Toplumculuk eski bir Türk şiir geleneğidir

Yazılı belgelerimizdeki en eski toplumcu söylem, Burkancı mezhep salikleriyle anılan, Türkçe adı bilinmeyen, Prajñaśri adlı şairimize aittir. Nagarjuna’nın yazdığı metni Sanskritçeden Uygur Türkçesine Piratya-Şiri tercüme etmiş, metin Asıg Tutung tarafından istinsah edilmiştir.

CAFER YILDIRIM

Eseriyle bir estetik değer oluşturmuş olmakla birlikte içinde yaşadığı toplumun ya da bütün insanlığın toplumsal ölçekli sorunlarına da işaret eden, bu sorunlarla ilgili duyarlık oluşması için çabalayan şair toplumcu bir şairdir.

Her şairin toplumculuğu kendi dünya görüşüyle şekillenir ve bu dünya görüşü doğrultunda yansımasını bulur. Namık Kemal toplumcu şairlerimizin en gür sesli olanlarındandır. Bireysel kaygılarla yazdığı ilk dönem şiirlerinden sonra sesini topluma emanet etmiş olan Tevfik Fikret toplumcu bir şairdir. Mehmet Âkif Ersoy da Mehmet Emin Yurdakul da toplumcu birer şairdir. Nâzım Hikmet’in toplumculuğu sosyalizmle bütünleşmiş bir toplumculuktur. Bu tarz toplumculuk, toplumcu gerçekçilik olarak ifade edilmiştir.

Nabi’den İzzet Molla’ya, Namık Kemal’den Mehmet Âkif’e toplumculuk

Namık Kemal’in toplumculuğu, vatan, millet ve hürriyet gibi toplumsal kavramlar üzerinden karşılığına kavuşmuştur. Tevfik Fikret milletin refaha kavuşması, ülkenin kalkınması, gibi temaları evrensel bir anlayışla ele alır. Aklı önceleyen, bilimi rehber edinen, çağdaşlaşmayı amaçlayan toplumcu tutumu, pozitivist ve hümanist bir anlayışla şekillenmiştir. Mehmet Âkif, toplumsal alanda gördüğü her aksaklık ve ülkenin geri kalmışlığına İslami ahlak ve yaşam tarzını bir reçete olarak önermiştir. Mehmet Emin Yurdakul’un toplumculuğunun beslenme kaynağı ise Türk’e ait adalet anlayışı, Türk tarihinin yücelikleri ve Türk’e has özelliklerdir. Mehmet Âkif’in’in toplumculuğu dinsel bir karakter taşırken Mehmet Emin’inki referanslarını milli duygulardan alır. Resimli Ay dergisinde başlatılan “Putları Yıkıyoruz” kampanyası ile birlikte Nâzım Hikmet toplumculuğa yeni bir boyut kazandırır. Toplumculuğun sosyalist düşünce ve anlayışla yeni bir yoruma tabi tutulması edebiyatımızın toplumcu gerçekçilikle tanışmasının da yolunu açmıştır. Nâzım Hikmet, 1921’den itibaren bu anlayışla eserler vermeye başlamıştır. Resimli Ay’daki kampanya ile birlikte toplumcu gerçekçilik ete kemiğe bürünmüş; hem düşünsel temelleri hem ilkeleri hem eserleriyle birlikte görünür hale gelmiştir.

Namık Kemal’in toplumculuğu, vatan, millet ve hürriyet gibi toplumsal kavramlar üzerinden karşılığına kavuşmuştur. Mehmet Emin Yurdakul’un toplumculuğunun beslenme kaynağı ise Türk’e ait adalet anlayışı, Türk tarihinin yücelikleri ve Türk’e has özelliklerdir.

Divan edebiyatında Bağdatlı Ruhi, Nabi, Koca Ragıp Paşa, İzzet Molla toplumcu şairler olarak tanımlanır.

İslamiyet öncesi Türk şiirinde toplumculuk

Türk şiir tarihine baktığımızda toplumculuğun köklerinin 9. yüzyıla kadar gittiğini görüyoruz. İlk toplumcu söyleme İslamiyet öncesi Türk şiir külliyatının önemli bir kısmını bırakmış olan Uygur şairlerinde rastlıyoruz.

