Murr, sahibinin kütüphanesindeki bütün kitapları okuyan, böylece kendini geliştiren bir kedi gibi görünse de Hoffmann aslında onu kültür sanattan anlamayan, sadece ünlü yazarlardan bazı alıntılarla kendini entelektüel gibi göstermeye çalışan insanları hicvetmek için kullanmış… Hani iki satır yazı okuyup (iki youtube videosu seyredip) her konunun uzmanı haline gelen insanları.
LEYLA TUNÇ YELTİN
KEDİ MURR’UN HAYAT GÖRÜŞLERİ
-Orkestra Şefi Johannes Kreisler’in
Müsveddeler Arasında Rastlantı Eseri Bulunan
Tamamlanmamış Biyografisiyle-
“Prens arada sırada değerli halife Harun Reşid gibi
kıyafet değiştirerek şehri ve ülkeyi dolaşırdı.
Böyle zamanlarda, başına yuvarlak bir şapka takar,
üzerine gri bir palto giyerdi,
böylece herkes prensin tanınmamak
istediğini bir bakışta anlardı.” (sf.54)
“Kedi Murr’un Hayat Görüşleri” adlı kitaptan ilk kez ne zaman haberdar oldum tam bilemiyorum. Büyük bir ihtimalle sonsuz bir iştahla kitap okuduğum üniversite yıllarımda olsa gerek. Kitabın tekniği, kahramanı, yazarı bende hemen alıp okuma isteği uyandırdı. Soruşturdum, henüz Almanca’dan Türkçe’ye çevrilmemişti. Üzüldüğümü, hatta bir süre elimden geldiğince çevrilip çevrilmediğini takip ettiğimi hatırlıyorum.
O zaman tabii internet ve elimizin altında her bilgiye hemen ulaşmamızı sağlayan akıllı telefonlar yoktu. O nedenle araştırmak bugüne kıyasla biraz daha zahmetliydi. Dediğim gibi, bir süre kitabın peşinde koştum ama sonra doğrusunu söylemek gerekirse aklımdan çıktı. İş güç, hayat koşturmacası derken, bir zaman çevrilse de okusam diye hevesle beklediğim kitabı unuttum gitti.
Kedi Murr 2016 yılında çevrilmiş. Ben kitaba ancak geçen yıl sonunda rastladım. Sevincimi siz düşünün. Hemen aldım, hemen okudum. Ve yıllar önce bu kadar ısrarla okumak istemekte haklı olduğumu anladım.
Kitap beni keskin bir gerçeklik duygusuyla sarmalanmış büyülü bir dünyaya götürdü. Hem hafif ve eğlendirici, hem derin ve eleştiren bir eser vardı elimde.
Size bugünkü yazımda “Kedi Murr”u tanıtmaya çalışacağım. Hem de basımının tam iki yüzüncü yılında.
Kitabın Künyesi
Yazar: Ernst Theodor Amadeus (Wilhelm) Hoffmann (kısaca ETA Hoffmann) 1776 yılında Prusya Könisberg’de doğmuş. Doğduğu yerin bugünkü adı Kaliningrad. Rusya’nın, Rusya ile kara bağlantısı olmayan, Litvanya ile Polonya arasında Baltık Denizi kıyısında yer alan eksklav toprağı. Prusya, Almanya, Rusya arasında gidip gelmiş bir bölge. İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana Rusya’ya ait.
Hoffmann hukuk eğitimi almış, bir süre bu alanda çalıştıktan sonra müzik eleştirmenliği ve tiyatrolarda müzik yönetmenliği yapmış. Bestelediği bir bale ve opera var. Resim sanatı ile ilgilenmiş. Tamamen edebiyata yönelmesi ise 1814’den sonra olmuş. Şeytanın İksirleri (roman), Gece Tabloları, Serapion Kardeşler (öykü) gibi eserler vermiş.
‘Fındıkkıran ve Fare Kral’ adlı öyküsü ölümünden sonra Alexandre Dumas tarafından neredeyse bire bir şekilde yeniden yazılmış ve bu hali ile Çaykovski (Tchaikovsky) tarafından Fındıkkıran balesi olarak bestelenmiş.
On dokuzuncu yüzyıl Alman romantizminin önemli isimlerinden olan Hoffmann’ın eserleri Victor Hugo, Charles Baudelaire, Guy de Maupassant; Aleksandr Puşkin, Fyodor Dostoyevski, Ingmar Bergman, Andrei Tarkovsky, Edgar Allan Poe, Freud gibi herkesin tanıdığı pek çok ismi etkilemiş.
