Özgürlük ve demokrasi ordularla gelir

HALDUN ÇUBUKÇU

12 Eylül’den çıkış günleri.
84 olmalı. Ne kadar önemliydi ve ne kadar ilgi çekerdi paneller o zaman, iğne atsan yere düşmezdi. Muhalif fikirler ve önemli aydınlar, siyasetçiler ancak oralarda dinlenebiliyordu. Cağaloğlu halen Cağaloylu’ydu ve Gazeteciler Cemiyeti lokali tıklım tıklımdı. Panelistlerden biri de Mehmet Ali Aybar. Aybar mikrofonu aldı, o tok sesiyle yaklaşık olarak şunları söyledi: “… Askerlerle birçok şey gelir ama bir tek şeyin geldiği görülmemiştir: Demokrasi!”

Tabii müthiş bir alkış kopar. Ben de avuçlarımın içini patlatırcasına alkışlıyorum. O kadar tepkili, o kadar nefret içindeyiz ki 12 Eylül askeri yönetimine karşı. Bu laf alkışlanmayacak da ne alkışlanacak?

***

Bilincin de sokağa çıkma yasağı var. Kuşatma altında. Korku virüsünün tehdidinden dolayı; bu virüs unutuş hastalığının virüsü. Sürekli telkinler halinde ömürlerimizi çembere alıyor, kuşatıyor ve neredeyse hemen bütün ideolojik araçlarını kullanarak böğürüyor: Unutun, rejimin söylediklerini yineleyin, belleğinize sadece baştan aşağı kleptokrasiyle mâlul otokrasinin hödük cümlelerini yerleştirin… İşte size bilinç:

Demokrağsi şehitleri… Askeri vesayet… Darbeler… İleri demokrağsiii… Allah, bayrak, ezan, ümmet, peygamber, duble yol, Şehitler köprüsü, 18 Mart Köprüsü…

Bu bilincin kendisini imal eden yetkenin düşünemediği kadar karikatüre dönüşmüş olduğunun kendileri de farkındalar. Karikatürleşmek tehlikelidir. Ana muhalefet karikatürün konusuydu, 27 Mayıs’a ilişkin tutumuyla zaten yapmadığı muhalefetin ideolojik temelinden de koparak bütüncül olarak karşı tarafa geçmiş, liberal merkez partisi konumunu alarak kendi kendinin karikatürüne dönüşmüş oldu. Belirleyiciliği de yok zaten. Belirleyici olan iktidar.  Karikatürleşmenin tehlikesini çok iyi kavrıyor; önleyemediği için de, karikatürü korku atmosferine taşıyor; sadece korkutarak, tehdit ederek, zorbalık uygulayarak sürdürebilir varlığını; onu yapıyor.

‘ İNKÂR BİR GÜN KARELENİR ’

12 Eylül boyunca önemli özgürlük alanları bulmuş ‘sivil toplumcu’ liberal –  liberter çevreler tarafından 12 Eylül’ün gayrı-resmi ideolojisi haline getirilmiş söylem; “İttühatül ( kemalizm)- Jakoben- Bolşevizmi” orduların ve Jakoben müdahalelerin karalanmasına – yadsınmasına dayanıyordu. İktidardaki Kenan Evren’in liderliğini simgelediği Tüsiad, Mess, toprak ağaları bloku, askerlerin varlığına rağmen alttan alta resmi söylem “Türk – İslam sentezi Atatürkçülüğü” kadar daha sonra Turgut Özal liberalizmiyle iktisadi dizgesine oturacak sözümona “anti – militarist” söyleme alanlar açıyordu. Liberaller Cengiz Çandar’dan Oral Çalışlar’a, H. Bülent Kahraman’dan Murat Belge’ye aynı yoldan geçecekler, Tayyip Erdoğan otokrasisinin anayasasına bile özgürlükler cephesinden “Askeri vesayet”e kükreyerek “yetmez ama evet” diye onay vereceklerdir.
Türkiye tarihinin “sivil toplumcu” yorumu, hemen hepsinin fikir babası İdris Küçükömer’in elini öpmek üzere buluşacaktır; İttihatçılar, Kemalistler, Bolşevikler… bütün Jakobenler kötüdür. Sivil toplumu oluşturan ya da işte oluşturduğu kadar oluşturan Prens Sabahattin serbestiyesi, ademi-merkeziyetçilik, federalizm, Hürriyet ve İtilaf, TBMM’de İkinci Gurup, Fethi Okyarlar, Demokrat Parti, Adalet Partisi sonra Turgut Özal “devrimi” ve nihayet önemsiz Çiller atlanacak olursa belirleyici AKP gerçeği; tarihin, Türkiye tarihinin öznesidir.
Karşı taraf ise ittihatçılar ( askerdir ) Kemalistler ( askerdir ) CHP ( askerdir) 27 Mayıs ( askerdir) ve 68 solu ( önemli ölçüde askerle ve Kemalist söylemle karışmıştır. Yadsınmalı ve yadsınma sağlanmalıdır.
12 Mart ve 12 Eylül’ün sola alabildiğine gaddar ve vahşi zulmü de eklenince istenilen “inkar” ve bilinç bulanması pekişecektir.

