RES’ler de sanıldığı kadar masum değil!

Madencilikte karşılaştığımız ÇED oyunları enerji sektöründe de oynanıyor… Şirketler, önce az sayıda türbin ile “ÇED Gerekli Değildir” kararı alıyor. Alana yerleştikten sonra da “kapasite artışı” başvurusu ile ÇED raporuna gerek kalmadan yeni türbinleri dikmeye başlıyor.

 SÜHEYLA DOĞAN

Türkiye Madenciler Derneği İkinci Başkanı ve Tüprag Madencilik Genel Müdürü Mehmet Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “sektör için büyük bir handikap olan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına rağmen iş güvenliği ve çevre sorumluluğunu ön planda tutularak üretim hedefine ulaşıldığını” açıklamış.

MADEN ŞİRKETLERİ MUAF MI?

“Üretim hedefine ulaşıldığı” doğrudur çünkü pandemi koşullarına rağmen her türlü madencilik faaliyeti hız kesmeden devam etmiştir.  İş güvenliği ve çevre sorumluluğunun ön planda tutulduğu ise yalan… Çünkü yine bu nedenle maden sahalarında sıkı sıkı saklanan birçok kaza meydana gelmekte ve doğa katliamları da tüm hızıyla sürmektedir.

Çünkü Türkiye’nin dört bir yanında,  ne “eski” ne “yeni tip” koronavirüs salgını önlemleri ne de hıfzıssıhha kısıtlamaları  madencilere uygulanmıyor. Maden arama ve işletme faaliyetleri son hızla devam ediyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerini uygulamaya devam ediyor. Pandemi koşulları nedeniyle STK’ların ve yaşam savunucularının her türlü faaliyetine yasaklama getirilirken kamu kurumlarının, enerji ve maden şirketlerinin her türlü faaliyeti serbest. Tüm itiraz ve yasaklama taleplerimize rağmen Halkın Katılımı Toplantıları ve İnceleme Değerlendirme Komisyonu  (İDK) Toplantıları gerçekleştiriliyor. Çanakkale İl Hıfzıssıhha Kurulu kararı ormana girmeyi yasaklayıp Kirazlı Nöbet Alanı’nda bulunan ve alana giden yaşam savunucularına 650 bin TL’yi geçen para cezaları uygularken aynı bölgede Alamos Gold’un ormanda bulunması suç sayılmıyor.

Devlet kendi aldığı salgın kısıt kararlarında altın madencilerine istisna tanırken bizlerin proje alanlarına yakın köylerde bilgilendirme toplantıları yapma, imza standı açma, basın açıklaması yapma gibi demokratik haklarımızı elimizden alıyor.

YALANIN KUYRUĞU

Bu söylediklerimi Tüprag Genel Müdürü de doğruluyor.

Yılmaz’ın söylediklerine göre “salgına rağmen devlet kurumlarıyla iletişimi sağlıklı ilerleterek, üretimde bir aksamaya sebebiyet” vermemişler ve “2020’yi 42 tonluk rekor üretimle” kapatmışlar. 42 ton altın üretmek ise “ekonomiye yaklaşık 2,4 milyar dolar” katkı sağlamak demekmiş.

Yalana bakar mısınız?!

Duyan da bu 42 ton altın ve onun karşılığı 2 milyar 400 milyon dolar devletin kasasına giriyor sanır.

2005’ten bu yana biz karşı çıkıp gerçekleri ortaya koydukça değiştirile değiştirile kuşa çevrilen, uluslararası maden şirketleri ve onların yerli ortaklarının kârlarına kâr katmalarını sağlamaktan başka bir işlevi kalmayan maden yasasına göre, “devlet hakkı” olarak kamu kasasına giren, ocak başı fiyatı üzerinden en fazla yüzde 4,5’tir . Ya da duruma göre yüzde 2, 25.

Yani 42 ton altın/2 milyar 400 milyon doların en fazla yüzde dört buçuğu.

Yalanlar “2000’li yıllarda gelişmeye başlayan sektörün 20 yılda 382 ton altın ürettiğini ve devlete 76 ton altın değerinde vergi ödediği” iddiasıyla devam ediyor.

Çevreci madencilik yaptıklarını da iddia ediyor ya…  Yalanın kuyruğunu “İşletme sahasında faaliyet bittikten sonra da yükümlülüklerin yerine getirildiğine”, “madencilik çalışmasının ardından sahanın rehabilite edilerek, doğaya geri kazandırıldığı”na kadar uzatan Mehmet Yılmaz’a, bir zahmet, rezerv bittiği için terk edilmiş bulunan Balıkesir İli Havran İlçesi’ndeki Tepeoba maden sahasını gelip görmesini isterim.

