TGB Kurucusu Av. Ezgi Sağcan da istifa etti!

TGB kurucusu, Aydınlık yazarı Ezgi Sağcan Vatan Partisinden istifa ettiğini duyurdu. Sağcan facebook sayfasından paylaştığı açıklamada, “Geleneğinden ve iktidar hedefinden vazgeçen, programını oportünizme kurban eden Vatan Partisi’nden bugün itibariyle istifa etmiş bulunuyorum” dedi.

ESKİMİYEN Haber

TGB kurucusu, Aydınlık yazarı Ezgi Sağcan Vatan Partisi’nden istifa ettiğini duyurdu. Facebook sayfasında istifasını açıklayan Ezgi Sağcan parti içerisinde ahlaki çürümeye dikkati çekti. Sağcan, Vatan Partisi Ankara İl Başkanı Aykut Diş’in, yıllarca omuz omuza mücadele verdikleri kadın arkadaşlarından G.P’ye bir yılı aşkın süredir uygulamış olduğu cinsel şiddete vurgu yaptı. Parti içerisinde gün yüzüne çıkan bu olaya karşı herhangi bir disiplin mekanizmasının işletilmemiş olduğunu belirten Sağcan, genel başkanlık dahil parti icrasını sağlayan tüm merkez kadrolar tarafından olayın üstünün “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla kapatıldığını ifade etti.

Sağcan , Aydınlık’ta İstanbul Sözleşmesi’ni savunan bir yazı yazmıştı.

Ezgi Sağcan’ın paylaştığı metnin tamamı şu şekilde…

“Geleneğinden ve iktidar hedefinden vazgeçen, programını oportünizme kurban eden Vatan Partisi’nden bugün itibariyle istifa etmiş bulunuyorum.”

Geleneğinin parçası olmaktan bugüne kadar gurur duyduğum, beni eğiten, siyasal ve kültürel bilinç aşılayan, olgunlaştıran Aydınlıkçılığımdan hiç vazgeçmemek üzere; geleneğinden ve iktidar hedefinden vazgeçen, programını oportünizme kurban eden Vatan Partisi’nden bugün itibariyle istifa etmiş bulunuyorum.

Partinin bir kaptan olarak değil miço olarak iktidar ile aynı gemide yol almaya devam ettiği, bu yolda programından ve dahası örgütünden vazgeçtiği artık görünen bir gerçeklik halini almıştır.
Örgütlülüğünü git gide dağıtan, kadrolarının bir kısmını çeşitli yöntemlerle tasfiye eden, mevcudu ise etkisizleştirerek otorite sağlamaya çalışan, kitle ile bağlarını zayıflatan, iktidar hedefinden uzaklaşarak iktidar hediye edilmesini bekleyen; bu nedenle de örgüte, örgütlenmeye ve kadroya ihtiyaç duymayan bir yapının ortaya çıktığı da kabul edilmelidir.

Öyle ki parti içerisinde anlayışların giderek idealizme sürüklendiği, “devlet” dahil her kavramın içinin boşaltıldığı ve tartışılmaz bir mite dönüştüğü, bunun sonucu olarak da bağnaz küçük burjuva milliyetçiliğinin ideolojik iklim haline geldiği tartışmasızdır. Bunu bize gösteren olguların başında yaratılan “kadro” tipi gelmektedir. Diliyle kaba ve dogmatik olan, siyasette yüzeysel ve içi boş sloganlar atan, gözü yaşamın ve kitlenin içinde olmayan, bütün kavgasını kendini konumlandırdığı yer üzerinden örgütün içinde veren, saldırgan bir tarz tutturan bu kadro tipi elbette tesadüf değildir.

Parti içerisinde anlayışların bozuma uğraması aynı zamanda kavrayışı ve olguları tespit etmeyi zorlaştırmış olacak ki, bu kadrolar tarafından pek çok konuda yalan veya manipüle edilmiş bilgiler adeta gerçekmiş gibi savunulmaktadır.

“Partide gönül bağına ihtiyaç duymayan, emirle çalışan, robotik bir insan tipinin istenildiğini söylemek de mümkündür.”

