Şapka Yasası Neydi, Kim Neden İdam Edildi?

Ey ahali! Ankara ihtilal içindedir! Mustafa Kemal Paşa üç yerinden yaralı olarak doktorlar elindedir! İsmet Paşa ortadan kaldırılmıştır! Dindar paşalarımız hükümeti ellerine aldılar! Şeriatı kurtarıyorlar! Korkacak bir şey kalmamıştır! Erzurum yapacağını yaptı! Biz de iştirak edelim’

 

AV. CEM BAYINDIR

28 Kasım 1925 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Şapka Yasası’nın içeriği şöyleydi:

Şapka Kanunu Kanun No. 671 Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun 28 Teşrinisani (Kasım) 1341(1925):

Madde l- Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve mahalliye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedirler. Türkiye halkının da umumî serpuşu şapka olup buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet meneder.

Madde 2-  İşbu kanun neşir tarihinden itibaren muteberdir. Madde 3 İşbu kanun Büyük Millet Meclisi ve icra Vekilleri Heyeti tarafından icra olunur.

YASAYA UYMAMANIN CEZASI

Şapka Yasasında görüldüğü gibi bir yaptırım bulunmamaktaydı ancak uygulanmasında sorun yaşanma olasılığına karşın 676 sayılı yasayla ceza mevzuatında bir değişiklik yapılmış, buna göre “Hükümetçe tespit edilen kıyafeti hilafı salahiyet ve mezuniyeti iktiza eden eşhas üç aydan bir seneye kadar hapsolunur.” maddesi eklenmiştir. Kısaca Şapka Yasasına uymamanın cezası 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıdır. Sonradan 765 Sayılı Türk Ceza Yasasının 526. maddesine deŞapka iktizası hakkında 6 sayılı kanunla Türk harflerinin kabul ve tatbikine dair 1353 sayılı Kanunun koyduğu memnuiyet veya mecburiyetlere muhalif hareket edenler iki aydan altı aya kadar hafif hapis veya bin liradan beş bin liraya kadar hafif para cezasıyla cezalandırılır” hükmü eklenmiştir.

DEVRİMLERİN AMACI

Çağdaş Türkiye yolunda büyük devrimlere imza atan Atatürk’ün getirdiği bir başka yenilik de giyim-kuşam üzerineydi. Atatürk şık giyinen, giyime kuşama ömrü boyunca önem veren bir kişilikti. Ona göre uygar oluşun en doğal belirtilen biri de giysiydi.

Sokaklar, son dönemde çevremizde sık gördüğümüz görüntülerdeki gibi, fesli, külahlı, sarıklı, takkeli insanlarla doluydu ve bu kişilerin giysileri de cübbe, ceket, şalvar, potur, pantolondan oluşuyordu. Türk halkının üzerinde her cins her çeşit giysiler karma karmaşık bir görüntüye yol açıyordu.

1925 yılında gerçekleştirilen şapka ve giysi devrimiyle toplumumuz, çağdaş giyim biçimine kavuşmuş, yaşam tarzı bakımından uygar uluslarla birlik içinde olduğumuzu gösteren bilinçli devrimdir. Yasa görüldüğü üzere, halka bir zorunluluk getirmemekte, yalnızca kamu görevlilerini kapsamaktadır. Ayrıca burada bir amaç da, halkın giysi ile bilimin ışığından uzaklaşıp inanç sömürüsüyle birtakım çıkar çevreleri tarafından istismar edilmesini önlemektir.

Kadınların kılık kıyafeti konusunda ise bir yasa çıkarılmamıştır.

Bakanlar Kurulu’nun 2 Eylül 1925 tarihli bir kararnamesiyle, ordu mensupları, din görevlileri ve yargıçlar dışındaki tüm memurlar için giysi ve şapkayı zorunlu kılınıyordu. Halk ise buna uymak ya da uymamakta serbest bırakılmıştır. 25 Kasım 1925 tarihli yasayla bu durum yasalaştırılmıştır.

TÜRKİYE’NİN YÖNÜ

Biliyoruz ki, Türkler Fatih Sultan Mehmet dönemine değin yönlerini batıya dönmüştü. Ondan sonra yüz yıllarca süren kesinti, Üçüncü Selim ve İkinci Mahmut ile yeniden başladı ve Cumhuriyetin ilanıyla hız kazandı.

