Orta Dünya için yapılan büyük savaşın 11 Oscarlı filmi

ABD’de Marquette Üniversitesi’nin geçenlerde düzenlediği geniş çaplı ankete verilen cevaplar arasında öne çıkan kavram “umut” olmuş. Araştırmanın yöneticisi “Tolkien’in okuyucusuna umut aşılayabilme yeteneği, özellikle pandeminin hayatımızın en belirleyici unsuru haline geldiği bu dönemde çok önemli” diyor. Umudumuzu kaybetmeyelim.

 LEYLA TUNÇ YELTİN

“İnsanlar kötülüğün ancak büyük bir güç ile engellenebileceğine inanır. Hayır, ben öyle düşünmüyorum. Karanlığı hayatımızdan uzakta tutan, sıradan insanların gündelik basit eylemleridir… nezaket ve sevgi ile yapılmış küçücük şeyler.”
(Gandalf, “Kral’ın Dönüşü” –film-)

Üçlemenin final kısmına hoş geldiniz.

Filmimizin izlekleri fedakârlık, iyi ve kötünün çatışması, eve dönüş, dostluk, kefaret gibi alanlarda geziniyor.

Doksan üç yıllık Oscar tarihinde on bir ödül birden alan sadece üç film var. “Kralın Dönüşü” de bunlardan biri.

Seriyi taçlandıran film diyebiliriz. 2004 yılında evine on bir Oscar ödülüyle dönmüş. Aday gösterildiği bütün alanlarda ödül almış. Tüm Oscar tarihinde bu kadar çok ödül alan sadece üç film var (diğer ikisi Ben-Hur ve Titanik). Üstelik yine Oscar ödülleri tarihinde –tam anlamıyla- fantazya macera türünde olup da en iyi film ödülü alan tek film.

Yeterince övdüysem, özete geri dönüyorum. Nerede kalmıştık?

Frodo ve Sam yolculuklarının en tehlikeli kısmına gelmişlerdi. Sauron, özgür dünyayı ele geçirmek için yapacağı son ve en büyük savaş için hazırlık içindeydi. Arwen büyük aşkını geride bırakarak Elflerin sonsuz yaşam ülkesine doğru yola çıkmak üzereydi. Miğfer Dibi savaşı kazanılmış, Saruman Isengard’da Ağaçsakal ve Hobbitler tarafından esir alınmıştı.

Hatırladık mı? Öyleyse başlayalım.

Eski dostlar Isengard’da buluşuyor.

Gandalf, Aragorn, Legolas ve Gimli, kral Theoden ve adamlarıyla birlikte Isengard’a giderler. Orada Ağaçsakal ve uzun zamandır görmedikleri Hobbit dostları Merry ve Pippin ile bir araya gelirler. Mutlu bir birleşmedir.

Saruman, kulesinde kilit altındadır. Çıktığı yüksek balkondan Gandalf ile konuşur ve tehditler savururken yardımcısı tarafından bıçaklanır, kuleden aşağıya düşer. Ölmüştür.

Miğfer Dibi savaşı galibiyetle bitmiştir bitmesine ama asıl savaş başlamak üzeredir. Düşman Gondor’un başkenti Minas Tirith için geniş çaplı hazırlık içindedir. Dostlarımızın hızlı davranması ve büyük savaşa hazırlanması lazımdır.

Gandalf, şehrin Vekilharcını uyarmak ve yaklaşan savaş için tahkimat yapılmasını sağlamak için Pippin’i alarak yola çıkar.

Merry ve Pippin hayatlarında ilk defa birbirlerinden ayrı düşmüşlerdir. Hayatı hafife alan, sohbet etmeyi ve güzel bir yemeği her şeyden çok seven Hobbitler, savaş ve yıkım rüzgârından etkilenmektedirler.

Aragorn, Legolas ve Gimli de Minas Tirith’e yardıma gidebilmek için hazırlanmak üzere Miğfer Dibi’ne dönerler. Ancak bir sorun vardır. Kral Theoden tek bir şartla savaşmak için Minas Tirith’e at süreceğini söyler; o da Gondor’un yardım çağrısında bulunmasıdır.

