Ölümünün 40’ıncı yılında Enver Gökçe üzerine hatırlatmalar

Toplumun içinden gelen, toplumun gerçekleriyle iç içe olan, insanlığın sorunlarını, acılarını aşması yolunda devrimci bir savaşımı bayrak edindi. Kavganın ve cesaretin simgesi oldu. Acılara göğüs germesini bildi, zulme ve zorbalığa boyun eğmedi.

CEM BAYINDIR

 

“Sen benimsin
Ciğerparem, sevdiğim
Gülden ağır
Söyleyemem sana!
Saçlarına
Kızıl güller takayım
Salın da gel,
Bir o yana
Bir bu yana!

 

Meğer
Müşkil işmiş hürriyet
Savunmayla yetmiyor
Bir başka sevda!
Telden
Demirden geçsen
Mapusu delsen
Ne fayda!

 

ENVER GÖKÇE KİMDİR

Bizim yöremizin insanı ve gurur kaynağı olan büyük ozan Enver Gökçe 1920’de Eğin’de (Kemaliye) doğdu. Çocukluğunda ailesi Ankara’ya göç edince, ilk, orta, liseyi ve ardından da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdiğinden, tüm okul yaşamı başkentte geçti. Yirmili yaşlarda yazmaya başladığı şiirleri ilk kez Yurt ve Dünya dergisinde yayımlandı. 1948 yılında Türkiye Gençlik Derneği’ne üye olduğu gerekçesiyle üç ay tutuklu kaldı. 1951’de bu kez Türkiye Komünist Partisi büyük tevkifatında (51 Tevkifatı) yeniden tutuklandı. Bu dönem tam iki yıl boyunca Sansaryan Han’da hücrede tutularak acımasız işkencelere uğratıldı.

Kısa ömrünün yedi yılı hapiste, iki yılı sürgünde, tamamı eziyetlerle geçti. Hücrede kaldığı dönemde sağlığı bozuldu ve bir daha da düzelmedi. Bu dönem başta Yusuf ile Balaban Destanı olmak üzere ürettiği, basılacak aşamaya gelmiş çok değerli çalışmaları, çevirileri ve şiirleri yok edildi. Bir dönem de köyü olan Çit’e döndü, orada yaşamını sürdürmeye çalıştı, son günleri ise Ankara’da, Seyranbağları huzurevinde geçti. Ömrü boyunca uğradığı haksızlık ve baskıların sonucunda 19 Kasım 1981 günü 61 yaşında sağlık sorunlarıyla boğuşarak öldü.

Ya­şa­dık­la­rın­dan ve çek­ti­rilen acı­lar­dan do­la­yı sus­kun­ ve sessiz bir kişiliği olan Enver Gökçe az konuşsa da yeri geldiğinde taşı gediğine koymayı bilirdi. Ağırbaşlıdır ancak nüktedanlığını hep sürdürmüş, inandıklarından ödün ver­memiştir. Yakın dostu Arif Damar’ın anlatımıyla Gökçe “top­raktan öğ­re­nip kitaplı bi­len­dir”.

ÖĞRETMENLERİ VE DOSTLUKLARI

Enver Gökçe gençliğinde, Enver Beh­nan Şa­pol­yo, Per­tev Naili Bo­ra­tav, Be­hi­ce Boran, Ni­ya­zi Ber­kes ve Me­di­ha Ber­kes’ten etkilendi; Âşık Ali İzzet, Âşık Vey­sel, Âşık Talibi, Âşık Hacı Habib Ka­ra­as­lan, Meh­med Kemal, Ahmed Arif, Arif Damar, Yusuf Atıl­gan, Cey­hun Atuf Kansu, Yaşar Kemal, İlhan Baş­göz, Ömer Faruk Top­rak, Ve­ci­hi Timuroğlu, Şevki Akşit, Suat Taşer, Fik­ret Otyam, İhsan Ha­sır­cı, Bilâl Şen, Ni­ya­zi Akıncı­oğ­lu, Fethi Giray, İhsan Atar ile de dost­lukları oldu.

SANATI

Kendine özgü bir dili ve şiir yapısı olan Enver Gökçe toplumcu gerçekçi bir yol izlemiş, özgünlüğünü ömrü boyunca sürdürmüştür. Şiirlerinde Türkçeyi, Elâzığ, Kemaliye, Ağın, Keban yerel ağızlarını ve halk dilini, halk türkülerini kullanmakta olağanüstü bir başarı göstermiş, kendinden sonraki birçok ozana, belki de; yakın arkadaşı Ahmed Arif’e bile örnek olmuştur. Özellikle şiirde sesi en iyi kullanan Türk ozanlarındandır. Ayrıca, üniversite bitirme tezi olarak hazırladığı, “Eğin Türküleri” araştırması bugün bile kaynak gösterilen değerli ve öncü bir çalışmadır.