Atatürk de Türk halkının yerini çağdaş toplumların yeri olarak görmüş ve onun simgelerinden gördüğü şapkayı fesin yerine tercih etmiştir. 1925 yılı 24 Ağustos’unda, Kastamonu’da şapka giyerek ve halka “buna şapka derler” açıklamasını yapmış ve TBMM 25 Kasım 1925’te Şapka Yasasını kabul etmiş ve 28 Kasım 1925 günü de bu yasa Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Toplumda bu yasaya karşı birtakım itirazlar oluşmuşsa da bu devrim kısa zamanda kabul görmüştür.

ŞAPKA VE GİYSİ DEVRİMİNE İTİRAZLAR

Dr. Abdullah Cevdet’in “İçtihâd”da yayınlanan “Şapka ve Fes” adlı makalesinde; Hayreddin Bey adlı birinin İstanbul sokaklarında gezerken tutuklanması üzerine, bu durumun kişi özgürlüğüne aykırı olduğunu bularak itiraz ettiğini görüyoruz. Bunun dışındaki direnmelerin ise temelinde dinsel nedenler vardır.  

Şapka yasasına en çok itiraz edense, Kurtuluş Savaşı döneminde Kuvayı Milliye karşıtı, Yunan askerlerine işgalde karşı çıkılmamasını savunmuş, onların hilafetin ordusu hükmünde olduğunu iddia etmiş İskilipli Âtıf Efendi adlı bir din görevlisidir. İskilipli Atıf bu konuda hazırladığı ve kitleleri kışkırttığı kitapçığında “taklit” olayını anlatır ve taklidin “şeriata” uymadığını ileri sürerek Hz. Muhammed’den başkasının “taklit” edilemeyeceğini belirtir. İskilipli şapka takmanın küfür olduğunu, şapkanın Hristiyan din ve milliyeti simgesi olduğunu, bunu takmanın kesinlikle insanı dinden çıkaracağını ileri sürer. O günlerde Süleyman Nazif’in ona verdiği çok sert ve ciddi bir yanıt olmuştur.

İstiklal Savaşı’na işgalcilerden yana tavır alıp İngiliz çıkarları için karşı çıkmış İskilipli “âlim”

Millî Mücadelenin önde gelen komutanlarından Sakallı Nurettin Paşa da aynı dinsel nedenlerle şapka yasasının karşısında yer almıştır.

AYAKLANMA GİRİŞİMLERİ

Özellikle İskilipli’nin “Frenk Mukallitliği ve Şapka” (Batı Taklitçiliği ve Şapka) risalesinin elden ele dolaştırılması ile kışkırtmalar artmış; buna 2 Eylül 1925’te tarikatların yasaklanması ve tekkelerin kapatılması eklenince, ülkenin bazı yerlerinde, “dinin elden gittiği, milletin namusunun zedelendiği” gibi gerekçelerle tepkilere rastlanmış, Erzurum’da, Maraş’ta, Rize’de, Sivas’ta, Kayseri’de, Malatya’da şapka aleyhinde birtakım olaylar meydana gelmiş, örneğin Sivas’ta duvarlara, içinde hükümete hakaret sözleri bulunan  beyannameler yapıştırılmış, tüm bunların üzerine bu kentlerin bazılarında kısa süreli sıkıyönetim ilan edilmiştir. 

Mustafa Kemal Paşa’nın her zaman belirttiği ve dirençle anlatmaya çalıştığı gibi; Türk halkı genel olarak devrimlere karşı olmadığından ve devrimlere karşı olanları da tutmadığındandır ki, bu tür olaylar genişlemeden, hızla bastırılıp yok edilmiş ve ayaklanma girişiminde bulunanlar bu suçtan cezalandırılmışlardır.

ŞAPKA YÜZÜNDEN ASILAN VAR MI?

Yüz yıldır, bu yalanlarla Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı yapanlar, bu kişilerin şapka takmadığı için asıldığını iddia etmiş olsa da, görüldüğü üzere bu nedenle hiç kimse asılmamış; özellikle çok dillendirilen İskilipli Atıf, aslında, Millî Mücadele’de Teali İslam Cemiyetinin fetvalarından sorumlu olduğu için ve dini kullanıp halkı ayaklandırmak, kışkırtmak ve vatana ihanet suçlarından idam edilmiştir. İstiklal Mahkemeleri yeni cumhuriyetin temel ilkelerini çiğneyenlere hoşgörü göstermemiştir.

