SARHOŞ KARALAMALAR/Dionysos’a övgü

İstanbul karta yirmi lira yükledim geçen; karşıya geçerken bitti. Tanrım ne büyük bir sefalet, görmüyor musun? Almanya’daki arkadaşım diyor ki; haberleri izleme! Daha birkaç ay önce bizim çöp diye attığımız ıvır zıvırı topladı alt sokaktaki teyze.

GİZEM PINAR KARABOĞA

Uzun zamandır böyle güzel sarhoş olmamıştım. Küçük rakı doksan iki lira. Olmaz!

Dolabın dibinde unutulmuş bir çay bardağı kadar ancak buldum ve bir seferde diktim. Dionysos’a adadım. Kavuşmak istediği annesi için! Ve yeniden yeniden doğumuna; bir parça daha bırakarak aklını her seferinde, yüreği hep daha çok büyüyerek, daha uçuşkan bir ruhla… Ve intiharlar ve cinayetler…

Arkadaşım Kpss’ye hazırlanıyor ve daha dün dedi ki Kpss ikincisi Kocaeli’ne atanmış. Şevkini yitirmesin diye destekliyorum onu. Bir bok çukurunun içinde kendi başarısızlığımıza sövüyoruz. Eğer daha çok kulaç atsaydım diyoruz, işte o zaman…

Hemen her zaman bizim başarısızlığımız oluyor yaşamak. İcra edemedik diyoruz. Buluşmaktan çekinir olduk. Kalbimiz gırtlağımızda atıyor; İstanbul karta yirmi lira yükledim geçen; karşıya geçerken bitti. Tanrım ne büyük bir sefalet, görmüyor musun? Ama biz seni güzel yaratamadık. Güzel diye kasıntı Apollon’u bildik. Belki bundan ben çok sevdim erkek ceketlerini. Belki omuzlarım genişlerse bir parça daha hacim kaplarım yeryüzünde… Yok! Eteğimin altında şuracıkta; Dionysos’u doğurdum bu gece!

Almanya’daki arkadaşım diyor ki; haberleri izleme! Anksiyetemi tetikliyor her şey. Gözümü yumuyorum ama zihnim hiç susmuyor. Ne zaman kavuşacağız; her şey mikroplu!

Ve eskiden ben aylak aylak gezerdim Kadıköy’de. Bir incecik zardan bağ arardım kaynayacak. Annemi özlerdim ve rakı içerdim Sanatkarlar Sokağı’nda. Sanatçılar Sokağı dedimdi bir kez; beni uyardılar hemen. Hiç unutmam niyeyse utançlarımı. Başarılar ise su yüzünde taş sektirmeye benzer. Nasıl sevinirim ayıp, AYIP! Bu çağda nasıl sevinirsin? Daha birkaç ay önce bizim çöp diye attığımız ıvır zıvırı topladı alt sokaktaki teyze. Emekliliğini kesmişler. Ne yaptı, ne yedi, öldü mü yoksa, ÖLDÜ MÜ? Benim kararmış diye attığım tavayı, sapı sürekli düşüp de elimi yakan tavayı… Üzerinde ne pişirdi?

Yemek kitabı çıktı yakınlarda; duymuşsundur. İçinde ne çeşit tarifler var merak ettim: Ayran aşı var mı mesela, haşlanmış patates?

İki sokak yürüyüp kitabevine vardım. Herkes oturmuş, başları laptoplarında, çalışıyor. Bağırmak istedim. Bana çığlık atmak gerek, hep sustum:

“Bir şey olmayacak. Kanma! Sen her şeyi yapabilir değilsin. Bu çağa uyma! Sıyrıl derhal özgüveninden! Biz böcekler… Biz böcekler birleşelim! Bütün yapıları kemirelim.” Geçenlerde evde kalorifer böceği gördüm. Sadece bacaklarının hızlı titreşiminden dâhi nasıl da tiksiniyor insan! Biz böcekler mide bulandıralım. Yemeklere karışalım; çiğneyin yutun bizi, kusun bizi! Yeniden yeniden doğalım. Bu kez daha çok odacığıyla kalbimizin…

Akıl beş para etmez bu devirde. Kurnazlık gerek ama tüm kurnazlığı ben arkadaşıma ediyorum, kardeşime ediyorum. Ayıp bana! Şimdi gidip taş sektireceğim ve gırtlağımda endişeyle atan yüreğimi bir kez daha yutacağım. Varsa birileri benim gibi, en yassılarından alsın taşlarını ve düşsün peşime. Belki delikler açarız Marmara Denizi’nin salyasında. Belli ki temizlenmeyecek hiçbir şey, anladık! Öyleyse yitirdiklerimizdir artık son nefeslerimiz.

(01.10.21/01.38)

PAYLAŞMAK İÇİN