Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör atama meselesi, nasıl bir ülkede yaşadığımızın göstergesi sayılabilir az çok. Daha doğrusu ülkemizin ne hale geldiği veya getirildiğine ilişkin bir gösterge…
HAYRETTİN GEÇKİN
Siyasi bir yazı değil bu. Sanat yazısı hiç değil. Birikimim kendimi, dünyayı ve insanı anlamaya yetmediği için ortaya koyduğum şaşkınlık belki de… Belki de bu karanlık gidişat karşısında bir şeyler yapma önerisi…
Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör atama meselesi, nasıl bir ülkede yaşadığımızın göstergesi sayılabilir az çok. Daha doğrusu ülkemizin ne hale geldiği veya getirildiğine ilişkin bir gösterge…
Öğrencilerinin bu olay karşında gösterdiği demokratik tepki ise, insanın içinde adalet duygusuna, demokrasiye, özgürlüğe dair arzunun bitmediği, bitmeyeceği, dahası bitirilemeyeceği yönünde masum bir umut sadece.
Böylesi demokratik bir tepkinin nasıl bastırılmaya çalışıldığı, bir sabah evine çok sayıda polisin baskın yaparak öğrencilerden birinin nasıl yaka paça edildiği herkesin kendi kalp hizasından seyrettiği görüntüler olarak düştü ülkenin gündemine.
Bilmem, sizler de ürperdiniz mi?
Polis yaptığı baskında sanki Usame bin Ladin’i ele geçirecekti… Bu görüntüleri, izlediğim bir filmle de karıştırdım geceleyin başımı yastığa koyduğumda: Hitler Almanya’sında, toplama kamplarına veya yakmak için fırınlara götürülmek üzere evlerinden alınan Yahudilerle ilgili görüntülere…
Ömrümün sonuna doğru başka şeyler görmek istiyordum ülkemde oysa. Açıkçası ruh sağlığımdan şüpheleniyorum şimdi, sizlerin ve toplumun ruh sağlığından da… Çünkü hepimiz eli kolu bağlı seyrediyoruz olup bitenleri… Sadece Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yapılanları mı?
Hayır saymayacağım… O kadar yerim yok çünkü.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, öğrencilere destek için oradaymış. Teşhis:”DHKPC üyesi” veya “sempatizanı.” Olayla ilgili yaptığı açıklamalar da bunun kanıtı… Sizler ne düşündünüz bu konuda?
Bunları siyasete girmeden önce üniversitelerde öğrencilere ders vermiş bir politikacı söylüyor. Öğretmenlik bu kadar düşer miydi ayaklar altına? İnsan bu kadar insanlıktan düşer miydi? Siyaset bir insanı nasıl bu kadar zehirleyebilir? Sözünü ettiğim zat Cumhur İttifakı’nın değil, sözüm ona muhalif taraftan…
İktidar yanlılarının ne söylediği çok önemli değil muhalefetten birinin bu söyledikleri karşısında.
Bu dediğim ürpertmeye yetmedi mi sizi?
İşin tuhaf yanı; kayyum rektör atama işi, öğrencilerin bu olaya karşı demokratik tepkisi ve bu tepkinin en antidemokratik biçimde bastırılması meselesi Canan Kaftancıoğlu’nun DHKPC üyeliği yakıştırmasıyla kapatıldı.
Sadece bu mesele mi? Dedim ya saymayacağım. O kadar yerim yok çünkü.
Ama ben öğrencilerin tepkileri unutulmasın diye onlardan birini, belki de dikkatlerinizden kaçan birini buraya alarak gülümsemenizi istiyorum. Ben de gülümsedim.
Demokratik tepkisinden ötürü evine baskın yapılacağını bekleyen Boğaziçili öğrenci kapısına şöyle bir afiş asmış: “Evdeyim, lütfen kapıyı kırmayın, zile basarsanız açacağım!”
Aşağıya aldığım şiiri henüz tamamlayamadım. Belki de böyle bırakacağım..
uzun süreden beri
gölgelerin nedenini araştırıyorum
en güçlü yanıtı
en güçlü soruyla değiştirip
yüzüne çarpmak için bildiklerimin
ekmek herkesin ekmeği değil
karşı çıkıyorum bu yüzden
dinlere /devletlere
ve zafer sayanlara öldürmeyi
aşka yanıt aradığım doğru
yaşamaya değer bir dünyada herkes
birbirine iyilik ederek almalı payını
çiçeklerin yanıtı kendileri
kuşların da
yan yana ya da uzak uzağa hiç fark etmez
insanlık dışı zamanlardan geçiyoruz sevgilim
sevmekten başka silahımız yok
yüzünü hep aşk tut
eksik etme gülüşlerini