Sevmek, insanın en büyük yalnızlığıdır

Sen kendini yaşayamadığın, bense kendimi yaşadığım için yalnızız! Oysa kimsenin kimseyi anlamadığı bu yabancılaşmada, insanlar ne çok konuşuyorlar arkadaşım. Söz yalancıdır, bazen göz de yalancıdır! Yalansız, içten ve dürüst olan yürektir. Söz susmalı, yürek konuşmalı

 

 

MAHMUT AYAZ

 

“Tüm insanlar aynı sözleri kullanır ama birbirlerini anlamazlar.”
Octavio PAZ

 

Evet arkadaşım, ayrılıklar diyorum. Ayrılıkların hiçbirini ben yaratmadım ama dayatılan her ayrılığın getirdiği yıkımları da ben yaşadım. Acıların bedeli, her zaman birinci tekil şahıs tarafından sessizce ve umarsızca ödenmiştir. Başı karlı onurlu Kafkas Dağları gibi sakallarımı örten aklar, bu bedelin kanıtlarından sadece bir tanesidir. Arsız olsaydım eğer, gamsız olsaydım, “biri biter, biri başlar, biri gider, biri gelir” deseydim, bazıları gibi hiçbir şeyi umursamasaydım eğer, bu incinmiş yüreğimde kederleri değil de, duyarsızlığı konuk etseydim eğer, acıları değil de, sevinçleri ve mutlulukları bulurdum.

Hayıflanmıyorum. Eğer’li cümlelerin benim yaşamımda yeri olmadığını biliyorum. Bu tür sevinç ve mutlulukların yüreğimde kök salmayacağını biliyorum. Ayrılıklar ve acılar gibi, gerçek sevinçlerin ve mutlulukların da bedelinin olduğunu biliyorum. Ne çok şey biliyorum, değil mi arkadaşım! Kısacası, hep aykırı, hep sıra dışı yaşamayı seçen bir insan, bunun bedelini de ödemek zorundadır ve öder!

Yaşamak nedir arkadaşım?

Bir iş, bir eş, toplumda parasal kazançla orantılı olan bir yaşam, giyim-kuşam, dışarıda akşam yemekleri, güdük beyinli dar bir çevrede sahte iltifatlar, insan sıcaklığının yerini hiçbir zaman tutmayacak olan son model ithal araba, televizyon, elektrikli ev eşyaları, ev, yazlık ve benzerleri midir? Bunlar, insanın yaşamını kolaylaştıran araçlar mıdır, yoksa, insanın yaşamını daha da zorlaştıran ve insanı insanlığından uzaklaştıran amaçlar mı? Böyle yanılsamalı ve yanılgılı bir ortamda, sen beni ne kadar anlayabilirsin ki arkadaşım?!

Evet, sen de yalnızsın, ben de. İkimiz de kalabalıklar ortasında yalnızız. Sen kendini yaşayamadığın, bense kendimi yaşadığım için yalnızız! Her ikimiz de şu veya bu şekilde, yaşadıklarımızın bedelini ödüyoruz, suskunluğun ağırlığı altında ezilerek. “Dilce susulup, bedence konuşulan” bu ortamda, susmak, belki de en büyük erdemdir. Oysa kimsenin kimseyi anlamadığı bu yabancılaşma ortamında, insanlar ne çok konuşuyorlar arkadaşım. Kabarık cinsel organların ve kabarık cüzdanların konuştuğu bu tiksinç ortamda sözün ne hükmü var? Söz yalancıdır, bazen göz de yalancıdır! Yalansız, içten ve dürüst olan yürektir. Söz susmalı, yürek konuşmalı.

Hep aynı şeyleri duymaktan bıkmadın mı arkadaşım? Bulutların rengini bile tahrip ve tahrif ediyorlar. Ve gökyüzünün gerçek rengini bir türlü görmüyorsun. İşte başlı başına bu bile mistifikedir ve sen hep aldanıyorsun.

İçimde bir çocuk var; incinmiş, küskün, ağlamaklı… Bu çocuk içimde hep var. En güzel masalları kirletilmiş, umutları çalınmış, düşleri katledilmiş, inançları işgal edilmiş, yüreği ezilmiş bir çocuk. Her gün içimizde bir çocuk öldürmüyor muyuz arkadaşım? Her gün insanlığımızı öldürmüyor muyuz?

Yaşamak nedir arkadaşım? Her gün aynı şekilde, tekdüze, kuru, yavan ve sıradan yaşamak, yaşamak mıdır? Bir şeylere ya da bir yerlere tutunmuşluk ya da tutunamamışlık yanılsaması ve esrik konfora düşkünlükle yaşamak, yaşamak mıdır?

Her ilişkide bir şeyler kazanırken, her ilişkinin bitişinde çok şeyler yitirdim. Sığ yüreklerine dürüst ve içten sevgileri sığdıramayan insan müsveddelerini, ağrıyan bir diş gibi söküp attım bu okyanusları kucaklayan yüreğimden. Her ilişkide en çok yorulan neden hep ben oluyorum? Hep yoruldum. Sevgi, özveri, güven ve emek, ilişkileri ayakta tutmaya yeter de artar bile. Oysa insanlar, her şeyi en kestirme, en kolay, en zahmetsiz yollardan elde etmek istiyorlar. Herkes bir şeyler kazandığını sandıkça yitiriyor. Böyle yaşamak, yaşamak mıdır arkadaşım?

Ben, hep sevdikçe özgürlüğü tattım. Sevdikçe çoğaldım, güzelleştim, özgürleştim. Hayatın yıkıcılığına karşı, sevginin yaratıcılığı ve yaşatıcılığıyla onurlu barikatlar kurdum. Hayatın yıkımlarına sevgiyle direndim. Oysa bu barikatlarımı ve direncimi ilk önce sevdiklerim yıktı. Duygularım incinip örselendikçe, kedere ve yalnızlığa boğuldum. Duyarsız yüreklere kurban verdim iyimserliğimi, özverilerimi, sevinçlerimi. Horlandıkça, dışlandıkça, aşağılandıkça yavaş yavaş geri çekildim bencil kalabalık arasından. Geri çekildikçe yalnızlıkla tanıştım… Ve yalnızlığa sığındım.

Şair, “Sevmek, insanın en büyük acısıdır” diyor. Çok doğru. Ben de derim ki; sevmek, insanın en büyük yalnızlığıdır.

 

 

paylaşmak için