ETA Hoffmann, bugün tanıtacağım ve en önemli eseri olarak kabul edilen Kedi Murr’u tamamlayamadan 1822 yılında, henüz 46 yaşındayken Berlin’de ölmüş.
Kitabın iki çevirmeni var: Bilge Uğurlar ve Türkis Noyan. Uğurlar 1964 İstanbul doğumlu; İstanbul Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu. Türkis Noyan 1929 İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Kitap Almanca aslından çevrilmiş. Çevirmenleri kutlamak isterim. Zor bir kitap, zor bir çeviri. İkili bir anlatım yapısı var. Ben çeviriyi başarılı buldum.
Kitabın özgün adı: Lebens-Ansichten des Katers Murr -nebst fragmentarischer Biographie des Kapellmeisters Johannes Kreisler in zufälligen Makulaturblättern-
Can Yayınevi, Ekim 2020, dördüncü basım
Sayfa sayısı: 508
Kapak uygulama: Utku Lomlu / Lom Creative
Editör’ün Önsözü
Kitabı tanıtmaya “editörün önsözü” adlı bölümden başlamak lazım. Çünkü bu bölüm de romanın büyülü, tuhaf dünyasına ait ve Hoffmann tarafından yazılmış.
Hikaye o ki; kendini beğenmiş ve insan olmaya özenen erkek kedi Murr, kendi kendine okuma yazma öğrenmiş ve yaşam öyküsünü yazmaya karar vermiş. Daha sonra kedinin elyazmalarını Hoffmann bulmuş ve editörüne vererek basılmasını istemiş.
Fakat, meğer kedi Murr hayat görüşlerini yazarken sahibinin çalışma odasında bulduğu orkestra şefi Johannes Kreisler’in basılmamış biyografisi sayfalarının arka yüzlerini kullanmış. Yayınevi de dikkat etmeden basınca, ortaya kedi Murr’un hayat görüşleri ve Kreisler’in biyografisini bir arada içeren bir kitap çıkmış.
Okumayı heyecanlı bir oyuna, kitabı da kağıttan bir rubik küpüne dönüştüren numara şu: Kedinin yazdıkları belirli bir düzen içinde olmakla birlikte, Kreisler’ın biyografisi (kedi, biyografi metnini hiç aldırmadan, yırta yırta kullandığı için) herhangi bir sıra izlemeden ilerliyor.
Kedi Murr anlatırken, cümlesi orta yerde kesiliyor ve kitap bambaşka bir konuya, bambaşka bir anlatım tarzına geçiyor; sonra yine kedi Murr’a, oradan tekrar başı sonu belli olmayan Kreisler biyografisine atlıyor.
Bu nedenle okur başlarda Kreisler kısmınlarından fazla bir şey anlamıyor. Bazı konular ancak okudukça oturuyor; belki elli sayfa önce çözümünü okuduğumuz (ve tabii hiç anlamadığımız) bir meselenin aslında ne olduğunu daha sonra görüyoruz; bazen de hiç görmüyoruz; çünkü kedi o kısımları kullanmamış olabiliyor.
Hoffmann bugünden tam iki yüz yıl önce alışılmadık yapısal bir kurgu oluşturmuş, adeta günümüz post modern edebiyat tekniklerini kullanarak ortaya muazzam bir yap boz çıkarmış. Eleştirmen Alex Ross 2009 yılında the New Yorker’a yazdığı bir makalede diyor ki “Eğer üst üste binmiş hayaller ve görüntülerle dolu Kedi Murr, Brooklyn’li genç hipster bir yazar tarafından yarın yayımlanacak olsa; post modern kurgunun çok büyük bir başarısı olarak kabul edilirdi.”
İnsan olmaya çalışan bir kedi
Kitap Murr’un insan olmaya, insan zevklerini ve yaşamını deneyimlemeye çalışan bir kedi olarak yaşadıklarını anlatıyor. Okuyup öğrendikçe zevklerinin nasıl inceldiğinden, kendinden aşağı gördüğü kedi dostlarından nasıl uzaklaşarak, tefekküre daldığından bahsediyor. Sadece kedileri ve köpekleri değil, insanları da beğenmez oluyor.