Yukarıda da belirttiğim gibi ilk şiiri “Köy­lü­le­rim” 1943 yı­lın­da “Yurt ve Dünya” der­gi­sin­de çıktıktan sonra Ülkü, Ant, Söz, Yer­yü­zü gibi der­gi­le­r­de­ (1945-1951) çe­vi­ri, şiir ve yazı çalışma­la­rı yayımlandı. Pablo Ne­ru­da’dan yap­tı­ğı çe­vi­ri­ler­de kullandığı dil ve arı Türkçe ile dikkat çekti. Gesino­viç, Pa­no­va, Ömer Hay­yam’dan da çeviriler yaptı. Şiir ve ya­zı­la­rın­da Mus­ta­fa Gökçe, Meh­met Avaz, Aydın Ta­ta­roğ­lu gibi takma ad­la­r kul­la­ndı.

HAKKINDA DÜŞÜNCELER

Gökçe, toplumun içinden gelen, toplumun gerçekleriyle iç içe olan, insanlığın sorunlarını, acılarını aşması yolunda devrimci bir savaşımı bayrak edinmiş, kavganın ve cesaretin simgesi olmuş, çektirilen acılara göğüs germesini bilmiş, zulme ve zorbalığa boyun eğmemiştir. Nihat Behram’ın dediği gibi, yalnızca bizde değil tüm dünyada ve yalnızca bugün değil tarih boyunca, insanlığın en değerli kültür ve sanat mirası, yaşadığı çağda ve toplumda, toplumcu ve devrimci kimlikli sanatçıların ürünleridir. Enver Gökçe bunlardan biridir.

Onunla aynı davada yargılanıp ceza alan Orhan Suda ise Gökçe hakkında şöyle der: “Enver Gökçe, harabelerde açan çiçeklerden güller devşiren bir devrimcidir… Ne çıkış noktasında ne de sonraları popülist şiirin kıyısından bile geçmemiştir… Kendi başından geçenleri, mızmız bir sesle, kendi kendine anlatan, sigaralı, rakılı, bol sıkıntılı ya da popülizmin batağına saplanmış sözde devrimci şiirler onun kitabında yer almaz… O, bir mihenk taşıdır şiirimizde…”

Ürettiği şiirlerde, çok sevdiği köylülerini, memleketini, işçileri, öğrencileri, kadınları, Anadolu insanını, türküleriyle, deyimleriyle, şarkıları, türküleriyle aktarmış, bireysel, öznel şiirden kaçınmıştır.

“Sana düşman oldum
939 harbi
Beni dostlarımdan ettin,
Beni mahzun ettin
Sefil ettin
Şair ettin!
Sana bin teşekkür
Büyük ızdırap
Bana sevmeyi
Bana hakikati
Bana insanları öğrettin.”

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde okuyan Gökçe ve arkadaşları, Ankara’da ilerici bir gençlik birliği kurmuşlardı. Bu arkadaşları arasında Ahmed Arif, Arif Barikat (Damar), Hayati Tözön, Nuran Ertan, Melahat Türksal, Sıdıka Umut (Su), Asım Akşar, Şevki Akşit bulunuyordu. Bu gençlerin hocaları arasındaysa Niyazi Berkes, Mediha Berkes, Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Muzaffer Şerif Başoğlu gibi önemli akademisyenler bulunuyordu.

“Dağda
Dağ
Yüzü
Yok?
Ekinlerde
Ekin
Demir
Değnek
Demir
Çarık
Gezersin
Kimbilir
Yürekteki
Sevdayı?
Hay
Kardaş
Görklü
Kardaş
Kurt
Ne
Bilsin
Akar
Su
Ne
Bilsin
İnce
Belli
Karınca
Ne
Bilsin
Bu
Hayat
Bu
Zulüm
Toprağının
Kararmış
Zühresi
Ay’ı
Bentleri
Yıkar
Su
Kısrağa
Aşar
Aygır
At
Yaşamak
Değişir
Yaşamak
Ölümden
Üstün
Sadece
Unutma
Sen
Şu
Bitmeyen
Kavgayı”

İŞKENCELERLE GEÇMİŞ BİR YAŞAM

1951-58 arasındaki yedi yıllık hapishane, işkence dönemi Enver Gökçe’nin yazdıklarının çoğu yitti, bu büyük ozan da uzun bir zaman eskisi gibi yazmadı, üretmedi. Kimi dostlarınca “51 Tevkifatı” sorumlusu olduğu yönünde haksız suçlamalara uğradı. Son yıllarında, Yeni Adım­lar, Ya­rı­na Doğru, Doğ­rul­tu, Sanat Emeği ve Tür­ki­ye Ya­zı­la­rı gibi dergiler­de yeniden yazı ve şiirleri göründü.

Hücrelerde, işkencelerde, hapislerde, sürgünlerde geçen günler, tüm yaşamını zehreden, onu mesleğinden, işinden, ekmeğinden, sanatçı kimliğinden, üretmekten edenler, kendilerine “vatansever” dediler, Enver Gökçe ve onun gibi büyük sanatçılara ise vatan hainliğini uygun gördüler.

