‘Su, herkes anlayana kadar akar’

Osmanlının ağdalı dilinin ardına vaktiyle ustaca saklanmış nice sulu ve bel altı gerçeklere cesurca değinen Murathan Mungan’ın Hamamname’si, tam da şu dönemde okunası bir kitap!

 

AŞÇI FOK

NURDAN ÇAKIR TEZGİN 

Biraz tedirgince başladım okumaya, yazan arkadaşlar anlayacaklardır;  hani sizin de aklınızda ve notlarınızda bir türlü toparlayıp ortaya çıkaramadığınız metinlerin basiretsizliği vardır. İşte o hesap, Murathan Mungan’ın Hamamname’sinin sayfalarını çevirmeye çekinerek başladım, zira yirmi yıldır demlenen bir hamam çalışmam var. Ne hikmetse demlenmesi bir türlü bitemedi! Sevgili Mungan’ın Hamamname’sinin sayfalarını içimdeki kifayetsizi hırpalayarak okumaya başladım. 

Hamamname için, hamamlarda geçen olayların mahremiyetiyle harmanlaşmış binyılların serzenişi filandır diye kafamca uçuşuyorum. İçimde hafif heyecan ve tabii benim hayallerimden başka acaba nasıl düşünüp kotarmışın merakı var! Ayrıca, bir erkeğin hamamları yazması nasıl ola acep, erkekler yakasından mı anlatmış, yoksa kadınlar hamamlarını da öykülemiş mi?

SUYUN TEKRARI VAR!

Bir kitabı okumadan önce gerekli olan bir merakla başladım okumaya, bir çırpıda da bitirdim lakin bazı sayfalara dönüş yapmadan da duramadım. Kitap eleştirisi yapabilmek bir sanat olsa gerek. Metinlerin tamamı hakkında ayrıntılı yorum yapıp kitabı okumayanı caydırmak ya da fazladan özentiye sokmak bana göre uygun değil. O yüzden genel birkaç sözcük ile fikir vermeye çalışmak şahsıma daha adil geliyor. Ki, ustanın kitabı su gibi hayati bir akışkanlığa can veriyorsa bütün önyargılar geri durabilir!

Hamamname, kendisini bir su cini olarak tanımlayan anlatıcı üzerinden akıyor. Hemen kısa bir paragraf aktarayım kitaptan. “Su, kimse bunlar geçmişte kaldı demesin diye akar. Su cininin demek istediği: Suyun tekrarı var. Herkes anlayana kadar akar.” (Sayfa:182)

SU AKIP YOLUNU BULUYOR

Kitapta çok dikkatimi çeken satırları anmadan geçmek istemem. Günümüzde su kaynaklarına yeterince önem vermeyen insanlığı uyaran, suyun varlığına dikkat çeken su cinini şöyle dinliyoruz; “Ey her devrin locasına kurulup oturanlar, günahlarınızdan arınacak su bırakmadınız geride.(sayfa: 29) ve  “Suların başını beklemeyi unuttu insanlık kendini dünyanın sahibi sanırken.(sayfa: 53)

Metinlerde su cininin varlığını sıkça unutsak da bir dönemin İstanbul’unu, hamamlarını, çeşme, sebil ve sarnıçlarını, su kanallarını tarihe mercek tutan yaşam biçimleriyle gayet net hissedebiliyoruz. Osmanlının ağdalı dilinin ardına vaktiyle ustaca saklanmış nice sulu ve bel altı gerçeklere cesurca değinen Hamamname, tam da şu dönemde okunası bir kitap! Küçük de bir uyarıda bulunabilirim; Osmanlıca sözcüklerle arası iyi olmayanları biraz sıkabilir. Fakat su akıp yolunu buluyor! 

Yıllardır inandığım savımı bu kitapla perçinlemiş oldum. Evet, bir erkek kadınlar hamamını anlatmamalı! Duyup dinlediğini, okuduğunu, hayal ettiğini kurgulayarak düş gücünü elbette zorlayabilir, çok da iyi olur. Ne var ki, oryantalist sanatçıların kurgusal tasvirlerinden ne kadar öteye gider bilemem. Ah elbette, Murathan Mungan’ın erkekler hamamı tasvirindeki ustalığına hayran kalmamak elde değil. Örneğin, kadın yazarların erkekler hamamı üzerine yazabileceklerini merak etmek içimden gelmez. Düş gücü zorlamalarından hoşlanmayanlardanım zira.

KENDİ TARİHİMİZİ YAZMAMIZ GEREK

Hamamlar, haremiyle beraber Osmanlı saray hayatı pek çok Avrupalı sanatçının da iştahını kabartmış olup, nice abartılı betimlemelere de malzeme olmuştur. Gelin görün ki Avrupalı, daha sonraları da Amerikalı oryantalist yaşam meraklıları hiçbir zaman o gerçek zamanlamanın içine girememişlerdir. Eksiktir, fazladır ama gerçeklerden uzaktır. Tarihi hamamları gezerek yorumlamalara girmek, antik kentleri dolaşarak hayaller kurmaya benzer. Hangimiz bu tür hayali canlandırmalara girişmiyoruz o da ayrı!

Resim: J. Francois Le Barbier/Türk Hamamı, 1785

 Ve hangi gerçek? Hangi tarihin gerçekliğinden söz edebiliriz derken hemen önümüze yazılı tarih düşüyor. Oralara girmeden yazılanlara açık kapı bırakarak kendi tarihlerimizi yazmamız gerekliliği giderek öne çıkıyor.

Benim gibi yarım asrı aşmış pek çoğumuz için en eğlenceli olan da bu galiba!

PAYLAŞMAK İÇİN