Tarihi TKP’nin, Reşat Fuat Baranerlerin, Hikmet Kıvılcımların, Mihri Bellilerin, Aybarların ve 68’lerin Mahir Çayanların, Deniz Gezmişlerin devrimci bilinci, tarihe diyalektik ve materyalist bakışları önemli ölçüde unutulacak, unutturulacaktır.

Kaypakkaya’nın köylü kini dolu Çaru Mazumdarcı ultrasol bakışı pek kibirli liberal entelijansıyanın bakışının başka sözcüklerle de olsa aynısı olarak ve radikal dincilerinkiyle buluşarak egemen AKP ideolojisinin güncellenmiş söylemi olacaktır.

***
O panelden sonra eve giderken düşünüyorum; Aybar’ın söylediklerini alkışladım ama şimdi… Çok da doğru gelmiyor. 27 Mayıs’ı ne yapacağız? Tamam Şili’de, Arjantin’de, Türkiye’de, Güney Kore’de vs. faşist, faşizan askeri darbeler Amerika tarafından yaptırıldı ( böyledir işte, sonra ABD anımsanır; ama ‘sivil toplumcular’ anımsamaz doğal olarak.) Yaptırıldı da, on yıl önce ( 74) Portekiz’de askerler Karanfil Devrimi’yle faşist Salazar rejimini yıkıp demokrasi getirmemişler miydi?
Hem İstiklâl Savaşı… Kızıl Ordu, Halk Kurtuluş Ordusu, Eee Amerikan Devrimi, Washington’un orduları, Lincoln’un mavi Askerleri…

Tamam ben alkışladım da Aybar kendini yadsıma uğruna, pahasına o sözleri nasıl söylediydi!

‘SİYASİ İKTİDAR NAMLUNUN UCUNDADIR’

Al, dediydim kendime, al dünya haritasını yeniden bak; renk renk ülke ülke anımsa.

İlk demokratik devrim, İngiltere Cumhuriyeti. Oliver Cromwell, İngiliz İç Savaşı’nda Parlamento güçlerinin zaferinin mimarı komutan. İngiltere’nin yönetim biçimini, kralın kafasını kesip cumhuriyete çevirmişlerdi. Ölümünden sonra monarşi yeniden kurulsa da artık kraliyetin tarihin sahnesindeki mutlak egemenliği son bulmuş, sınırlanmıştı. Son sözü parlamento söyleyecekti.
Devrimlerin anası, Fransız Devrimi’ni yapan Jakobenler?  
Cumhuriyet ordularının sayesinde zafere ulaşan insanlığın en büyük devrimlerinden biri ve belki de birincisi. Diğer her devrimi belirleyen. Demokrasileri, cumhuriyetleri kuran devrim; kurucu ordular. Devrim taşıyan süngüler…

“El Libertador” Simon Bolivar ve İspanyol sömürgeciliğine karşı neredeyse bütün Latin Amerika’nın özgürlük ve Cumhuriyet orduları, devlet kurucusu ordular.
Kuzeyde, Amerika kolonilerinde General George Washington önderliğindeki ( ama ideolojisini ABD’nin en devrimci ama jakobenliği bağlamında ilki sayılabilecek Thomas Jefferson’un ve benzeri “kurucu babaların” belirlediği) İngiliz kraliyetine karşı bağımsızlık savaşı veren Amerika Cumhuriyeti’nin ordusu. Fransa’dan hemen önce kurulan ilk modern Cumhuriyet.