Bir yerde diyor ki: “İki ayak üzerinde dimdik yürümek bu kadar önemli bir şey mi ki kendine insan diyen cins, sağlam bir denge ile ortalıkta dolaşan biz dört ayaklılar üzerinde hakimiyet kurma hakkını kendinde görüyor.”
Ama yine de kendini ‘kedilik’ten alamıyor. Aşık oluyor, çocuk sahibi oluyor, eşini ve çocuğunu terk ediyor. Kediliğin; koşmak, bağırmak, merak etmek, etrafta gezinmek gibi zevklerine dalıyor; köpeklerle dost oluyor, kavga ediyor; küçümseniyor, küçümsüyor. Hırpalanıp dayak yediğinde veya aşağılanıp üzüldüğünde yine insanlara sığınıyor.
Kreisler’in biyografisi ise Alman romantizm akımına ait bir roman havasında ilerliyor. Bu bölümlerin baş karakteri orkestra şefi Kreisler, bir yanda yapmak istediği müzik ve imkansız aşkı, bir yanda da toplumun, aristokrasinin ve kilisenin dayatmaları arasında bocalayan dahi bir besteci olarak çıkıyor karşımıza.
Kreisler, bir prensin sarayında yaşarken, prensesin en yakın arkadaşına aşık olur. Uzak ülkelerden gelen güçlü ve kötü bir kral adayı ise prensesle evlenmek üzeredir. Prenses bu evliliği istememekte, hatta karanlık bir yanı olan kral adayından korkmaktadır. Müstakbel kral ise aslında prensese değil, Kreisler’in büyük aşkı olan genç kıza aşıktır. Kreisler’in kısımları bu aşk üçgeni çerçevesinde gelişen heyecanlı olaylarla örülü.
Hoffmann, eserinin Kreisler kısımlarında dönemin popüler roman klişelerini hem bolca hem de alaycı bir üslupla kullanmış. Bunun bilinçli ve tepkisel bir tercih olduğu belli. Bir yandan da bu bölümleri uzun cümleler, canlı doğa tasvirleri ve renkli imgelerle süslemiş.
Kral adayı ile Kreisler’in kavgaları, saray bahçelerindeki kovalamacalar, entrikalar, gönül meselelerine karışmaya çalışan kilise yetkilileri, kurnaz saray kadınları, aptal ama güç sahibi aristokratlar, büyüler ve karanlık güçler, gaipten haber veren görünmez bir kız gibi heyecanlı ve mistik olaylarla karşılaşıyoruz. Hoş bir on dokuzuncu yüzyıl macerası. Ama tabii yazar bir yandan da okuyucunun tüm bu olayları takip edebilmek için dikkatli bir detektif gibi çalışmasını istiyor. Okuyucudan beklentisi yüksek; yazıların karmakarışık düzenini çözmesi gerek. Belli ki Hoffmann yazarken çok eğlenmiş.
Hoffmann’ın dehası
Kreisler’in maceraları ve Murr’un kendini beğenmişliği arasında gidip gelen okuyucu, biraz zorlansa da, kendini akışa bıraktığı anda yazar ile birlikte eğlenmeye başlıyor. Çünkü elinde ilginç, hatta tuhaf bir kitap var. Eğlenceli ve uçucu bir hiciv ve hınzır bir gülümseme ile her kesimi kızdırmaya çalışan bir yazar Hoffmann.
Yazarın dehası ve toplum yapısını algılama kapasitesi, iki yüz yıl önce söylediklerini bugün de geçerli kılıyor.
Örneğin yukarıda bahsettiğim kötü ve güçlü kral adayı ile ilgili olarak Hoffmann şöyle diyor:
“Kimse ne olup bittiğini anlamadan güçlü ve taçlı bir dev, prensi sarayında ziyaret etti ve en yakın dostu olarak onu demirden kollarıyla öylesine içten ve yürekten kucakladı ki prens hayat nefesinin büyük kısmını yitirdi. (…) Kimileri bu kudretli adamın dostluğunu biraz kuşkulu buldular. Buna karşı çıkmak istedilerse de, talihsiz bir ikilemle karşı karşıya kaldılar: Ya bu dostluğun mükemmelliğini kabul edecekler ya da bu kudretli insana daha doğru bir ışıkta bakabilmek için ülkenin dışında başka bir duruş noktası arayacaklar.”
