Şiir okuduğum kuşlar da aynı şeyi söyledi bu sabah…

“İnsan Neresi” Şair Aziz Kemal Hızıroğlu’nun şiir kitaplarından birinin adıdır… Bir şiir dizesinden alır adını. Hızıroğlu’nun yerinde ben olsaydım bu adla pek çok tabela oluşturur; Kuzey Ormanları’nın, Murat ve Munzur Dağları’nın, Salda Gölü’nün, Cerattepe’nin ve kıyıma uğrayan daha pek çok yerin giriş yerlerine  birer birer asardım.

Hayrettin GEÇKİN
hayrettingeckin@gmail.com

Gelir beni bulur;

yeter ki bir tutam mavi, bir tutam gülüş

bir dilim de sesinden koy bir mendile…

Çay içerken, kitap okurken, kuşlarla konuşurken  keyfime diyecek olmaz o vakit; bizim Che, bizim Denizler bir şiir dizesi gibi gelip geçerler düşucumdan… Kanadı kırık serçe iyileşir de kanat izi kalır havalarda. İş başı yapar karıncalar bakarsın. Bakarsın acılar da çiçek açar…

Çiçek dedim de adlarını bilmiyorum çoğunun. Otların böceklerin de öyle… Bu ayıbımı bilseler, bana ders olsun diye yanlarından geçerken renk yağmuruna tutarlar beni. Kokularıyla yıkarlar kalbimi bir güzel. Fena da olmaz hani. Arkasından al sana sonsuz bir senfoni.

Geçenlerde çok önceden yazdığım bir yazımla karşılaştım arşivimi incelerken: Dünyada 200 çeşit kelebeğin yaşadığı ender yerlerden biri olan Cerattepe’den söz etmişim. Otların, balıkların adlarını bilmediğim gibi kelebek çeşitlerinin de adını bilmem ne yazık ki… Gitsem şimdi oralara, ki gitmeliyim, doğup büyüdüğüm yerlerdir ne de olsa; “Artvin’in üstü, altından değerlidir” derler de merak edip sorarlar, bir insan olarak yaşadığım Kaz Dağları’nın eteklerinde kardeşleri için mücadele verip vermediğimi… Yuvası bozulan kuşlara, karıncalara, karacalara arka çıkıp çıkmadığımı. Sincapların öfkesinden haberimin olup olmadığını… Ne bileyim! Bütün bir ülkede doğa kırımlarına, insan ve düş kıyımlarına tepki gösterip göstermediğimi de sorarlar büyük olasılıkla.

Yüzümde bir kaygı gezer o vakit

kendine mektup yazar bir kalem

ince ince bir sevinci tetikler

dilimin ucunda ısınan sözcük

“İnsan Neresi” Şair Aziz Kemal Hızıroğlu’nun şiir kitaplarından birinin adıdır… Bir şiir dizesinden alır adını. Hızıroğlu’nun yerinde ben olsaydım bu adla pek çok tabela oluşturur; Kuzey Ormanları’nın, Murat ve Munzur Dağları’nın, Salda Gölü’nün, Cerattepe’nin ve kıyıma uğrayan daha pek çok yerin giriş yerlerine  birer birer asardım. Seve seve kabul ederdim “bu tabelalarından birkaçını da eteklerinde oturduğun Kaz Dağları’nın giriş yerlerine  sen as” deseydi o büyük şair. Vicdan arama nöbeti üzerimdeyse kaçamazdım öyle ya… Hatta evleri yanan-yıkılan kasabaların ve sözü kesilen şehirlerin girişlerine de asma görevi üstelenirdim… Belki “bu ne” diyen birileri çıkar, belki “İnsan neresi” diye bazıları kalbine bir soru sorardı, öyle ya! Yoksa bu görevi  “insanım” diyen herkes mi üstlenmeliydi? Böyle olmasa bile, bir düşünsene bu tabelalardan herkesin düş kapısında, düşünce odalarında, duyarlılık havzalarında birer tane asılı olduğunu…

Gelir beni bulur

ötelere bakışların

yalnız kalışların dağlarının dağlarının ardında

avazın gelir beni bulur

ve arayışın insanı yana yakıla

susuz bir çölün gelip beni bulduğu gibi

“Ve durgun akar don” duyarlıklarımda o vakit. Nazım olur uzaklar… Ki yollar, yollar… Kuşa kanadı yük değil der de  çeker giderim gürültüsüz,  törensiz… Uzaklara, ta uzaklara… Bir uçurumdan sarkarım geleceğe kim bilir.Yorgun düşer, uyuyup kalırsam, üşümeyeyim diye kürkünü çıkarır da üstüme örter Kürk Mantolu Madonna… Güvendeyim demektir bu… Böylece rüyalar biriktirim; okuyan, soran, sorgulayan; düşünen ve düş kuran herkese; yani öte gerçeklere doğru yola çıkan kim varsa. Çocukların öldürülmediği dizeler de kurarım kim bilir duyarlıklarıma düşen ilk şiirle… Bir yaprak bir yaprağa sürtünür ben yollardayken, yel olur… Bir çocuk hıçkırır da boyu uzar evinin balkonunda, tohumların gürültüsü kaplar ortalığı, güller sokağa iner, bir kadının gülüşü sonra, durduk yere  aşk olur, bir seferberliktir başlar yaşamı yeniden kurmak için… Bakmışsın devrim olur.

Devrim dedim de; insandan gidilir devrime. Bilgiden, birikimden, vicdandan… Sorumluluklar almaktan, içinde olmaktan her umudun… Şiir okuduğum kuşlar da aynı şeyi söyledi bu sabah. Günaydın deyip hatırını sorduğum çiçekler, böcekler de… Sonra onlar yoluna, ben yoluma… Anlayacağın kendime doğru… Kendi patikalarımdan… Kendinden başka nereye gider sahi insan? Kendinden başka nereye?

Gözüm her yerde “İnsan Neresi” tabelası arıyor ne hikmetse. Sahi insan neresi? Söyle? Söylesene!

Gelir beni bulur

yeter ki yüzünün sıcağından gönder bana

dört mevsim gülüşünden

yarın daha güzel olacaklardan / hiç olmasa bir dilim

bit tutam da çığlığından

koyup da bir mendile.