Aslında iki şehrin birbirinden yardım istemesi fiziki olarak zor değildir. Aradaki tüm mesafeyi; dağları, ormanları, nehirleri geçen bir ‘ateş kuleleri hattı’ vardır. Her kulenin başında, bir öncekinde yakılan ateşi görerek işareti bir sonrakine iletmekle görevli askerler bulunur.

Ama acaba Gondor yardıma gitmediği Rohan’dan yardım isteyecek mi?

Bu sırada Frodo ve Sam, Gollum’un rehberliğinde Mordor yolculuğunu sürdürürler.

Yüzüğün yükü ve giderek Mordor’a yaklaşmak Frodo’yu gün be gün daha kötü etkilemektedir. Yorgun, umutsuz, uyuşmuş halde, sadece iradesinin gücü ve Sam’in desteği ile yola devam eder. Yüzük Frodo’yu kendisini parmağına takması, böylece gerçek dünyada görünmez hale gelerek Sauron’un ateşten gözüne yakalanması için kışkırtmaktadır.

Gündüz geceye karışmıştır. Sauron’un karanlığı etrafa yayılmakta, gün ışığı azalmakta, geceler koyulaşmaktadır.

Frodo, Sam ve Gollum, Mordor yolunda.

Gollum ihanet planlamaktadır. Frodo ve Sam’i yönlendirdiği tünellerin içinde dev bir örümcek yaşar. Örümcek sadece et ve kan ister, yüzük onu ilgilendirmez. Uzun süredir sadece Orklarla beslendiği için taze Hobbit’lerin tadı hoşuna gidecektir.

Sam Gollum’un planlarının ne olduğunu tam kestiremese de onları ölüme doğru götürdüğünü anlar. Ancak, hala onun rehberliğine ihtiyaçları vardır. Üstelik Gollum, aklı giderek bulanan Frodo’yu Sam’a karşı devamlı kışkırtmaktadır.

Frodo ve Sam tekinsiz tünellere doğru ilerleyedursun biz Aragorn’un büyük aşkı Arwen’nin yanına gidelim. Bakalım Arwen gitmeye mi kalmaya mı karar verecek .

Gondor krallarının doğum hakkı olan kadim kılıç yeniden dövülüyor.

Babası Arwen’i ikna etmiştir. Orta Dünya’yı terk ederek Elflerin sonsuz diyarına göç edecektir. Ancak yolda bir duru görü ile gelecekte Aragorn ile birlikte sahip olacakları oğullarını görür.

Bu, sayısız karanlık ihtimalin arasında kalmış küçük ve cılız bir ihtimaldir. Ama bir umuttur. Arwen bu umuda tutunur ve gitmekten vaz geçer.

Babası Lord Elrond’dan, Gondor krallarının doğum hakkı olan kırık kadim kılıcı yeniden döverek Aragorn’a ulaştırmasını ister. Bu, üç bin yıl önce Sauron ile yapılan ilk savaşta Gondor kralının, Sauron’un parmağını kesip yüzüğü almasını sağlayan aynı kılıçtır.

Sauron o savaşta ölümlü bedenini kaybetmiştir. Ancak yüzük var olduğu müddetçe ruhu yaşayacaktır. O yüzden yüzüğün yok edilmesi lazımdır. Kral maalesef yüzüğü kendine saklamıştır. Kısa süre sonra Orklar tarafından öldürülmüş, yüzük ise binlerce yıl boyunca ortadan kaybolmuştur.

O savaşta kırılan kılıç şimdi yeniden bütün ve güçlü hale gelerek, doğum hakkı ile Gondor tahtının varisi olan Aragorn’a ulaştırılacaktır.

Kılıç yeniden dövülürken Gandalf ve Pippin de Minas Tirith’e varırlar.

Vekilharcı uyarmak ve savaş hazırlıklarını başlatmak isterler. Ama karşılarında büyük oğlu Boromir’i kaybetmenin üzüntüsü ile aklını yitirmiş bir Vekilharç bulurlar. Vekilharç Gandalf’a, Elfler’e, Rohirrim’e… tüm dünyaya çok öfkelidir. Uzlaşmak mümkün değildir.

