Oğlak ile Anakonda

Sahaya bir oğlak bırakılırmış önce. Sonra da bir anakonda salıverilirmiş oğlağın üstüne. Bir çırpıda yutarmış anakonda oğlağı. Yılanın; uzun, kıvrımlı ve pullu vücudunda oğlağı sindirime göndermesi seyredenlere tanımsız hazlar verirmiş. Ama…

 

HAYRETTİN GEÇKİN

 

Karakışta yola çıkılır mı dedim.“Gitmeliyim” dedin. Sesin haziran kokuyordu. Nefesin, ellerin…

Gözlerinin içinde dağlar, denizler gülümsüyordu. Uzaklar, çok uzaklar…

Özlemez misin buraları dedim.

“Buraları da yanımda götürüyorum. İyi insanların sıcaklığını, dostluğunu yanımda… Hatta çocukluğumu da alıp… Oralarda  güzel duygular büyüteceğim kalbimin iki yakasında” dedin.

Yüzünün kovuklarında yeşermeye yüz tutmuş umut tomurcuklarını görmemi istedin o karakış akşamında. Gördüm.

Yalnızlığını da götürüyordun… Elinde çantan. Bir yolcuya yakışacak ne varsa o haldeydin.

Acılarını en dibine bastırmıştın kalbinin. Kuşkularını, korkularını… Bir eşkıyanın tetik haliydi halin…

Gece yarısı şafağa kavuşurken kucaklaştık. Sonra bir ırmak gibi kayboldun gözden.

Yolun uzundu, yolun suyunkinden uzundu…

“Unutma anlattığım öyküyü” dedin hoşça kal yerine.  Son kez görüşüyormuşçasına söyledin. Sürgüne gidermişçesine. Gurbeti yurt edinecekmişçesine… Bir daha görüşemeyebiliriz derecesine.

Senin yalnızlığınla benim yalnızlığımı aldım karşıma ve anlattım bana anlattığın o öyküyü arkandan. Arkandan su serpercesine anlattım. Öykü büyüdükçe büyüdü. Yayıldıkça yayıldı içimde… Duyarlıklarımı bir sarmaşık gibi kuşattı.

Bak unutmamışım işte: Mezarının başındayım ve harfi harfine anlatıyorum sana:

“Bir ülkede her yıl bir karnaval düzenlenirmiş. Bir stadyumda gerçekleşirmiş bu karnaval. Halk günler önceden hazırlanırmış karnavala. Herkes yerini aldıktan sonra başlarmış şenlik; alkışlar, çığlıklar ve ıslıklar eşliğinde.

Sahaya bir oğlak bırakılırmış önce. Sonra da bir anakonda salıverilirmiş oğlağın üstüne. Bir çırpıda yutarmış anakonda oğlağı. Yılanın; uzun, kıvrımlı ve pullu vücudunda oğlağı sindirime göndermesi seyredenlere tanımsız hazlar verirmiş…

Alkışlayan alkışlayana, çığlık atan çığlık atana, ıslık çalan ıslık çalana… Bu epey sürermiş böyle.

Yine bir karnaval sırasında sahaya bir oğlak bırakılmış. Halk galeyan içinde, bir an önce onu bir çırpıda yutacak anakondayı bekliyor. Alkışlar, çığlıklar…

Derken salmışlar anakondayı oğlağın üstüne. Başlamış gösteri.

Anakonda için kolay ve zevkli lokma kuşkusuz. Deneyimli de bu konuda anakonda. Bir çırpıda yutacak oğlağı ve kıvrımlı vücudunda sindirime gönderirken ortaya çıkan görüntü büyüleyecek herkesi. Zevkten dört köşe olacak izleyenler.

Aman! Hiç olmayacak şey: Anakondanın oğlağa saldırmasıyla oğlağın anakondaya kafa darbesi aynı anda oluyor.

İzleyenler şaşkın. Saha görevlileri şaşkın. Herkes şaşkın. Anakonda da…

Herkes hep bir ağızdan, “hadi bitir işini, yut onu yut! Haddini bildir ona…”

Alkışlar ve çığlıklar da eşlik etmiş bu sözlere. Anakondanın başına daha önce böyle bir şey hiç gelmemiş. Biraz şaşkın ama daha kararlı bir hamleyle yüklenmiş avının üzerine bu kez.

Alkışlar, alkışlar, alkışlar…

Alkışlar, çığlıklar anakondanın lehine kuşkusuz. Aslına bakarsanız oğlağın hiçbir şansı yok yılan karşısında. En küçük sağ kalma şansı yok. Her şey aleyhine…

Evet! Kararlı hamlesiyle yüklenmiş bir kez daha anakonda. Kararı karar oğlağın, bir kafa darbesi daha. Yılan şaşkın, izleyenler şaşkın.

Ve bu arada birkaç alkış sesi yükselmiş oğlağın lehine.

Şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışan kalabalık hararetli biçimde “hadi haddini bildir ona, yut onu yut!” Anakonda da az da olsa bir güven kaybı.

Bir kez daha saldırı, bir kez daha karşı koyuş dereken sürmüş epeyce.

Oğlak için de anakonda için de zor dakikalar.

Yavaş yavaş oğlak için yükselmeye başlamış alkışlar. Bir süre sonra anakonda lehine yapılan alkışları geride bırakmış oğlağın lehine gelişen alkışlar. Çığlıklar, “bravo” sesleri… Ve ardından da gösteriyi sonlandırma talepleri sıkıştırmaya başlamış görevlileri.

İnanılacak gibi değil. Saha görevlilerine oğlağın anakondanın önünden alınması anonsu yapılmış.

Sonlanmış eğlence.

O yılın ulusal kahramanı ilan edilmiş oğlak. Madalya bile verilmiş hatta.”

Gördün mü, eksiksiz anlattım işte!

Umarım sen de benim sana anlattığım öyküyü  anlatmak istiyorsun şimdi. Sen de harfi harfine…

Hani dev ayak değiştirirken her defasında yüzlerce karıncanın ezilmesine neden oluyormuş ya. Karıncalar birleşip devin bedenini sarmakta bulmuşlar çareyi. Canından bezdirmişler devi.

Birkaç gün sonra Türkiye’ye döneceğim. Senin gibi güzel okuyamasam da Vedat Türkali’nin “Haramilerin saltanatını yıkacağız/bekle bizi İstanbul” dizelerini bir dua gibi okumaya çalışacağım, uçağımız İstanbul’a doğru inişe geçtiğinde.

Şimdi mezarındaki çiçeklere su vermeliyim.

PAYLAŞMAK İÇİN