Tepeoba Molibden Madeni sahası.

Bu aynı zamanda ilgili makamlara da suç duyurusudur. Tepeoba Molibden Madeni sahası, Özdoğu Madencilik A.Ş.’nin aynı bıraktığı gibi, hiçbir rehabilitasyon çalışması yapılmamış olarak duruyor.

“ALTINA HÜCUM” DEVRİ

Yılmaz bir tek konuda doğru söylüyor, o da Türkiye’deki faal altın madeni işletme sayısı. Evet, 18 adet…

Uluslararası altın madeni şirketleri ve onların yerli işbirlikçileri Türkiye’deki bu sayıyı ellerinde olsa bir günde yüz katına çıkartma açgözlülüğü içindeler. Ruhsat sahalarına üşüşmelerinden de anlıyoruz ki, Türkiye, kendi madencilik tarihinde görülmemiş bir “altına hücum” devrini yaşıyor

Çanakkale ve Balıkesir’i kapsayan Biga Yarımadası’nda leblebi çerez gibi dağıtılan ve kapış kapış giden 1600’den fazla metalik madencilik ruhsatı, bu hücumun küçük bir kısmını gösteriyor sadece.

Ülkemizin diğer bölgeleri için de aynı durum söz konusudur.  Korunan alanlar, ormanlar, su havzaları, tarım alanları, istisnasız her yer maden alanı haline getirilmiş, sayısız ruhsat dağıtılmıştır.

Türkiye’nin her tarafında yıllardır bu projelere karşı mücadele ediyoruz.

ÇED OYUNLARI

Enerji sektöründe de benzer bir durum var… Orda da akarsularımıza, rüzgârlarımıza, yeraltı jeotermal kaynaklarımıza hücum var. Doğamız, en verimli tarım topraklarımız, zeytinlik alanlarımız ve yaşamlarımız saldırı ve tehdit altında.

Sadece Çanakkale’de 5’i halen çalışmakta olan 16 Termik Santral işletmesi ve projesi var. Biga Yarımadası’nın havasını, toprağını, suyunu kirleten bu projelere karşı da yıllardır mücadele ediyoruz.

Bunlar yetmezmiş gibi şimdi bir de “yenilenebilir enerji” diye adlandırılan Rüzgâr Enerji Santralleri (RES) ile Jeotermal Enerji Santralleri (JES) projelerinin sayısında akıl almaz bir bir artış var. Orman ekosistemi, tarım alanı, su toplama havzası, zeytinlik denilmeden, kümülatif etkisine bakılmadan çok sayıda RES ve JES ruhsatı dağıtıldı ve sayıları da her geçen gün artıyor.

Birbirine o kadar yakın projeler var ki.. Bazıları köylerin, yerleşim yerlerinin bile neredeyse içinde. RES’ler açısından Karaburun, Çeşme gibi, JES’ler açısından da Aydın, Manisa gibi olmak istemiyoruz. Yer seçimleri yanlış olunca, ekolojik yıkıma yol açtıkça ve sayıca da fazla olunca RES’ler ve JES’ler le mücadele ediyoruz.

Madencilikte karşılaştığımız ÇED oyunları enerji sektöründe de oynanıyor…

Geçtiğimiz cuma günü dava etttiğimiz bir RES projesinin bilirkişi keşfi vardı. Güzel bir keşif oldu.

Projede, Çanakkale-Bayramiç’te Yeniköy Sulama Göleti’nin hemen yakınında, ormanlık ve tarım alanında mevcut 6 türbine ilave olarak 10 adet daha türbin yapılması planlanıyor.

Madencilikte karşılaştığımız ÇED oyunları enerji sektöründe de oynanıyor… Şirketler, önce az sayıda türbin ile “ÇED Gerekli Değildir” kararı alıyor. Alana yerleştikten sonra da “kapasite artışı” başvurusu ile ÇED raporuna gerek kalmadan yeni türbinleri dikmeye başlıyor.

Sözünü ettiğim bilirkişi keşfindeki heyette farklı disiplinlerden 9 bilirkişi yer alıyordu. Tüm gün süren keşifte oynanan ÇED oyununu da anlatarak itirazlarımızı dile getirdik. Meslek etiğine sahip olduklarına inandığımız bilirkişiler umarız derneğimiz lehine karar verirler. Süreci takip etmeyi sürdüreceğiz.