Gandalf tahkim ve hazırlık işlerini üzerine alır. Pippin’e yardım ateşini gizlice yakma görevini verir. Pippin ateşi yakınca, Minas Tirith’den taa Rohan’a kadar yardım çağrısı işaretleri tek tek, alev alev parlamaya başlar. Bu çok güzel bir sahnedir.

Gondor yardım çağırıyor.

İşareti gören Kral Theoden adamlarını toplamaya girişir. Minas Tirith’e yardıma gitmektedirler.

Rohan ordusu Gondor’a doğru yola çıkmak üzereyken, Ayrık Vadi Lordu Elrond, Gondor krallarının yeniden dövülmüş kılıcını Aragorn’a getirir.

Atalarının yüzük karşısındaki zayıflığı nedeniyle krallık konusunda tedirginlik yaşayan Aragorn tüm tereddütlerini geride bırakır. Kaderinde Gondor kralı olmak vardır. Atalarının kılıcı elindedir.

Elrond, Aragorn’a Minas Tirith için savaşacak güçlerin sayısının az olduğunu ve çok daha fazla adama ihtiyaç duyulduğunu söyler. Yeniden dövülmüş kralların kılıcını kullanarak lanetli ölülerin ilk krala verdikleri (ve tutmadıkları için lanetlendikleri) sözü varisine yani Aragorn’a karşı yerine getirmelerini istemesi gerekmektedir.

Aragorn, Legolas ve Gimli bu görevi yerine getirmek için kamptan ayrılır.

Gondor Savaşı sırasında Yüzüklerin Efendisi evreninde gördüğümüz az sayıdaki kadından biri daha karşımıza çıkıyor. Bir başkaldırı ve kahramanlık öyküsü ile.

Kral Theoden’in yeğeni Lady Eowyn

Lady Eowyn Rohirrim ile birlikte savaşa katılmak ister. Kral Theoden ise Rohan’da kalıp yokluğunda işleri yönetmesini talep eder. Eowyn kadın olduğu için savaşa götürülmez. Hâlbuki kılıç bilgisi ve yürek gücü hiç de yetersiz değildir.

Aynı şekilde Hobbit Merry de savaşa katılmak için hazırlanır. Tüm dünya tehlikede iken O da sorumluluk almak ister.

Ancak Kral, Merry’nin de savaşa katılamayacağını söyler. “Gondor’a ulaşmak için uzun süre hızla at süreceğiz. Senin boyutuna uygun midilliler bu hıza ayak uyduramaz. Ve hiç bir atımı sürücüsünün yanı sıra bir Hobbit’in de ağırlığı ile yoramam” der.

Burada da Tolkien bize bedensel olarak yetersiz görülene yapılan ayrımcılığı gösterir.

Hem biz hem Merry üzgün bir şekilde yola çıkan atlıların arkasından bakakalırız. Tam o anda tanınmayacak şekilde zırha bürünmüş olan Eowyn hızla gelir ve Merry’i atının ön kısmına alır.

İki dışlanan, savaşa birlikte katılacaktır.

Lady Eowyn ve Merry savaşa gidiyor.

Orkların Minas Tirith kuşatması başlıyor.

Orklar, esir alınmış askerlerin kesik başlarını Minas Tirith surlarından içeriye yollarlar. Bu içerideki askerlerde korku ve yılgınlık yaratır.

Vekilharç ise deliliği içinde kendini yakmaya çalışır ve sonunda Minas Tirith’in en yüksek kulesinden düşerek hayatını kaybeder.

Gandalf orduyu toparlar, savunmayı güçlendirir ve savaşa devam eder. Ancak karanlık ordu sayıca fazladır; troller ve devler de bu ordunun içinde, kötülüğün hizmetindedir.

Yine de Gandalf’ın önderliğindeki Minas-Tirith savunması iyi bir iş çıkarır… ta ki kötülüğün hizmetkarı kara süvariler, Cadı-Kral liderliğinde, uçan kötü yaratıkların sırtında savaşa dahil olana kadar.