Bu anlayışların elbette partinin yürütmesinde de karşılığı olmuştur.
Karar mekanizmalarını ya hiç işletmeyen ya da göstermelik olarak işleten, işletilen mekanizmalar öncesinde de dayatmacı bir “ikna” süreci sergileyen, eleştirilerin dinlenmediği ya da dinlenmiş gibi yapılarak meşruiyetin sağlandığı; önderliğin, örgüte güvenmediği, birikimli, tecrübeli, alanında uzman parti kadrolarının fikrine ihtiyaç duymadığı ve bunlara değer vermediği, önderliğin hata yapmayacağına karşı sonsuz bir inanç beklendiği; sosyalist kültürün, arkadaşlık bağının, karşılıklı içtenliğin giderek yok olduğu da açıkça anlaşılmaktadır. Partide gönül bağına ihtiyaç duymayan, emirle çalışan, robotik bir insan tipinin istenildiğini söylemek de mümkündür. Ancak bu insan tipinin zamanın ruhuna oldukça uygun olduğunu da belirtmek gerekir.

Halkla bağını koparıp, iktidar güçleriyle bağlarını giderek perçinlemenin bir sonucu olarak örgüt sağ sapmaya ve pasifizme sürüklenmiştir. Parti programının, Cumhuriyet devrimlerinin ve önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat karşısında yer alan bir takım iktidar siyasetleri aynı geminin kaptanı olma sanrısıyla görmezden gelinmiş veya savunulmuştur/savunulmaktadır.
Vatan Partisi’nin; iradeciliğin nesnelliği bertaraf ettiği bir bulanıklığın içine sürüklendiğini, sübjektivizmle giderek kendi gerçekliğinden koptuğunu ve kendi konumunu olduğundan farklı, hayali bir noktaya ittiğini üzülerek görmekteyim.

“Parti içerisinde ahlaki çürüme”

Gelinen bu noktada parti içerisinde ahlaki çürümenin bu denli yaygınlaşması da acı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Vatan Partisi Ankara İl Başkanı Aykut Diş’in, yıllarca omuz omuza mücadele verdiğimiz kadın arkadaşlarımızdan G.P’ye bir yılı aşkın süredir uygulamış olduğu cinsel şiddet de bunu göstermiştir. Parti içerisinde gün yüzüne çıkan bu olaya karşı herhangi bir disiplin mekanizmasının işletilmemiş olması, genel başkanlık dahil parti icrasını sağlayan tüm merkez kadrolar tarafından olayın üstünün “Kol kırılır yen içinde kalır.” anlayışıyla kapatılmış olması çürümeyi gözler önüne sermektedir. Yaşanılan bu olay bir hata değil, yasalarımıza göre suçtur. Kişiyi “Böbrek hastası nasılsa, bu çocuk da öyle, suçlayamayız” diyerek aklamaya çalışmak ancak parti içerisinde meydana gelen bu ideolojik iklimin sonucu olarak açıklanabilir. Ortada bir hastalık ve hata yoktur. Bir suç ve çürüme vardır.

Vatan Partisi Basın Bürosu’nun olaya ilişkin yapmış olduğu basın açıklaması da en hafif tabirle “sıvamak” olarak nitelendirilebilir. Parti, “cinsel şiddet uygulayan yöneticisi”nin görevden alınacağını, “parti disiplin kurulunda soruşturulmaksızın olayı kapatanlar”dan da hesap sorulacağını duyurmak bir yana konuyu FETÖ’nün masum insanların özel hayatlarını kasetleyerek hazırladıkları tertiplerle bir tutarak aklama gayretine girmiştir. Söz konusu olay her iki tarafın iradesi ile yaşadıkları, karşılıklı bir ilişki ürünü değildir. Bir tarafta şiddet mağduru bir parti üyesi diğer tarafta ona şiddet uygulayan bir parti yöneticisi vardır. Türk yargısı ve kanunları dahi bu olayı kamu düzeninden saymakta ve kişinin şikayetinden bağımsız kovuşturmakta iken partinin “özel hayat” diyerek üstünden atlaması artık hatalarıyla yüzleşmek kararında bile olmadığını göstermektedir.

Tüm bu sebeplerle Vatan Partisi’nde mücadele etmenin giderek hayat karşısında gerçekliğini yitirmesi karşısında geleneğe bağlı olarak her zaman mücadeleye devam etme kararlılığıyla parti üyeliğimden istifa ediyorum.
Saygılarımla. 04.08.2020
Av. Ezgi SAĞCAN