Taliban, IŞİD gibi örgütlerin kadınlarla sorunu

Elinde silahlarla hiç bitmeyen bir çocukluk dönemi kahramanlık fantezisi yaşayarak karılarını zorla anneleri gibi davranmaya iten bu kültürel iklim, zihinsel yönden yetişkin olmanın önünde büyük bir engele dönüşebilmektedir. Ne yazık ki Taliban, IŞİD ya da başkası… bu adamların saçı sakalına karışmış haşin görüntülerinin altında, analarının sonsuz ilgi ve sevgisine muhtaç tam bir ana kuzusu gizlidir.

 KAAN POLATLAR

Taliban deyince aklımıza ilk gelen husus kadına yönelik yaklaşımıdır. Öbür bütün suçları; acımasızlığı, kan dökücülüğü, mantıksız şiddet eğilimi kadın konusundaki fanatizminin gölgesinde kalır. Sadece Taliban da değil, İslam coğrafyasının ne tarafına gidersek gidelim, nerede dinci bir hareket varsa en öncelikli sorunlarının kadın olduğunu, bu konudaki yaklaşımlarının karbon kopya gibi birbirine benzediğini şaşırarak görmekteyiz. Tabiİ ki bunların hangi şeriat esaslarına dayandırıldığı çok da önemli değildir. Çünkü o esaslar bile sorgulanmaya muhtaçtır. Örneğin kadının araba sürüp süremeyeceği gibi bir durumu belirleyen bir şeriat kanunu olamayacağı ortadadır. Çünkü otomobilin tarihi hemen hemen yüz yıl kadardır, ondan öncesinde otomobilden bahseden bir din hükmü bulunamayacağına göre, günümüzdeki böyle bir hükme kutsallık atfetmek de saçma olacaktır. Aslında Suudi Arabistan’ın, bu yasağı önce uygulayıp sonra kaldırdığını ilan etmesi bile, buna benzer kanunların hiçbir ilahi tarafının bulunmayıp, insan yorumlarından ibaret olduğunu net bir biçimde kanıtlar. Çünkü Suudi Arabistan’da şeriat rejimi lağvedilmediğine göre, ya önceki uygulama yanlıştır ya şimdiki yanlış olacaktır. Demek ki ortada dincilerin ileri sürdüğü gibi kesin yasalar, ilahi emirler yoktur. Günün ihtiyaçlarına göre, tıpkı şimdiki laik hukukun yaptığı gibi, yasaları güncellemek ve değiştirmek esastır. O halde tarihten günümüze, özellikle iktidarın İslamcılar tarafından yeni ele geçirildiği dönemlerde bu kadın hassasiyetinin, daha doğrusu, kadınların örtülmesi ve evlere tıkılması konusundaki hassasiyetlerinin sebebini bulmak gerekir.

aşırı şımartılmış, her dediği yapılmış, erkeğin karısından beklentisi

Önce şu tespiti yapmakta fayda var: Silahlı bir hareketin iktidarı ele geçirdiği yerlerdeki ilk günler aslında psikolojik bir seyir izler. Çünkü iktidarı ele geçiren örgüt kendi yasalarını henüz tam anlamıyla uygulayabiliyor değildir. Bu ilk zamanlar en radikal, en aşırı uygulamaların yapılabildiği dönemlerdir. Dolayısıyla bu zamanlarda zihinlerdeki özlemler en açık bir biçimde ortaya çıkar. Nitekim daha önceki aşırılıklarının farkındadır ki Afganistan yönetimini ele geçiren Taliban da yirmi yıl önceki radikalliğine geri dönmeyeceğini, başta ABD olmak üzere dünya kamuoyuna deklare etmeyi gerekli gördü. Buna rağmen çarşıda, pazarda olmasa bile yolculuklarda, kadınların yanında bir erkek olmadan seyahate çıkamayacağını ilan etti. Kadının yanındaki bu erkeğin, akrabaları dışında biri olması imkânsızdır. Hatta akrabalık kriterlerini daha da daraltmak gerekir. Bu durumda kadının yanında bulunması zorunlu kişinin ya kocası ya da oğlu olması gerektiği kabak gibi ortadadır. Oysa 13-14 yaşlarında bir çocuğun, 40-50 yaşlarındaki anasına sahip olabileceğini, onu koruyabileceğini düşünmek saçmalıktan başka bir şey değildir. Bütün bu uygulamaların gerisinde tuhaf bir psikoloji gizlidir. Tabii ki bu durum, daha küçük bir çocukken yaşanan geçmişin zoraki bir tekrarı gibidir. Böyle bir sahne, küçükken, bir erkek çocuğu olarak kendini özgür bırakan, her istediğini yapmasına izin veren, yaptığı yaramazlıklara ses çıkarmayan bir anne-çocuk ilişkisini yeniden tesis etme çabasına benzemektedir. Ama çocuğunu serbest bırakan, kendisine ses çıkaramayan ve onun tarafından sessizce yönetilmeye razı olmuş görünen sevecen anne figürü, bu defa Taliban kanunları uyarınca bu role zorlanmaktadır. Kadının oğlu içinse çocukluğundaki korunaklı özgürlüğü, yetişkinliğe yaklaşmışken, bir kez daha, ama çarpık zihinsel şartlar içinde yeniden tekrarlanmış olacaktır.

