, vs) herhangi bir yaklaşım göze çarpmamaktadır.

Yapılan epidemiyolojik modellemelere göre, Covid-19’a karşı toplumsal bağışıklığın gelişmesi için 8 yıl gibi bir süre gerekmektedir; bu nedenle, etkin bir aşının geliştirilmesinin ne kadar önemli olduğu çok açıktır. Virüsün şimdiye değin sık ve önemli bir mutasyon geçirmemiş olması, elbette aşı çalışmalarının başarısı açısından önemlidir; ancak bu, yeni Koronavirüsün bundan sonra da kayda değer bir mutasyon geçirmeyeceği anlamına gelmez, çünkü Koronavirüs ailesi sık mutasyona uğrama özelliğindeki bir virüs ailesidir. Ayrıca Faz 1 ve Faz 2 çalışmalarında ciddi bir yan etki görülmemesi sevindiricidir, ancak bu bulgudan, binlerce olgu ile yapılan Faz 3 denemelerinde de ciddi bir yan etki görülmeyeceği anlamı çıkarılamaz (örnek Oxford/AstraZeneca). Ek olarak, Covid-19’dan kurtulduktan sonra hastalarda antikor düzeyinin 60 günde düştüğünün saptandığı çalışmalar yayınlanmıştır. Yani, kısaca söylemek gerekirse; aşı  adaylarıyla ilgili çok kesin çıkarsamalarda bulunmak için, ya da ‘tarihi gün’ şeklinde açıklamalar yapmak için çok erken bir dönemdeyiz. Şu anda hiç kimse aşı denemeleri sürecinin nasıl sonlanacağını net olarak bilemiyor. DSÖ’den bilim insanı Soumya Swaminathan’ın açıklamasına göre, 2022 yılına dek,  hayatı normale döndürmeye yetebilecek kadar aşı üretilmesinin beklenmemesi gerekiyor ve uzun vadeli yan etkilerin olmadığından emin olunabilmesi için sürmekte olan tüm deneylerin en az 12 ay boyunca izlenmesi gerektiğinin altı çiziliyor.

Sonuç olarak söylemek gerekirse; bazı Covid-19 aşı adayı Faz 3 denemelerinin Türkiye’de yapılması, hem bilimin öngördüğü insanlığa hizmet açısından, hem de bu çalışmaların bir paydaşı olarak, olası etkin aşıya daha kolay ulaşılabilirliğin sağlanabilmesi açısından çok değerlidir. Ancak bunu yaparken de, uluslararası standartların mutlaka gözetilmesi ve uygulanması; mevcut sağlık altyapımız gözetilerek, uzun bir süreç ve yakın izlem gerektiren bu denemelerin etkin bir şekilde sürdürülebilirliğini sağlamak için akılcı bir planlama ve projelendirme yapılarak, çok fazla sayıda aşı adayı için taahhütte bulunulmaması; yukarıda açıklanmaya çalışılan bazı ilkelerin (parasal yaklaşımlar da dahil) mutlaka kamuoyu ile paylaşılarak güven sağlanması, bu ilkelerin hayata geçirilmesi ve mutlaka şeffaf olunması; ve en önemlisi de, ‘’tarihi bir aşama’’ vb gibi abartılı yaklaşımlardan kaçınılarak temkinli bir iyimserlik içinde bulunulması gerektiğinin bilimsel bir yaklaşım olduğu kanısındayım. Yani: bilim siyasal arenaya çekilemeyeceğine göre, bilimsel sorumluluğun gerektirdiği temkinli iyimser yaklaşım!…

Kaynaklar

www.sözcü.com.tr
WHO: Draft landscape of Covid-19 candidate vaccines
Klinikfarmakoloji.com; F. Cankat TULUNAY: Covid-19: Aşı ve Bilim Kurulları
Sol.org.tr/haber/trump-nisana-kadar-her-abdliye…Cnnturkcom:AstraZeneca’nın aşı çalışmalarında ikinci gönüllüde de yan etki görüldü
GOV.UK: Vaccine Damage Payment
Preventcovid19studies.com; Covid Vaccines:Clinical Research Trials
Covid-19 Vaccine Maker Pledge
www.cnnturk.com. Son dakika aşı bulundu mu
sol.org.tr. Aşı muamması sürüyor

*
Gülay Milli Loğoğlu
Covid-19 aşı çalışmalarında son durum ve tıbbi etik
http://eskimiyen.com/wp-admin/post.php?post=4300&action=edit

Covid-19 günlerinde Grip ve Zatürre aşılarının önemi
http://eskimiyen.com/wp-admin/post.php?post=5068&action=edit