Özde, Yaşar Nuri Öztürk’ün yazdığı gibi, “Cumhuriyet devrimlerinin, İslam’a aykırılığı şöyle dursun bizzat İslam’ın talepleri” olduğu ortadadır. Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi, Atatürk yalnız Türklüğü değil Müslümanlığı da kurtarmak istemiştir.

ASILSIZ İDDİALARIN KAYNAĞI NEDİR?

Tüm bu iddiaların yüz yıldır ısıtılıp ısıtılıp sunulmasının, bazı siyasi kimliklerin ağızlarında sakız olmasının temelinde Necip Fazıl Kısakürek ve Dr. Rıza Nur’un iddiaları vardır. Ömrünün ilerleyen dönemlerinde çizgisini değiştirerek Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığına bürünen Necip Fazıl, “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabında İskilipli Atıf Hocanın idam edildiğinde başına şapka giydirildiğinin rivayet edildiğini ve cumhuriyetin amacının “kavun koklarcasına din kokusu aldığı şahsiyetli insanları yaşatmamak” olduğunu ileri sürer. Bu rivayetin kaynağı da yine herkesçe bilinen kimliği ile Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı Dr. Rıza Nur’un ileri sürdüğü gerçek dışı bir iddiadır. Rıza Nur, “Hayat ve Hatıratım” adlı anılarında İskilipli’nin asılmasında boynuna ip geçirilirken, yargıç Kılıç Ali de onun başına bir şapka takarak “Giy domuz” dediğini, küfürler savurduğunu ve cesedinin saatlerce şapkayla teşhir edildiğini ileri sürer.

RİZE’DE OLAYLAR

16 Aralık 1925 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Rize’deki şapka bahaneli olaylar anlatılırken, Potamya mıntıkasında İmam Şaban ile Muhtar Yakup Ağa ve arkadaşlarının silahlandıklarını ve çevre köylüleri Ulu Cami adındaki bir camide toplanmaya davet ettiklerini, halkın önce bu çağrıyı genel bir “dua toplantısı” sanarak geldiğini, çete başlarından Muhtar Yakup’un akrabası Biçeli Mehmet’in, “Ey ahali! Ankara ihtilal içindedir! Mustafa Kemal Paşa üç yerinden yaralı olarak doktorlar elindedir! İsmet Paşa ortadan kaldırılmıştır! Dindar paşalarımız hükümeti ellerine aldılar! Şeriatı kurtarıyorlar! Korkacak bir şey kalmamıştır! Erzurum yapacağını yaptı! Biz de iştirak edelim” diyerek halkı ayaklandırmak istediğini, buna bazı köy imamlarının da katıldığını ve İskilipli Atıf Hoca’nın “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı kitapçığının da kışkırtıcılıkta etkili olduğunu okuyoruz.  

AKP iktidarında Potamya (Güneysu) gericileri “şehit” kategorisinde anılır olmuştur

Rize’deki olaylar da  kısa sürede bastırıldıktan sonra bu kişiler hak ettikleri cezaları almışlardır.

KİMLER İDAM EDİLDİ?

Cumhuriyet tarihinde İstiklal Mahkemelerinde verilen idam kararlarının iki bin kadarı uygulanmıştır. Bu idam edilenlerin tamamı, asker kaçakları, hainler, casuslar, bozguncular, katiller, ırz düşmanları, soyguncular, hırsızlar ve işbirlikçilerdir.

İskilipli Atıf’ın Cumhuriyet tarafından cezalandırılması asılarak yerine getirildi

SONUÇ

Gazi Mustafa Kemal Atatürk kahraman bir asker olduğu gibi karizmatik bir lider ve büyük de  bir devrimcidir. Onun önderliğinde, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmesi ve kültürel açıdan gelişmiş toplumlardan biri olabilmesi için neredeyse tüm alanlarda önemli devrimler gerçekleştirilmiş ve tüm bu devrimler, Türk halkının büyük çoğunluğu tarafından büyük coşku ve sevinçle karşılanmış ve hemen kabul görmüştür. Giysi ve şapka devrimini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

İskilipli’nin gerici tilmizleri eski liderlerine karşı O’nun partisine sığınmak durumunda kaldılar. Ne yazık ki O’nun partisi de bu gericileri bağrına basmakta tereddüt etmedi (Resim altı yazıları Eskimiyen tarafından konulmuştur)

Kaynakça:

 PAYLAŞMANIZ İÇİN