İtalyan milli birliği ve Cumhuriyet devrimi için savaşan Garibaldi’nin Kızıl Gömleklileri…

Köleliğe karşı savaşan, ABD’yi özgürleştirme ve devrimci cumhuriyet haline getirmenin ikinci kalkışması: İç Savaş. En devrimci ikinci başkan Abraham Lincoln’ün Yankee’leri, “Mavi askerler”. ABD’nin en çok evladının öldüğü kanlı, korkunç iç savaş ve devrimci Kuzey ordularının zaferi.

Çin Demokratik Devrimi ve Dr. Sun Yatsen’in demokratik devrim ordusu.

İmparatorlukta monarşik despotizmi tarihe gömen, “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” ordusu İttihat ve Terakki. Akabinde payitahtı İngiliz altınlarıyla kotarılmış karşı devrimci, yobaz orduları kahrı zillete uğratarak Meşrutiyeti yeniden ve güçlü şekilde kurarak kurtaran Hareket Ordusu.

Devamı olarak bu ülkenin İstiklâl Savaşı ve Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki ordular.
( Onun için büyük Gazi, Me Te’den başlatılan efsanevi bir ordu geleneğine değil, Türklerin tarihindeki en büyük devrimci atılımın inşacısı olarak “Cumhuriyet orduları”na vurgu yapar, anlayan?)

Bunların hepsi meclisleri açan, mutlakiyetçilikleri, monarşileri yok eden, sömürgeciliklere ve emperyalizme karşı savaşan Cumhuriyet ordularıdır. Demokratik devrimlerin, Cumhuriyet devrimlerinin ordularıdır. Onlar olmasaydı insanlığın elinde cumhuriyet, demokrasi, özgürlük kalır mıydı, olur muydu?

‘BİR MERMİ DE BENDEN ASLANIM’

Ya proletarya devriminin sosyalizmin orduları? Kızıl Ordu olmasaydı Sovyetler Birliği’nde devrim mümkün olabilir miydi? Emperyalist işgal ve Beyaz ordular, “kara baron”lar nasıl yenilecekti? Nasıl kurulacaktı da nasıl dayanabilecekti eşitliğin, insan onurunun en güzel ilk ülkesi Sovyetler Birliği?
Mao Zedung’un ve Cu Deh’in komutasında birleşen Çin Halk Kurtuluş Ordusu olmasaydı Çin devrimi mümkün müydü?
İnsanlık 20 milyondan çok evladını yitirmek pahasına faşizmi ve nazizmi cehennemin dibine yolladıysa en başta Mareşal Stalin’in Kızıl Ordusu’na borçlu değil midir zaferi? Kızıl Ordu olmasaydı Hitler yenilebilir miydi?
İkinci cepheyi Normandiya’da açan müttefik orduları, Japon faşizmine karşı savaşan Çin Halk Kurtuluş Ordusu… hep birlikte, namluların ve süngülerin ucunda; hesaba gelmez kan, can, ateş, duman, gözyaşı bedeliyle kurtarmadılar mı demokrasileri, devrimleri, cumhuriyetleri; insanlığı…
***
27 Mayıs Anayasası bile tek başına yeter 27 Mayıs ihtilalini meşru kılmaya.
15 Temmuz’a gelince…
Aklını şeriat zırvaları almış Fetö’cü Amerikan uşakları karanlık bir gecede, neler olup bittiği henüz toz duman içindeki, öne almak zorunda kaldıkları darbe girişiminde başarılı olamadılarsa… bunu palavra şaheseri “sivil’ direniş efsaneleriyle değil onlara izin vermeyen, onlarla çatışan Mustafa Kemal’in askerleri sayesinde başaramadılar. Hem de çoğu Ergenekon,  balyoz vs. kumpas davalarının zincir izlerini yüreklerinde taşırken.

Sonuç mu?
Ordusu olan kazanır.

Ama Cumhuriyet orduları, demokrasi orduları, bağımsızlık orduları, devrim orduları olsun kazanan.