Sol’u “Deva Çıkmazı”ndan kurtarmak

 

Bizim Latin Amerika’dan çıkarabileceğimiz ders nedir diye soracak olursanız, size her ülkede -iktidara gelmese bile- başarılı olmuş birbirinden farklı, çok fazla örnek gösterebilirim. Fakat Sol için en zorunun ulusal hatta yayılmış bir örgütlenme yaratmak olduğunu söylemeliyim. Bunun için hazırda, en azından yüzde 15-20’lik bir kesimi temsil eden bir gövdeye ihtiyaç vardır.

ÖZGÜR UYANIK

Geçtiğimiz gün Haldun Çubukçu, Mecit Ünal’ın Eskimiyen’de yayınlanan, seçimlerde “diğer” kategorisine düşen Türkiye Solunun nasıl gelişebileceği yazısı üzerine bir tartışma davetinde bulundu. Ben de, Mecit Ünal’ın yazısının sonunda, bir Latin Amerika modeline işaret etmesi sebebiyle, bu davete uzaktan katılma gereği duydum.

Çubukçu, sanırım tartışma alanını biraz daha geniş tutmak adına, davetine Yavuz Alogan’ın “Işık nereden geliyor?” yazısını da eklemişti.

Bence yanlış bir tercihte bulunmuş. Çünkü bu yazıda Alogan, Sol’la ilgili hiçbir kaygısını paylaşmıyor. Alogan’ın rahatsızlığı “muhalefetin” Cumhuriyet’i savunmaması. Bu nedenle Alogan Sol’a “Cumhuriyet Mitingleri”yle topluma sürekli manifestolar yayınlamayı öneriyor.

İyi niyetli bir okumayla bunun da dolaylı olarak Sol’u kucakladığı düşünülebilir.

Oysa son 15 yıldır sadece Sol’u değil Cumhuriyetçileri de dağıtan ve siyaset alanından uzaklaştıran şey tam da bu anlayıştır.

Paylaşımlarından anladığım kadarıyla Haldun Çubukçu da Alogan’la benzer biçimde düşünüyor. Çünkü sıkça “CHP zihniyetine” ve Kılıçdaroğlu’na “veryansın” ediyor.

Ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber, bence bu yaklaşımdaki arkadaşlar Kılıçdaroğlu’na bakmaktan CHP ve çevresinin siyaset yapma kapasitesinin ne kadar geliştiğinin farkına varamıyor.

Eğer illa iki yazıda ortak bir yan arayacak olsaydım; iyimser bir yaklaşımla, Alogan’ın “toplu hareket etmek” ve Ünal’ın “tüm Sol’un bir araya gelmesi” cümlelerini bir arada değerlendirebilirim.

Peki ama bu iki yazar gerçekten aynı türde iki topluluktan mı bahsediyor?

Ben Alogan’da Sol’dan ziyade Cumhuriyetin örgütlenmesi vurgusunu görüyorum.

Fakat her ikisi de HDP’yi Sol saymamak konusunda netler.

Birden burada hepsini toplayınca “vatansız sol” ya da “sol maskeli teröristler” kavramları zihnimde canlandı.

Bence bu kavramları siyasi literatürümüze sokan kişinin hangi yolda şahsiyetsizleşerek yitip gittiğini her fırsatta hatırlamalıyız.

Bana sorarsanız siyaset ontolojik bir tartışmayı kaldıramayacak kadar reel ve basit bir şeydir.

Sizi temin ederim ki günümüz dünyasında Sol her yerde aynı. Sadece ülkelerdeki tarihsel koşullar sebebiyle siyaset zemini ve tarzı farklı.

Kısacası demek istiyorum ki arkadaşlar, nasıl ki boku gördüğümüzde içeriğini tartışmıyorsak Sol’a da aynı biçimde yaklaşmalıyız. Reel siyaset bunu gerektirir.

Ayrıca Sol’un bugünkü durumunu tahlil etmek için İştirakçi Hilmi’ye kadar gitmek gerekmez. 12 Eylül sonrası Türkiye Solunun örgütlenme ve siyaset yapma grafiğine bakmak yeterlidir.

İştirakçi Hilmi, Mustafa Suphi ve Sabahattin Ali’nin katilleri aynıdır. Hepsi aynı biçimde, aynı merkez tarafından komploya kurban edilmiştir. Çünkü ne kadar kurnaz olduğunu sanırsa sansın Solcular saftır. Komployu çözebilmek için Sağcılar gibi düşünmeniz gerekir. Solun buradan çıkarabileceği tek ders budur.

Bizim Latin Amerika’dan çıkarabileceğimiz ders nedir diye soracak olursanız, size her ülkede -iktidara gelmese bile- başarılı olmuş birbirinden farklı, çok fazla örnek gösterebilirim.

Fakat Sol için en zorunun ulusal hatta yayılmış bir örgütlenme yaratmak olduğunu söylemeliyim. Bunun için hazırda, en azından yüzde 15-20’lik bir kesimi temsil eden bir gövdeye ihtiyaç vardır.

Örneğin Brezilya’da İşçi Partisi 70’ler ve 80’ler boyunca biriktirdiği bir sendikal tabana sahiptir. Arjantin’de Kirchner’in dayandığı Peronist Parti ve ona destek veren sendikalar daha köklüdür. Bolivya’da Morales’in partisi MAS 1952 devriminden beri toplumsal hareketin ana gövdesini oluşturan koka ve maden sendikalarına dayanır. Uruguay’daki Sol hareketin de güçlü bir sendikal tabanı vardır.

Uzun süren tüm ulusal çaptaki Sol yönetimler böyle kitle desteklerine sahiptir.

Ancak tabi ki salt böyle bir tabana sahip olmak iktidar için yeterli değil. 1999’dan bu yana Latin Amerika’da iktidara gelmiş Sol yerlilerden gençliğe, LGBT’den işsizler hareketine kadar en geniş cephelere liderlik etmeyi başarmıştır.

Türkiye’de Sol hem yüzde 15-20’lik bir tabana sahiptir hem de onu iktidara taşıyacak sosyal hareketler yoldadır.

Söyleyeceğim o ki “diğer” kategorisinden başımızı kaldırıp “Reel Sol”un varlığını görürsek yakın bir gelecekte Türkiye’de Sol’un yükselişine katkıda bulunabiliriz.

Yok eğer bunu reddedersek “deva çıkmazı”ndan çıkamaz “Veryansın” eder dururuz.