Hiç bitmeyen bir çocukluk dönemi kahramanlık fantezisi yaşayarak karılarını zorla anneleri gibi davranmaya iten bu kültürel iklim, zihinsel yönden yetişkin olmanın önünde büyük bir engele dönüşebilmektedir.

Bir erkeğin karısıyla ilişkisi de annesiyle ilişkisinin bir benzeridir. Aşırı şımartılmış, her dediği yapılmış, önüne hiçbir gerçek kural ve sınırlar konmamış erkeğin de karısından beklentisi tıpkı annesinden beklentisi gibi olacaktır. Erich Fromm’un tanımlamasıyla, “böyle erkekler kendilerini rahatlatacak, onları sevecek, onlara hayran olacak bir kadın ararlar, kadın onlara annelik etsin, onları beslesin, onlara baksın isterler. Bu tür bir sevgi bulamazlarsa hafif bir huzursuzluk ve ruhsal çöküntü duyarlar.”[1]

saçı sakalına karışmış haşin görüntülerin altında gizli ana kuzusu

Toplumların yarattığı kültürler, insan psikolojisinin kimi eğilimlerinin diğerlerine göre daha belirgin hale gelmesinden ibarettir. İslam kültürü de bu eğilimlerin bazılarını diğerlerinden daha fazla öne çıkararak başkalarından ayrılır. Karılarını sonsuz ölçüde verici ve fedakâr görmek isteyen, dahası onları buna zorlayan bir kültürün erkekleri için ruhsal teşhis, anne saplantısının olduğu yönündedir. Şimdi bu psikolojinin daha hafif ve sanatsal ifadesini ülkemizden bir örnek vererek açıklamaya çalışalım. Âşık Veysel’in “Benim Sadık Yârim Kara Topraktır” türküsünü herkes bilir. Türkünün sözlerini anlam yönünden incelediğimizde kendimizi, binlerce yıldır devam eden en kadim simgeselliklerden birinin karşısında buluruz. Toprağın, anneyle özdeşleştirilmesi olgusu hemen hemen bütün kültürlerde ortaktır ve temeli Neolitik Döneme kadar uzanır. Dolayısıyla bu türkünün sözlerindeki fikri yenilik, toprağın yâre, yani eşe benzetilmiş olmasıdır.

“Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğimi topraktan aldım
Benim sadık yârim kara topraktır.”

der ozan. Aslında bu da hileli bir yaklaşımdır, çünkü şiirde toprak, aslında yine eski “Tabiat Ana” kimliğindedir. Şair, onu, eş (yâr) olarak gördüğünü ilan etse bile yine de toprağın eski kimliği belirgin durumdadır. Zira şiirin ileriki dörtlüklerinde anne modelindeki bu yârin karşısına tıpkı şımartılmış bir erkek çocuğu tavrı çıkar.

“Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır.”

Bu dörtlükte analık vasıflarının yanında bir de geleneksel koca-karı ilişkisinin ipuçlarına rastlarız, ama sonraki dörtlük meramımızı anlatmak için çok daha iyi bir fırsat sunar:

“Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yârim kara topraktır.”

Görüldüğü gibi burada şairin eş algısı ortaya çıkar. Her türlü şiddete sevgi ve hayranlıkla bakabilen, hiç sesini çıkarmayıp daha büyük bir hevesle kocasının isteklerine cevap veren bir eş imgesi karşımızda belirir. Hatta şair, yaptıklarının doğruluğuna bir de çevresindekileri şahit tutmak ister:

“İşkence ettikçe bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü.”