Bütün açık denizlerin, uzak kıtaların ve bilinmez adaların keşfini tamamlayan Avrupa, 1900’lü yılların ilk çeyreğinde yüzünü İç Asya’ya çevirdi. Ünlü Şarkiyatçıların başında bulunduğu keşif heyetleri oluşturuldu. Bu keşifler için devletlerin yıllık bütçelerinden yüklü ödenekler ayrılıyordu. Alman, İngiliz, Macar ve daha sonra Amerikan keşif heyetleri birbiri ardına İç Asya’nın yolunu tuttular. Avrupa’nın İç Asya’yı keşif tutkusu tarih talanına dönüşmekte gecikmedi. Keşif heyetleri belli aralıklarla geldikleri İç Asya’dan, develere yüklenmiş, merkezi limanlardan gemilere aktarılmış sandıklar dolusu tarihsel kalıtla ülkelerine döndüler.[1]

Donanımlı keşif kervanlarının Avrupa’ya taşıdığı tarihsel kalıtlar içinde diğer Asya halklarınınkiyle birlikte Uygur Türklerine ait birçok yazılı eser de mevcuttur. Bugün Londra ve Berlin müzelerinin zenginlik kaynağı olan bu eserlerden Uygurca bir mecmuada Türk şairleri arasında Piratya­-Şiri adı da bulunmaktadır. Piratya-Şiri, Nagarjuna Hoca tarafından Sanskrit dilinde düzenlenmiş “Nirvikalpa” adlı methiyeyi kendisinin şiirleştirdiğini söylemektedir. Hem bu ifadeye dayanarak hem de mecmuanın 54. sayfasında yer alan şiiri dikkate alarak Reşid Rahmeti Arat, Piratya-Şiri’nin Sanskritçeden Türkçeye çevirdiği “Nirvikalpa” methiyesine eklemeler yaptığı görüşündedir. “Nirvikalpa” methiyesi içerik bakımından birbirine yakın parçalardan oluşmaktadır ve toplamda 320 dizedir.

Dizelerin ortalama hece sayısı 14’tür. Sadece metnin sonuna Piyatra-Şiri’nin eklediği üç dörtlükten oluşan ve Reşit Rahmeti Arat’ın “İyilik Niyeti” olarak adlandırdığı şiir 12 hecelidir.

En eski toplumcu şairimiz Pıratya Şiri

Yazılı belgelerimizdeki en eski toplumcu söylem, Burkancı mezhep salikleriyle anılan, Türkçe adı bilinmeyen (Sanskritçe: Prajñaśri) bu şairimize aittir. Nagarjuna’nın yazdığı metni Sanskritçeden Uygur Türkçesine Piratya-Şiri tercüme etmiş, metin Asıg Tutung tarafından istinsah edilmiştir. Londra’daki British Museum’daki Uygurca mecmuada yer alan metin şöyledir:

 “alku ödte sözler üçün kentü özüm
adınlarka kergek bolgay sakınç öze
ança munça yıgıp koştum piratya şiri
asıg bolup tınlıglarka burkan bolsunlar”[2]

(toplayıp şiirleştirdim bu sözleri
söylenmesi için her zaman her dönem
gerekli olur diye herkese, ben piratya-şiri
yararlansın isteyenler ve burkan olsunlar)

Piratya-Şiri sözcükleri topladığını, her zaman söylenecek sözler haline getirmek için bunları şiirleştirdiğini belirtiyor. Amacı ise başkalarına yararlı olabilmek, onların da Burkan olabilmelerini sağlamaktır.

Pıratya Şiri’nin “gerekli olur diye başkalarına da” düşüncesi toplumsal amacını ortaya koyduğu gibi şiirsel anlayışının temel ilkesini de açığa vurmaktadır. Diyebiliriz ki o, yazdıklarından her okuyanın yararlanmasını istemekte, düşünsel dünyasına sürekli hitap etmek istemektedir.

Şiir yazmaktan muradı da etrafına yararlı olabilmektir.


[1] L. Lıgetı Bilinmeyen İç Asya adlı eserinde bu keşif ve talan serüvenlerini sürükleyici bir dille anlatır.
[2] Reşid Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, TTK Yayınları, Ankara, 1986, s.126.

 

PAYLAŞMAK İÇİN