Şiir eski ihtişamıyla dolaşmıyor gündelik hayatımızın koridorlarında

Edebiyatçılarımızın her konudan daha fazla edebiyat üzerine konuşmalarının vakti gelmiştir. Hiç değilse parçası oldukları, icra ettikleri, gelişim süreçlerini izledikleri ve nereye doğru evrildiği üzerine tartışmalar yaptıkları kendi tarihleriyle ilgili düşünsel bir birikim bırakmış olurlar geleceğe.

cfryildirim@hotmail.com

Modern insan, varoluşunun peşinde olan insandır. Bu nedenle modern insanın trajedisi onun ikiz kardeşi olan varoluş bilincidir. Çünkü varoluş problemidir modern insanın en devasa problemi. Neden ve niçin sonsuzluk içinde dönüp duran ve dünya denilen bir gezegende bulunduğunu sorgulayan insan, trajedisiyle de komedisiyle de dramıyla da yüzleşmeye durmuş demektir.

ŞAMATA DİNDİKTEN SONRA

Kabul gören görüşe göre ise romanın giriş kapısı trajedidir.

Romancı nerede arayıp da bir trajedi bulsun, demeyin. Çağımızda trajedi, alelade bir sokağın birçok penceresinden el sallamakta, romancıya kendisini dünyasına alması için âdeta davetiyeler çıkarmaktadır.

Böylesi bir durumun romancılar için ne büyük ve seçkin bir müjde olduğunu varın siz düşünün.

Oysa gerçeklik böyle midir?

Bugünün ne bir Tolstoy’u ne bir Dostoyevski’si ne bir Steinbeck’i vardır. Bugünün Jack London’u, Hemingway’ı, Halide Edip’i,  Reşat Nuri’si ve Aytmatov’u da yoktur.

En üstünü Nobel olan ödüllerle piyasaya dâhil edilen yazarlar ise şamata dindikten sonra okur kıtlığına düşmektedir.

Artık roman üzerine farklı cümleler kurabileceğimiz bir dünya içinde mi yaşıyoruz?

EDEBİYATIN FERDASI

Örneğin:

  • Romancıların değil sadece, bütün edebiyatçıların yıldız olduğu dönemler geride kaldı.

Devletin seçkin salonlarında neon ışıkların yazarların yüzünü aydınlattığı, devlet başkanlarının yazarlarla sohbet ettiği, Namık Kemal ve Ziya Paşa örneğinde olduğu gibi onlara ülkenin anayasasının yazdırıldığı günler artık sadece bir mazidir.

  • “Varoluş trajedisi”yle romana malzeme olan insan kitlesi genişledikçe varlığını insanın trajedi kapısından girerek oluşturan romanın alanı daraldı.
  • Bu paradoksun elbette ki analizi yapılabilir, neden ve sonuçları bir bir ortaya konabilir fakat alanı ancak kendisiyle sınırlı kalan sadece roman mıdır?
  • Edebiyatın bütün türlerinin hayatımızdaki “kapsama alanı”nın küçülmediğini söyleyebilecek kimse var mıdır?
  • Şiir, eski ihtişamıyla mı dolaşıyor gündelik hayatımızın koridorlarında? Hatta şiir romandan daha fazla kendine yer bulamayan bir sanat dalı değil midir 21. yüzyılın ilk çeyreğinde? Yoksa neden istihza ile karşılanan bir ruh zarafeti suretiyle dolaşsın toplumsal yaşamın dar koridorlarında?
  • Akademik bir araştırma alanı haline gelen destanların, masalların, mânilerin akıbeti midir yoksa romanı ve şiiri de bekleyen gelecek?

Demem şu ki edebiyatçılarımızın her konudan daha fazla edebiyat üzerine konuşmalarının vakti gelmiştir. Hiç değilse parçası oldukları, icra ettikleri, gelişim süreçlerini izledikleri ve nereye doğru evrildiği üzerine tartışmalar yaptıkları kendi tarihleriyle ilgili düşünsel bir birikim bırakmış olurlar geleceğe.

EDEBİYAT FATİHİ EDASIYLA DOLAŞANLAR

Ayrıca bir alt amaç olarak meramım şudur: Yazdıklarıyla hayatımıza keyif katan, estetik seviye getiren, duygu dünyamıza her iklimden bir manzara sunan, ruh haletlerimizde incelikler oluşturan güçlü yazarların da ciddiye alınmadığı bir dünyada; heves ürünü şiirler, öykü taslakları ve koltuklarının altındaki roman karalamalarıyla etrafımızda bir edebiyat fatihi edasıyla dolaşanların bir an dönüp de kendilerine bakma olasılığı olasılık dışı olsa da bu taifenin hiç değilse bir katre olsun dünyayı nazar-ı dikkate almalarını, bizim dışımızda da varlığını sürdüren edebî devinimi takip etmek, çözümleyip anlamak ve bu uğraşlardan da tecrübe oluşturmak için sarf-ı çaba etmelerini isterim.