Rüya bu ya

Güya ülkemizin 300-500 zengininden 25-30’u bir araya gelip bir vicdan anlaşması yapmışlar ve her biri mal varlığının yarısını ortaya koyarak toplum yararına bir fon oluşturmuşlar… Ne aç kalmış ortalıkta, ne açıkta kalan.

 

HAYRETTİN GEÇKİN

 

iki de bir

şu kocaman eşitsizliklere

takılıyor gözüm

 

acaba

ben olsaydım

böyle mi yaratırdım

dünyayı

 

Dünyada yaklaşık 350 kişinin toplam mal varlığı, dünyanın nüfusunun yarısının mal varlığından fazla…

Bu gerçeği öğrendiğimden beri acı içindeyim.

Bu dengenin bozulmaması için savaşların çıkarılması…

Bu dengenin bozulmaması için ülkeleri din ve milliyetler üstünden kontrol etme çabaları…

Aydınların, yazarların, şairlerin, gazetecilerin ve kimi siyasetçilerin hapislerde tutulması bu dengenin bozulmaması için. Yasaklar, demokrasi ve insan haklarının rafa kaldırılması, hukukun hiçe sayılması. Daha çok da geri kalmış ülkelerde…

Dünyada gelir dengesizliğindeki bu uçurum üç aşağı beş yukarı bütün ülkelerde böyleyken biz de farklı değil.

Kuşkusuz bu gerçeklik çeşitli oyunlarla insanlardan saklanmakta… Ayrıca böyle gelmiş böyle gider sözü çeşitli yöntemlerle toplumun zihnine işlenip durmakta. Ve bu iş için akıl almaz yöntemler devreye sokulmakta. Toplum sanattan ve edebiyattan uzak tutulur. Eğitim; ırkçı, asimilasyoncu, cins ayrımcı ve ezberci bir içerikle sürdürülür. Bilimsellik hak getire. Bir demokrasicilik oyunudur geçip gider. Daha çok da geri kalmış ülkelerde bu böyle.

Söz gelimi asgari ücretle geçinenlerin ücretlerine yüzde bilmem kaç zam yapıldığında piyasa fiyatlarına yapılan zamlardan ötürü alım güçleri mevcudun altına düşer. Durum ücretlilerin tümü için geçerlidir. Bu aldatmaca sonucu doğan farklar holdingler için teşvik olarak kullanılır… Anlayacağınız alavere, dalavere…

Var olan ya da derinleşen eşitsizliğin sonucu bir yoksulluk olsa neyse, çevre de bundan nasibini alır. Doymak bilmeyen muktedirlerin kâr hırsları uğruna adeta yok edilir. Marx’ın;  kapitalistler için “gölgesini  satamadığı ağacı keserler” sözü basit bir görüntü halini alır yalnızca. Hava kirliliği, doğa kırımları sürdürülebilir bir yaşamı durmadan tehdit eder. Bunun sonucunda meydana gelen ya da getirilen savaşlar, salgınlar muktedirler için yeni fırsat alanlarına dönüşür. İktidar mahiyetindeki “yap işlet devret” işi yapanlar; köprü, otoyol, havalimanı ve hastane vb ihaleleri kapanlar, ilaç firmaları için, uyduruk bir takım siyaset oyunları, gündem değiştirmeler veya darbe numaraları  “Allah’ın bir lütfü” olarak toplumun aleyhine işler durur.  

Bunları niye mi yazdım? Bir rüya yüzünden.

Güya ülkemizin 300-500 zengininden 25-30’u bir araya gelip bir vicdan anlaşması yapmışlar ve her biri mal varlığının yarısını ortaya koyarak toplum yararına bir fon oluşturmuşlar… Ne aç kalmış ortalıkta, ne açıkta kalan. Zar zor geçinen 30-40 milyon insanın gelirinin en azından 3-4 katına çıktığını düşünsenize… On milyondan fazla işsizin iş bulduğunu ya da…

Üstümü açmış, üşümüştüm uyandığımda. Gülümsedim. Hatta neden olmasın dedim bir an.  Öyle ya adil bir ülke yaratmak bir vicdan işi öncelikle. Sonra da bunun için gülümsedim.

“Ve bu dünyada, bu zulüm
                                    senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
                      kabahat senin,
                                     — demeğe de dilim varmıyor ama —
                      kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Nazım’ın dizelerinden de anlayacağımız gibi bu sistemin ayakta durmasının nedeni biraz da açlar, işsizler, dar gelirliler, yoksullar değil mi? Ama onları suçlamak için söylemiyorum bunu… Bunun için Tanrı’yı da…

PAYLAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