Türkiye Cumhuriyeti’nden, İnşallah Cumhuriyeti’ne

29 Ekim kapıda. Bizler bilmem kaçıncı yıldönümünü kutlamak için bekleşirken, memlekete tebelleş olan yobaz sürüsü bir yandan ceplerini dolduruyor bir yandan aklımızla alay ediyor. Peki, bizim dilimizdeki son cümle ne? “İnşallah kurtuluruz.” 

EMİNE SUPÇİN

29 Ekim kapıda. Malum Türkiye Cumhuriyeti’nin bilmem kaçıncı yıldönümünü kutlayacağız, az kaldı. Ne o? “Bilmem kaçıncı” dedim diye dalga geçtiğimi mi düşündünüz? Haklısınız. Ama bu benim geçtiğim dalga, cumhuriyet düşmanlarının yıllardır bizimle geçtikleri dalganın, alay etmenin, küçümsemenin yanında devede üfürük kalır. (Bakınız devede kulak değil, tüy değil, üfürük! Üfürükten tayyare gibi gelip, binbir üfürükle tepemizde cehaletin ve gericiliğin kılıcı olarak dikiliyorlar ve o bilmem kaçıncı yıldönümünü kutlayacağımız cumhuriyetin içi hortumlandı, dışı deve sidiği ile yıkandı, ortaya cillop gibi bir İnşallah Cumhuriyeti çıktı ki ilan etmek için 2023’ü bekliyorlar. Sanırım 2023’ü de bizlere kapak olsun diye seçtiler.)

Peki, biz neyi bekliyoruz? Cumhuriyetin dışı deve sidiği ile yıkanırken ortaya çıkan ürik asit buharından etkilenen sinir hücrelerimiz öylesine zarar görmüş olmalı ki neyi beklediğimizi de bilmiyoruz belki. Sadece ne’yi değil, kim’i, nasl’ı, ne zaman’ı da bekliyoruz. Bekleyelim bakalım… İnşallah Cumhuriyeti kurulduğu gün gözüne far ışığı tutulmuş tavşan gibi ortada kalacağız, orası kesin.

Amanın, amma uzattım ha! Halbuki bu konu şöyle başlayacak ve devam edecekti: Her işimiz Allah’a kaldı, bu yüzdendir ağzımızdaki “inşallah” nakaratı. Çünkü çaresizlikle belirsizliğin umut adına doğurduğu sözcüktür inşallah.  

Covid-19 denen bela vay efendim ekonomi çökmesin, yok efendim turizm zarar görmesin falan filan ve bilimum bitik ekonomik nedenlerle serbest bırakılan cahil halkımızın ele avuca sığmaz horon tepisiyle her yere yayılmış, gün geçmiyor ki bir yakınımız daha karantina altına alınmamış olsun ve gün geçmiyor ki bir tanıdığımız daha vefat etmiş olmasın. Çaresizlik ve belirsizlik ne dedirtiyor? “İnşallah kısa sürede kurtuluruz bu illetten.” Birileri aşı bulursa denek olmaya hazırız ama bizim ülkemizde aşı üretebilecek kurumları zapturapt altına alıp, bilimin poposuna sağlam bir tekme vurduğumuz için bizde aşı ya da ilaç üretilmesi hayalimiz bile yok. Bu yüzden inşallah hastalığın ikinci dalgası teğet geçer(!)

Gün geçmiyor ki bir kadın cinayeti ile içimiz parçalanmasın ve gün geçmiyor ki merdiven altı, cemaat pisliği, sıbyan mektebi adı altındaki yahut da dini yurtlar kisvesindeki bir yerlerde çocuklarımızın ırzına geçildiğini öğrenip hep bir ağızdan “Allah belalarını versin inşallah,” demeyelim! Eh adaletin köküne kibrit suyu döküp, adaletin simgesi gözleri kapalı kadına da tecavüz ettiğimiz için hak ve hukuk kim vurduya gidiyor bugünlerde. İnşallah tez zamanda elindeki kılıcı, haksızlık edenlerin diline ve şeyine savurur da memleket tekrar yaşanır hale gelir.

Her karışından şüheda ile birlikte bolluk fışkıran topraklarımız üstündeki verimliliği ve hatta kendi kendine yetebilen bir ülke olmanın bereketini, ithalat adı altında ülkeye soktukları çerçöple ortada ne hayvancılık bıraktılar ne de tarım. Katma değeri yüksek olan mal üretmek için, ülkenin her çocuğunu ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda yetiştirmek yerine mallaştırmaya yönelik uygulanan eğitim programları sayesinde kaçma değeri yüksek çocuklar yetiştiriyoruz. Kaçamayanlar da sürünün ebleh üyeleri olarak, kimin elini eteğini öpeceklerini düşünüyorlar. Ağızlarında tek bir cümle: “İnşallah işimiz olur.” Haydi bakalım, inşallah!

Evet, 29 Ekim kapıda. Bizler bilmem kaçıncı yıldönümünü kutlamak için bekleşirken, memlekete tebelleş olan yobaz sürüsü bir yandan ceplerini dolduruyor bir yandan aklımızla alay ediyor. Peki, bizim dilimizdeki son cümle ne? “İnşallah kurtuluruz.” 

Bence biz çoktan kurulmuş olan İnşallah Cumhuriyeti’nden, 29 Ekim 1923’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne yeniden kavuşabilmek için bir kurtuluş savaşı daha vermek zorundayız.  Atamızın deyimiyle “En büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır.” İşte bu savaşı kazanmak zorundayız. Üstelik elimizdeki halkın artık zır cahil değil, değerlerini yitirmiş şark kurnazı olduğunu unutmayarak.

İşimiz zor. Fakat işimizi inşallah ve maşallaha bırakmadan, bilimin yol göstericiliği ile ve de damarlarımızdaki asil kandan güç alarak, aklımızla başarmak zorundayız.  

Türkiye Cumhuriyetimizin 97. Yıl Dönümü kutlu olsun. Anlam ve önemini anlayarak ve anlatarak başlayalım savaşımıza. Bu şerefli gaza yolunda yürüyen her nefere selam olsun!