Romantizmin en değerli simgesini biliyor muydunuz?

Nedir romantizm? Akla ilk gelen duygular oluyor öyle değil mi? Söz konusu duygular olunca işin içine aşk da giriyor, nefret de. Savaş da romantizmin bir parçası, yaraları sarmak da. Bir şey uğruna, duygularınla hareket etmek desek pek de yanılmış olmayız herhalde.

EMİNE SUPÇİN

Çiçekler giriyor devreye, ay ışığı geliyor öteden, sabah çiyi düşüyor ağacın yapraklarına, gün batıyor en hareli renkleriyle… Yağmur çiseliyor üstüne bahar üstü. Sokakta kar taneleri eşlik ediyor, birbirine sımsıkı sarılmış iki aşığa. Ateşkes anında öteki tarafa sigara uzatıyor asker. Ölülerini topluyor cephede birileri. Kucağında son nefesini veriyor sevdiğin.

Bu tür kareleri çoğaltmak mümkün.

Romantizmin sözlükteki karşılığı da hemen hemen böyle. O sadece 1800’lü yıllarda bir akım olarak ortaya çıktığını söylüyor ki sanırım insanın farkına vardığı yıllar olsa gerektir sadece. Çünkü biliyoruz ki insan 1800’lerden önce de vardı ve aşıktı. 1800’lerden önce de hem savaşır hem de sevişirdi. Romantizmin sanatta, siyasette hayata girmesi ve bunun farkındalığının oluştuğu yıllardır 1800’ler bana göre.

Zorlarsak (belki de hiç zorlamadan) romantizmi mağara duvar resimlerini çizen adama ya da kadına kadar geri götürebiliriz. Hatta ve hatta, bedelinin cennetten kovulmak olduğunu bile bile lades deyip Havva’nın uzattığı yasak meyveyi iştahla yiyen Adem’e kadar… Kısaca duyguların devreye girdiği her an romantiktir ve orada romantizm yaşanıyordur. Aslında ilkin duygular vardı, zeka sonraların işidir desek yalan da olmaz.

Bırakalım geçmişi, bugüne bakalım şimdi. İkili ilişkilerde romantik anlar denince sizin aklınıza ne geliyor? Bu cümleyi okuduktan sonra, gözlerinizi kapatıp en az otuz saniye düşünmenizi öneriyorum. Bakın size zaman veriyorum, haydi düşünün…

…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

Düşünüzde masanın üstünde ışıldayan mumlar, loş ışığın üzerinde dans ettiği kadehlere eşlik eden şarap şişesi, vazoya konmuş en taze çiçekler var mıydı? Ya da pahalı restoranlarda, kalp şeklinde paketlenmiş hediyeler mi alıp veriyordunuz? Yoksa şömine önünde ateşin çıtırtısı ve müzik çalardan gelen aşk tınıları eşliğinde, sessiz usul öpüşüyor muydunuz sevdiğinizle?

Tüm bunlar ve popülist yaklaşımın aklımıza getirebilecek oldukları sanırım bize romantizm diye sunulan paketten çıkanlar. Fena mı? Değil elbette.

Romantizm tanımıyla ve sanattaki öncüleriyle bir akım olabilir. Fakat romantik olmak bireye has bir şey olsa gerek. Herkesin romantizm anlayışı farklıdır ve öyle de olmalıdır. Yoksa sunulan pakettekiler sırf size para harcatmak için kapitalizmin kurgusu da olabilir. Namussuz, her değeri kullanıyor biliyorsunuz. Aziz Valentine’in ölüm yıldönümünü sevgililer günü ilan edebilecek kadar namussuz üstelik!

Hani diyorum ki sevdiğinize bir şey uzatırken küçük parmağınız ona değdiği an, tam da oradan tüm vücudunuza, okyanusun kıyıya vuran dalgaları gibi titreşimlerin yayıldığı andır romantizm. Bir kitapta okuduğunuz enfes bir cümleyi ona okumak da romantiktir, herhangi bir fikir, bir düşünce hakkında ses tonu yükselen bir tartışmaya girmek de. Hasta yatağında ilacını içirip burnuna bir öpücük kondurmak da romantiktir, yaraları birlikte sarmak da.

Aşkın hallerini mi tanımlıyorum sizce? E, romantizm bir parça aşk değil mi zaten?

Toplumsal romantizm?

Yıldönümüne girerken hemen ifade etmeliyim ki Gezi bunun en kıymetli örneğidir. Sırf ağaçları korumak için çıkılan ve sonrasında toplumsal bir duruşa dönüşen o güzel halk eylemi… Son yıllarda tarihin kayıt altına aldığı romantizmin en uç simgesidir Gezi…

O süreçte canından olanların ruhlarına selam olsun… Ve yaşasın despotizmin karşısında duran halkın dik yürüyüşü!