Şiirlerini okuyanlar, bunların bir ‘Şeyhülislam’ın kaleminden çıktığına asla inanamazlar. Hatta vaizin biri cami’de “bunu yazan adam hâlâ fetva makamında bulunuyor, hâlbuki bunu yazmak değil, okumak bile kâfirliktir” kışkırtmasında bulunur
CEM BAYINDIR
Osmanlı devletinde şiirle uğraşan şeyhülislamların sayısı tam 44’müş. Bunların 15’inin de divan sahibi olduğunu biliyoruz. İşte bu Osmanlı şeyhülislamlarından biri 1552-1644 yılları arasında yaşamış Zekeriyazâde Yahyâ Efendi ya da bilinen adıyla ŞeyhülislamYahya’dır.
Osmanlı Devleti’nin en karışık ve çalkantılı döneminde yaşamış olmasına karşın; söylem, duruş ve tavırlarıyla hak ve adaletin simgesi sayılacak bu kişiliği bugünlere taşıyan ise bulunduğu makam değil, bilgeliği ve şairliğidir.
Şeyhülislam Yahya Efendi, sekiz padişah devrinde yaşamış, üç padişah yönetiminde de, üç kezden çok toplamda on sekiz yıl meşîhat (fetva) makamında bulunmuştur.
Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Şeyhülislam Yahya, 1552 yılında İstanbul’da doğmuş, Anadolu’nun birçok yerinde müderrislik, kadılık, kazaskerlik ve şeyhülislamlık görevleri yapmıştır.
Dili, düşünce yapısı, şiirlerinin içeriği onu sanatında özgün kılar. Çünkü Şeyhülislam Yahya neredeyse tüm şiirlerinde özgündür, kendi biçimi dışına çıkmayan büyük bir sanatçıdır. Kendisi gibi hukukçu olan ancak çok istediği Şeyhulislamlık makamına bir türlü gelememiş Bâki (Mahmut Abdulbaki) ile birlikte gazelin en büyük ustaları olarak değerlendirilirler. Yahya Efendi ufku geniş, hoş görülü, dinsel aşırılıktan uzak, şakacı, alçakgönüllü, insancıldır.
“Kim anar yoluna can verdiğini ey Yahya
Unudurlar seni biçare heman ölmeyi gör”
beytine karşın; Şeyhülislam Yahya Efendi hiçbir zaman unutulmamış, her devir ve dönemde rahmetle, minnetle anılmıştır. Gündemde kalmasının en önemli nedeni, ikiyüzlülük, çıkarcılık, rüşvet, dinsel bağnazlık gibi olumsuzluk ve yozlukların hemen hemen her devirde aynı şiddet ve içerikte varlık göstermesi ve bu bayağılıklarla mücadelede de onun adının bayrak olmasıdır.
“Söyliyenler kendüsün bilmez bilenler söylemez”
*
“Âdeme cübbe vü destar keramet mi verir”
*
“Mesciddde riyâpişeler etsin ko riyâyı
Meyhaneye gel, kim ne riyâ var ne mürâyi”
Bunları veya şiirlerindeki benzer mısralarını okuyanlar; bunların bir ‘Şeyhülislam’ın kaleminden çıktığına asla inanamazlar. Hatta son beytini vaizin biri cami’de okuyarak “bunu yazan adam hâlâ fetva makamında bulunuyor, hâlbuki bunu yazmak değil, okumak bile kâfirliktir” diyerek; içtenlikli inanç sahiplerini kışkırtmak istemişse de, cemaatten itibar görmemiştir. Yahya Efendi de bu tertip ve düzene karşı vaize bir ceza uygulaması yoluna gitmemiştir.
Yahya Efendi sipahi ve yeniçeri isyanları ile Genç Osman faciasını yaşadı. Dördüncü Murad’ın yönetiminde de saygı ve itibar gördü, genç padişah Şeyhülislam Yahya Efendi’nin elini öpmeyi onur sayardı.
Sultan İbrahim’in cülûsunda da makamını korumakla beraber Yahya Efendi için sıkıntılı günler başladı. Akli dengesi bozuk Sultan İbrahim, Cinci Hoca’yı kendisine danışman ve büyücü yaptı. Dinî ve idarî işlerin tek hâkimi artık Cinci Hocaydı. Bir büyücünün baş tacı edildiği ortamda, erdemli bir din adamının yapacağı artık pek bir şey yoktu. Devletteki akıl ve izan dışı uygulamaları çaresizlik ve şaşkınlıkla izledi. 1644 yılında öldüğünde Osmanlı yönetimi tamamen basiretsiz ve seviyesiz ellerdeydi.
Dayanılmaz fitne ve fesat ortamında adaletli ve faziletli tutumuyla anıtsal bir duruş sergileyen Yahya Efendi, sanat düzeyi yüksek içli gazelleriyle de Türk Şiirinde seçkin bir mevki ve değer kazandı. Şiirlerindeki egemen duygular “öfke” ve “acı”dır. Öfke, olumsuzlukların nedenlerini göremediği bir dünyaya karşı; acı, etkilerini yüreğinde duyduğu olumsuz bir dünyadan dolayıdır. Öfkesini bilgece dizelerle ortaya koyar. Acısıyla eşsiz duyarlıkların şiirini yaratır.
“Sun sâgarı sâkî bana mestane disünler,
Uslanmadı gitdi gör o divane disünler.
Peymanesini her kişi toldurmada bunda,
Şimden gerü bu mescide meyhane disünler.
Dil hanesini yık, koma taş üstüne bir taş.
Sen yap anı iller ana virane disünler,
Gönlünde senin gayr ü siva sureti neyler
Lâyık mı bu kim Kabe’ye büthane disünler
Yahya’nın olup sözleri hep sırr-ı mahabbet,
Yârân işidüp söyleme yâbâne disünler.”
Günümüz Türkiye’sinde ise; dinin, her türden menfaat ve siyasi çıkar örgütlerine karşı; tarihsel ve manevî konumunu savunacak ve bu uğurda savaşım verecek, Yahya Efendi’lere her zamankinden daha çok gereksinimimizin olduğu açıktır.
Kaynakça:
1- Osmanlı Âlimleri ve Sanatkârlar, Ahmet Refik.
2- Osmanlı Şeyhülislâmları, Abdülkadir Altunsu.
3- Edebiyat Tarihi Dersleri, Agâh Sırrı.
4- Ş. Yahya Divanından Seçmeler, Lütfi Bayraktutan.
5- Şairler ve Yazarlar Sözlüğü, Şükran Kurdakul
6- Bir Bilge Şeyhulislam Yahya Efendi, Ahmet Bayındır.