Sevim Belli’nin (Tarı) onu suçlayıcı ifadeler de içeren yazdıklarından anladığımıza göre, ona yapılan işkencelerde, en acımasız ve aşağılatıcı yöntemlerle inançlarını, düşüncelerini yadsıtmaya, inkâra zorlayıp, dostlarını, yakınlarını, sevdiklerini, tüm kutsal bildiği değerleri aşağılayan ve dostlarını zan altında bırakacak ifadeler imzalatmaya çalışan, insanlığı ayaklara altına alanlar, böyle bitirilen bir yaşamdan dolayı mutludurlar, belki de başları göğe ermiş, kendince kahraman olmuşlardır….

“Yan binmişsin eşeğe
Kasketi de yıkmışsın afili
Kaşın üstüne.
Bir günün beyliği beylik
Aldırma sat anasını;
Olmasa da olur
Mükeyyifat”tan sayılır
Gaz, tuz ve şeker.
Hadi sür
Paçanın kokusunu aldı seninkiler!
Küçük Yılmaz bekler şehir ekmeği
He oğul, he!
Senin de şanın var
Hadi şöyle gir de köyden içeri
Ayaklarını sallaya sallaya,
Bozkulağı anırta anırta
Ko desinler Şahmaran’ın bağı var!”

BİTMEK BİLMEYEN TARTIŞMA   

Enver Gökçe’nin adının geçtiği her yazıda mutlaka değinilen bir ad da yakın dostu Ahmed Arif olmuştur. Gökçe hakkında çok yetkin yazıları olan Mecit Ünal, Ahmed Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiirindeki “Saçlarına kan gülleri takayım / Bir o yana / Bir bu yana” dizeleri ile Enver Gökçe’nin “Ne Fayda” şiirindeki “Saçlarına / Kızıl güller takayım / Salın da gel, / Bir o yana / Bir bu yana” dizelerindeki benzerliğin şiirle ilgilenen kimselerin yakından bildikleri bir konu olduğunu, ne var ki, konunun burada ve bu kadarla da kalmadığını, yarım yüzyıllık bir tartışma haline geldiğini, Ahmed Arif şiiri ele alındığında Enver Gökçe’nin, Enver Gökçe şiiri ele alındığında ise Ahmed Arif’in anılmadan geçilmediğini anımsatır. Ünal’ın dediği gibi iddialar ve tanık anlatımları ne olursa olsun, iki şairin şiiri de bütün bu tartışmaların üstünde ve ötesindedir. Her iki şairin şiirini değerlendirme ölçütleri de yine bu şiirlerin kendi içlerinde bulunmaktadır.

“Bugün görüş günümüz
Dost kardeş bir arada
Telden tele
Mendil salla el salla
Merhaba!
İzin olsun hapishane içinde
Seni
Senden sormalara doyamam
Yarım döner cıgaramın ateşi
Gitme dayanamam”.

SON SÖZLER

Memleketi Kemaliye’nin Çit köyünde küçük bir müze açılan Enver GÖKÇE bundan 40 yıl önce 19 Kasım 1981’de Ankara’da bir huzurevinde öldü. Halk dilini, Türkçenin özünü, türküleri, ağıtları, deyimleri, sözcükleri şiirine olağanüstü yansıtmış ve öncü olmuş, namuslu, onurlu kimliğini, kişiliğini korumuş, yaşatılan acılara ve büyük yalnızlığına karşın şiirindeki çizgisini sürdürmüş, di­ze­le­ri­ni ku­rarken, im­ge­le­ri kul­la­nır­ken hep çağdaş şiir bilinciyle, Türkçenin önemini bilerek hareket etmiş; o “ber­ces­te mıs­raı” kısa yaşamında da sanatında da bize hissettirerek ürettiklerinin dünya durdukça var olacağını kanıtlamıştır. Sözlerimi onun dizeleriyle bitiriyor büyük ozan Enver Gökçe’yi saygı ve rahmetle anıyorum.

“OY BENİ

I.
Türkiye yaşanmaz oldu!
Her gün bir başka zehir.
Görmedik,
Bir bahçe, bir çiçek, bir şehir,
Görmedik bir gülen,
Hasılı bir ferah, bir rahat:
Uğruna çekilen,
Derttir, mihnettir
Senden yana olduğumuz sebeptir
Kollektif hayat!

 

II.
Türkiye yaşanmaz oldu!
Gel gör halimiz yaman!
Haramiler, bezirganlar elinden
Aman, el aman!
Kesilmiş mümkünüm, çarem
Vay ne hal olmuş vatan!
Güzel yarim İstanbul’dan ne haber?
Dil-Tarih’ten, Emekçi’den, Sendika’dan?
Şiddetin sabahı yakındır
Dayan dizlerim dayan”.

 

 


KAYNAKÇA:

PAYLAŞMAK İÇİN