Kara süvarilerin yarattığı korku ve bineklerinin güçlü pençeleriyle Minas-Tirith’in surlarını parçalamaları savaşın seyrini kötü etkiler. Minas-Tirith savunması şehrin yukarı kısımlarına doğru çekilir, aşağı kısımlara giren Orklar talan ve yağmaya başlar.

Kral Theoden liderliğindeki Rohirrim Gondor’un yardımına yetiştiği halde düşmanın sayısı çok fazladır.

Bu sırada Cadı-Kral, Theoden’e saldırır. Theoden’in atı devrilir ve kral atın altında kalarak ölümcül şekilde yaralanır. Cadı-Kral avını yakalamış olmanın vahşi sevinci içindedir.

Minas Tirith kuşatması

Orta Dünya’nın özgür halklarını savunan kahramanlarımız zor durumdadır. Üstelik uzaktan, denizden düşman kuvvetlerine yardım için gemiler geldiğini görürüz.

Minas-Tirith savunmasını bu umutsuz aşamada bırakıp Frodo ve Sam’in ne yaptığına bakalım.

Frodo yüzüğün yarattığı hastalıklı hal ve Gollum’un kandırmalarına yenik düşerek Sam’e bu yolculuktaki görevinin sona erdiğini ve eve dönmesi gerektiğini söyler. Sam küskün, uzaklaşır… ama kısa süre sonra ne olursa olsun Frodo’yu terk edemeyeceğini anlar ve geri döner.

Ancak geç kalmıştır. Gollum Frodo’yu kandırarak dev örümceğin yaşadığı tünellere girmesini sağlamış ve örümcek Frodo’yu sokmuştur. Dostunu ağa sarılmış ve bembeyaz bir yüzle yatar bulunca öldüğünü düşünür.

O sırada Orkların yaklaştığını görür. Saklanır. Orklar, Frodo’yu alıp işkence ve sorgulama için götürürler. Orkların konuşmalarından Sam, Frodo’nun ölmediğini, örümcek zehrinin sadece geçici felç yarattığını anlar.

Arkadaşını kurtarır. Yüzük yeniden Frodo’ya geçer ve iki dost artık çok yaklaştıkları hedeflerine doğru yorgun, yaralı ama kararlı bir şekilde ilerlerler.

Sauron’un gözü

Yolculuğun başında dönüş yolu için planlar yaparken, bu noktada artık görevlerini yerine getirebilseler bile asla evlerine dönemeyeceklerine inanırlar.

Sam arkadaşının sıkıntılarını hafifletebilmek ve yola devam etmesini sağlamak için Shire’daki günlerinden bahseder. Frodo tamamen karanlıktadır. “Hayır Sam” der. “Yemeğin tadını hatırlayamıyorum…  suyun sesini de, çimenlerin verdiği hissi de hatırlayamıyorum. Karanlıkta çırılçıplağım. Benimle ateşten göz arasında hiç bir şey yok.”

Tüm bunlar olurken biraz geriye gidelim ve Rohan ordusu yola çıkarken onlardan ayrılan Aragorn, Legolas ve Gimli ne yaptı ona bakalım.

Verdikleri sözü tutmadıkları için lanetlenenler

Aragorn karanlık tünellerden geçerek, geniş ve tekinsiz bir mağaraya ulaşır. Üç bin yıl önceki savaşta atası Gondor Kralı’na destek sözü veren ve bu sözü tutmadıkları için lanetlenen yozlaşmış savaşçıların huzursuz ruhları buradadır. Aragorn onlara seslenir, onu dinlemek istemezler, saldırganlaşırlar.

Büyük savaşta kendisine yardım ederlerse, atasına verdikleri sözü tutulmuş sayacağını ve böylece ruhlarının huzura kavuşacağını söyler. Lanetli ruhlar kılıcı görür, Aragorn’un mirasına inanır ve teklifi kabul ederler.

Hep beraber düşman birliklerinin gemilerini ele geçirip Minas Tirith’e doğru yola koyulurlar.