Şiirin sonunda toprak yine anne vasfıyla ortaya çıkar: “Gün gelir Veysel’i bağrına basar,” diyerek öldüğü gün Toprak Ana’nın sinesine geri döneceğini işaret eder. Şiirin geneline baktığımızda eşinden analık yapmasını isteyen bir erkeğin ruh dünyasını görürüz. Bu şiirin Cumhuriyet döneminde yazılmış olması, İslam toplumlarında, anne saplantısı içindeki şımartılmış erkek çocuğu olma özlemlerinin dindiği anlamına gelmez. Bugün Afganistan, dün Suriye, yarın bilmem hangi İslam ülkesindeki aynı çocuksu hayallerin hortlamasının tesadüf olmadığı ortadadır. Elinde silahlarla hiç bitmeyen bir çocukluk dönemi kahramanlık fantezisi yaşayarak karılarını zorla anneleri gibi davranmaya iten bu kültürel iklim, zihinsel yönden yetişkin olmanın önünde büyük bir engele dönüşebilmektedir. Ne yazık ki Taliban, IŞİD ya da başkası… bu adamların saçı sakalına karışmış haşin görüntülerinin altında, analarının sonsuz ilgi ve sevgisine muhtaç tam bir ana kuzusu gizlidir.

cennette gitmekten mahrum edilme korkusu

Olaya bir de başka açıdan bakalım: Birgün gazetesinin 2014 yılında yaptığı bir haber konuya daha ilginç bir boyut kazandırmaktadır.[2] Çünkü haberde, o tarihlerde Suriye ve Irak’ta IŞİD’lilerin en korktukları şeyin PKK’lı kadın militanlar tarafından öldürülmek olduğu yazılıdır. Gazete, böyle bir durumda IŞİD’lilerin şehit olup cennete gidemeyeceklerine inandıklarını haber yapmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla böyle bir durumda kadın, sonsuz edilgen kimliğinden sıyrılıp annelerinin yerine geçen bir imgeye dönüyordu ve ruhlarının en derin kuytuluklarında gizlenen anne korkusu birdenbire hortluyordu. Çünkü anne saplantısının daha ağır biçimlerinde anneden ve eğer o ölmüşse, karılarından korkmak esastır. Karılarından korkan erkekler esasında annelerinden korkmaktadır. Habere konu olan bu olguda ise görülüyor ki bir çatışma anında yaşanan korku, aile ilişkisi temelini yitirip doğrudan kadın tarafından öldürülme ve bu şekilde cennette gitmekten mahrum edilme korkusuna dönüşmektedir. Çünkü cennete gitmek için annenin rızası gereklidir, oysa kendini öldürme kararlılığındaki bir kadın, annesinin bir zamanlar elinde tuttuğu yaşamı ve ölümü temsil eden büyük analık gücünün en azından bir kısmını ele geçirmiş demektir. Bu durumda İŞID’lının zihninde, kendini öldürme gücünü elinde bulunduran kadın, bu niteliğinden dolayı anasının yerine geçerek gerekli rızanın sağlanmayışını temsil edebilir.

Afganistan’ın Penşir eyaletinde, Taliban’a karşı savaşan kadınlar.

İslamcı militanların, bütün kadınlarda görmek istedikleri bu verici, fedakâr, hatta mazoşist kadın kimliği taleplerine karşın en büyük korkularının bir gün her şeyin tersyüz olması ihtimalidir. Zira madalyonun her zaman iki yüzü vardır ve her ilişki biçimi bir gün tersine dönme potansiyeli taşır.

Son olarak şunu vurgulamak gerekir:

Bu coğrafyada farkında olduğumuz siyasi kodlardan çok daha fazla, farkında olmadığımız psikolojik kodlar mevcuttur. Bu toplumların siyaseten doğru bir hatta ilerleyememesinin ve hep aynı kısır döngü üzerinde başa sarmasının asıl sebebi budur.


KAYNAKÇA

[1] Erich Fromm, Sevginin ve Şiddetin Kaynağı, Payel Yayınları, s. 92

[2] https://www.birgun.net/haber/isid-in-pkk-li-kadin-korkusu-67380

PAYLAŞMAK İÇİN