TOPLUMSAL EŞİTSİZLİKLER ÜZERİNE SOSYAL BELGESEL FOTOGRAFİK BAKIŞLAR -1

Alihan EREÖRNEK
alihanereornek@gmail.com


Niepce’nin fotoğraf makinesinin icadından beri belgeci fotoğraf anlayışından söz edebiliriz. Sonuçta saray soylularını çizen ressamların yerini orta sınıfı, savaşları, hatta yoksulları belgeleyen fotoğrafçılar ortaya çıkmıştır. Bunların kısa bir hikâyesini anlatmaktır derdim. Ancak konu kapsamı geniş ve herkese yer veremeyeceğim. Konumuz sosyal belgesel fotoğraf. Bazen literatürde toplumsal belgeci diye de geçebilir. Bu kavram tartışmaları önemlidir ve tartışılmalıdır da. Ancak bizim anlatacaklarımız bu tavrın liberalizmin beşiği olan ülkelerde ( görece sosyal demokrasinin olduğu ülkeler)  bir alternatif hak arama üzerine ortaya çıkmasıdır. Böyle bir ortamda bu disiplinin ortaya çıkması günümüze kadar da önemli ipuçları verebilir. Hele fotoğrafın kolay paylaşım çağında olduğu bir dönemde…

SOSYAL BELGESEL VEYA TOPLUMSAL BELGESEL FOTOĞRAF NEDİR?

Sosyal medyada paylaştığımız fotoğraflar, paylaşılan fotoğraf tavrını bulanıklaştıra dursa da vereceğimiz örneklerin öyle bir niyeti yoktur.   Öncelikle belgesel fotoğraf konusunu yaşamsal gerçekliğe dayandırır. Ve çoğu fotoğraf tarzı olarak yaşamı estetize etmek kaygısı taşımaz. Susan Sontag der ki: “Fotoğraf, her zaman tepelere ve çukurlara hayranlık beslemiştir.”  Saraya yanaşanlar tepelerden, çukurdakiler ise halktan ilham almıştır. Bu halk kavramını şöyle algılamak lazım der Sontag  :  “Daha az imtiyazlı kişi, sınıf ve toplumların barınma çalışma öğrenim v.b. yaşamın boyutuna ilişkin sorunlarını, duyarlı bir yaklaşımla, diğer insanları, kurumları bilgilendirme ve bu sorunun aşılması konusunda harekete geçirme amacını taşır.”  İyi -ya da kötü fotografik unsurlar da olsa fotoğrafın amacı metin haline gelmesidir ve gerçekliğin bir görüntüsüdür. 

JACOP A. RİİS-  SOSYAL BELGESELİN DÜNYAYA FARKLI BİR ŞEKİLDE GELİŞİ

1849’da Danimarka’da doğdu. 21 Yaşında ABD’ye göç etti.  1877 Yılına kadar düzenli işi olmadı. Pek çok göçmen gibi madenlerde ve gündelik işlerde çalıştı. Gecekondularda ve bir takım reform yanlısı kuruluşlarla bağlantı kurdu. Gördüklerini yazı ile aktarmaya çalışsa da bir mecra bulamadı. Sonuçta salt yazı ile yazılarının etkili olamayacağını anlayıp 1888’de ilk kamerasına sahip oldu. Gecekondulara gidip  onları belgeledi ve araştırdı.  Çektiği fotoğraflarlar gönderdiği gazetelerde ilgi görmedi. Bundan sonra çektiği fotoğraflardan yaptığı cam latern saydamları New York kiliselerinde gösterip konferanslara başladı. Öyle etkili oldu ki bir dergi bu konuda makale yazmasını isteyecekti.  Bu yol onun “diğer yarı nasıl yaşıyor?” adlı çalışmasının yolunu açacaktı. Kitabı 11 baskı yaptı.  New York’un reformist valisi Theodore Roosvelt’de çalışmadan etkilenecekti.  Konudaki Mulberry Bend adındaki gecekondu mahallesi yıkılıp yerine yeni bir mahalle inşa edilecekti. Çalışması başarılı olsa da diğer gecekondu mahalleleri bu değişimden nasibini alamadılar. Kısmen de olsa amacına ulaştı diyebiliriz. Ancak fotoğrafçılık anlayışının da öncül olması kıymetlidir.

SON SÖZ

Riis belki de tekniksel olarak iyi bir fotoğrafçı olmayabilir. Ancak onu anmadan sosyal belgesel fotoğrafçılığa girizgâh yapmak olmaz. Onun yazdığı kitap gibi diğer yarı nasıl yaşıyor Dünya’da? İsterseniz onun fotoğraflarından hayal gücümüz canlansın!

Not: Yazının bir kısmının kaynağı rahmetli DR. Merter Oral’ın Espas yayınlarından çıkan “ toplumsal belgeci fotoğraf ve Fikret Otyam örneği” kitabından bazı cümleler ile alıntılanmıştır. Okunulması tavsiye edilir. Geri kalan yazılar-fotoğraflar internet araştırmalarımdır.