Bir başka bölümde de kedi Murr’un köpek arkadaşı ona şöyle nasihat ediyor:
“Hayat tecrübesi olan biri kendi için yaptığı her şeye başkaları için yapıyormuş süsünü vermeyi becerebilmelidir. Böylece bu kişiler ona minnettar kalacak ve onun amaçladığı şeyi yerine getirmek için istekli olacaklardır. (…) Yani senin yaltaklanmak ve dalkavukluk etmek diye kendince adlandırdığın şey aslında dünyada işlerin nasıl yürüdüğünü bilerek hareket etmektir. Bu da başkalarının budalalığını tanımak ve onunla eğlenerek bunu kullanmayı temel alır.“
Kedi Murr ve Kreisler: Birbirinden farklı iki baş karakter
Okuyucu, elindeki yap boz kitabın koridorlarında kaybolur ve yeniden bulunurken bir yandan da ister istemez kitabın iki baş karakteri olan kedi Murr ile orkestra şefi Kreisler arasında kıyaslama yapıyor.
Yazarımız, kahramanı kedi olan pek çok kitabın aksine Murr’u kedi zarafetinin, bilgeliğinin ve güzelliğinin yansıması olarak ele almamış.
Murr, sahibinin kütüphanesindeki bütün kitapları okuyan, böylece kendini geliştiren bir kedi gibi görünse de Hoffmann aslında onu kültür sanattan anlamayan, sadece ünlü yazarlardan bazı alıntılarla kendini entelektüel gibi göstermeye çalışan insanları hicvetmek için kullanmış… Hani iki satır yazı okuyup (iki youtube videosu seyredip) her konunun uzmanı haline gelen insanları.
Kreisler kısımlarında ise yazarımız hayal gücünün iplerini serbest bırakmış. Daha karmaşık bir dil kullanarak, mistik olaylarla süslü gotik bir aşk öyküsü ile sarmalamış okuyucuyu; eğlendirmiş, meraklandırmış.
Biri azametli, büyüklük hevesinde bir kedi; diğeri içine kapanık, anti-sosyal ve çok yaratıcı bir besteci. Biri hırsları kendinden büyük olduğu için hüsrana uğruyor. Diğeri aşkı, sanatı ve toplumun baskıları nedeniyle istediği hayatı yaşayamıyor.
Hoffmann, dramatik hayatlar yaşayan bu iki kahramanın birbirinin içine geçmiş öyküsünü masalsı bir hiciv atmosferinde anlatırken, sağlam bir toplumsal eleştiri de sunuyor okurlarına. Ve post modern bir öyküleme tekniğinin karmaşık labirentinde dolaştırıyor.
Kitabın Sonu
Kitabın çok ani bir şekilde bittiğini söylemek zorundayım. Sebebi Hoffmann’ın 46 yaşında romanı bitiremeden hayata veda etmiş olması. Hoffmann, üç cilt olarak tasarladığı kitabın ikinci cildini tam bitirmek üzereymiş ki… bitirememiş.
Böylece bizlere kedi Murr ve besteci Kreisler’ın birbirinin içine geçmiş ve tamamlanmamış öyküsü kalmış. Ancak Hofmann zaten kitabın ilerleyişi içinde konudan çok kurgunun ve aralara serpiştirdiği mesajların önemli olduğunu okuyucuya hissettiriyor. Bu nedenle hayal kırıklığına uğramadan ayrılıyoruz Murr ve Kreisler’den. Kaldı ki yap bozun çeşitli kısımlarında kahramanlarından akıbetlerine ilişkin ipuçları var.
Madem roman biraz ani bitiyor, ben de size bu 508 sayfalık karışık, karmaşık, eğlenceli kitaptan güzel bir alıntı ile veda edeyim.
“Akhilleus aslında sıradan bir kasap köpeğiydi ama bekçi köpeği olarak hizmet ediyordu. Hizmetine girdiği efendisi eve bağlılığını güçlendirmek için onu zincirle bağlamıştı; sadece geceleri ortalıkta dolaşabiliyordu. Çekilmez tavırlarına karşın aramızdan birçokları ona çok acıyordu. Oysa kendisi özgürlüğünün kaybına pek de içerlemiyordu. Çünkü o boynundaki ağır zincirin kendisine şan ve şeref bahşettiğini sanacak kadar budalaydı.”
Bu karakter yapısı ne kadar tanıdık değil mi!
Kitapsız kalmayın… kedisiz de.
paylaşım için