Evet, işte savaşın son anında denizden gelen, hani hepimizin düşman birliklerine takviye zannettiğimiz gemilerin içinde Aragorn, Legolas ve Gimli ile birlikte gelen lanetli ruhlar vardır.

Theoden ve onu öldürmek için tepesine dikilmiş korkunç kara süvariye dönüyoruz. Burası filmin çok güzel sahnelerinden biri.

Eowyn ölümcül yarası ile yerde yatan kralının yardımına gelir. Hala kimliğini gizleyen zırhın içindedir. Kara süvari Eowyn’e saldırır, Eowvy darbeyi kalkanıyla karşılar. Ama darbenin şiddetinden kolu uyuşur, savunması düşer.

Tam kara süvari yeniden saldıracakken, Merry Süvari’nin dikkatini dağıtır ve Eowyn toparlanmak için zaman kazanır.

Eowyn kara süvariye doğru kılıcını kaldırır, kara süvari güler “Aptal, hiç bir adam beni öldüremez” der.

Eowyn miğferini çıkarıp atar; uzun saçları ve güzel yüzü ortaya çıkar. “Ben adam değilim!” diye bağırır ve kılıcını saplar. Kara süvarinin zaten tam manasıyla var olmayan varlığı büzüşür ve yok olur.

“Ben adam değilim!”

Bu sırada Theoden aldığı yaralar nedeniyle ölmek üzeredir. Eowyn’i görür, mutludur. Hastalıklı bir adam olarak sarayının kuytularında değil de, bir Rohirrim olarak savaş meydanında can verdiği için gururla atalarına kavuşur.

Aragorn’un beraberindeki ruhlar hızla tüm düşmanı öldürür ve Minas-Tirith tamamen kurtulur. Aragorn, ruhlara sözlerini tuttuklarını ilan eder, laneti kaldırır. Böylece ruhlar kendi hataları yüzünden üç bin yıldır hapis kaldıkları bu dünyadan huzur içinde ayrılırlar.

Gondor savaşı kazanılmıştır. Ancak kutlanacak bir sebep yoktur. Frodo’nun akıbeti belli değildir. Eğer Tek Yüzük yok edilmezse tüm çabalar boşa çıkacaktır.

Üstelik şimdi Gondor savaşını kaybeden Sauron alevden gözünü sadece Frodo’yu aramak için kullanacaktır. Mordor düzlüğündeki on bin Orkun da Frodo ve Sam’in varlığını fark etmemesi imkânsızdır.

Ellerinde kalan çok az sayıda askerle Mordor diyarına bir sefer düzenlemeye karar verirler. Bu bir şaşırtmaca olacaktır. Tek amaç Frodo’ya zaman kazandırmaktır. Bu seferde başarı elde etmek veya hayatta kalmak gibi bir amaç yoktur.

Dostlar bu konuyu tartışırken Gimli’den tam karakterine uygun ve filmdeki ağır havayı hafifleten bir yorum gelir. “Ölüm kesin. Başarı şansı düşük. Haydi, ne bekliyoruz, hemen gidelim.” Seyircinin gergin bekleyişine bir gülümseme katar Gimli.

Frodo ve Sam ne yapıyor peki?

Artık Hüküm Dağı’nın tepesine gelmişlerdir. Frodo alevlerin kıyısındayken maalesef tamamen yüzüğün etkisine girer. Yüzüğü alevlere atmaktan vaz geçer. Parmağına takar ve görünmez olur.

Tam o sırada Gollum saldırıya geçer. O da yüzüğü istemektedir. Görünmez haldeki Frodo’yu ayak izlerinden bulur, boğuşmaya başlarlar. Gollum, Frodo’nun yüzük taktığı parmağını ısırarak koparır. Frodo ve Gollum alevlere doğru düşerler.

Gollum yüzüğü nihayet geri almanın sevinci ile Hüküm Dağı’nın lavlarında kaybolur.

Gollum ve yüzük.

Yüzük de, yaratıldığı ateşe düşerek, yavaşça lavların içine gömülür. Görev başarılmış, Tek Yüzük yok edilmiştir. Frodo ise düşmemiş, kenara tutunmuştur. Sam gelir ve arkadaşını kurtarır.

Yüzüğün yok olması ile dağ patlamaya, parçalanmaya başlar. Frodo ve Sam lav nehirleri içinde yüzen bir kaya parçasında mahsur kalır.

Aragorn, Gandalf, Legolas, Gimli ve az sayıdaki asker de bu olaylardan hemen önce Mordor’un kapılarına dayanmış ve on bin Ork onlarla savaşmak için kapıdan çıkmıştır. Bir avuç kahraman binlerce Orkla karşı karşıyadır. Yenilgi mutlaktır. Ancak zaten hedefleri sadece Frodo’ya zaman kazandırmaktır.

Saldırı başlar. Kahramanlarımız çok zor durumdadır. Fakat taktik işe yaramış, Sauron gözünü kendilerine çevirmiş, Frodo’nun ilerleyişi kolaylaşmıştır.

Yüzük Hüküm Dağı ateşlerinde kaybolduğu an, Sauron’un gözü bir çığlıkla patlar ve yok olur. Tüm Mordor kulesi ve toprakları sadece özgür dünyanın bir avuç askerini sağlam bırakacak şekilde yıkılır.

Sauron ve yaymaya çalıştığı kötülük tamamen ortadan kalkmıştır.

Frodo ve Sam, lavların ortasında, öleceklerinden emin ama görevi başardıkları için mutludurlar. Artık yüzüğün korkunç büyüsünden kurtuldukları için evlerinden, yiyeceklerden, çiçeklerden konuşarak ölmeyi beklerler.

Gandalf büyülü dev kartallar ile gelerek onları kurtarır.

Kralın Dönüşü

Kral Aragorn ve Lady Arwen

Minas Tirith’deyiz. Tüm tanıdıklarımız, filmlerdeki tüm kahramanlar en güzel kıyafetlerini giymiş mutluluk içinde orada toplanmıştır. Aragorn taç giyer. Artık Gondor’un bir kralı vardır. Arwen de gelir ve sevgililer kavuşur.

Herkes yeni kralın önünde eğilir. Aragorn, dört Hobbit arkadaşın yanına gider. “Hayır” der “Siz hiç kimsenin önünde eğilmeyin.” Ve kendisi dâhil herkes Hobbitlerin önünde eğilir.

Mutlu Son budur.

Bu haftalık da bu kadardır.

Haftaya neler var dersek:
Filmimizin bir de sonsözü (epilogue) var. Orası da önemli. Onu göreceğiz.

Üç haftadır Tolkien’in dehası deyip duruyorum ama yazarımızdan hiç bahsetmedim. Biraz da JRR Tolkien’den, hayatından, dil bilimi üzerindeki çalışmalarından bahsedeceğiz.
Bir kitabına daha değineceğiz. Muhteşem bir kitabına. “Orta Dünya” evreninin yaradılış destanı: Simarillion. Tolkien’in yarattığı çok güzel bir mitolojidir Silmarillion.

Haydi bugünkü yazıyı hoş bir bilgi ile bitireyim.

İlerleyen bölümlerde Tolkien’ın başarısı ve hem kitapların hem filmlerin bu denli çok beğenilme nedenlerini değerlendireceğiz. Ama şimdi yeni okuduğum bir haberi paylaşayım.

ABD Milwaukee’de bulunan Marquette Üniversitesi dünyadaki en geniş Tolkien el yazmaları arşivine sahip. Bu üniversite geçenlerde geniş çaplı bir anket düzenlemiş. Üç soruluk kısa ankette sorulardan biri de Tolkien’in kitaplarının ne hissettirdiği üzerine imiş.

Cevaplar arasında en çok öne çıkan “umut” olmuş. Araştırmanın yöneticisi William Fliss diyor ki “Tolkien’in hikâyelerinde insanlara umut veren bir şeyler var. Sanıyorum ki Tolkien’in okuyucusuna umut aşılayabilme yeteneği, özellikle pandeminin hayatımızın en belirleyici unsuru haline geldiği bu dönemde çok önemli.”

Umudumuzu kaybetmeyelim.

PAYLAŞMAK İÇİN