Odatv Enver Gökçe’yi nasıl çarpıttı?

Âşık Veysel’i keşfeden, tüm Türkiye’ye tanıtan şimdi adı anılmayan Ahmet Kutsi Tecer, hayatını yazan kişi ise sağından soluna, devletinden siviline vebalıymışçasına uzak durulan Enver Gökçe’ydi. Enver Gökçe’ye yapılan haksızlıklar sürüp giderken şimdi bunlara bir de hayatı hakkında uydurulan ve kopyala-yapıştır çoğaltılan yalan yanlış hikayeler eklendi.

ALİ EKBER ATAŞ

Anadolu coğrafyasının sözlü geleneğinde destanlar, masallar, türküler, halk şiiri, tekerlemeler kadar, yaşantısında bir başka önemli başvuru kaynağımız da “deyimler”dir. Hemen tüm hayatını toprağıyla bütünlüklü yaşayan halkımız, yaşamından deneyimlediği kişiler, gruplar halklarla ilgili özel ya da genel, olumlu ya da olumsuz olsun kimi olaylar, durumları açıklayıcı deyimlere, atasözlere başvurur. Biz de, kendini yenileyerek çağımıza taşıyan bu geleneğimizden yararlanıp, akıllara ziyan yazım(ız)a konu olan, “emek sömürüsü” bir haksızlığı ve Enver Gökçe hakkında, “okumuş cehalet” örneği bir “yalanı” yayanların “ipliklerini pazara çıkarmak” zorunluluğu doğdu.

Uzun yıllardır Enver Gökçe konusunda karınca kararınca araştırmalar yapan biriyim. Aralık 2020 yılında da bu araştırmalarımı, “kolektif ve dayanışmacı bilincin, imecenin” bir ürünü hazırladığım, “Doğumunun 100 Yılında Enver Gökçe” armağan kitabının ardından bir başla çalışmanın haberi geldi bana. 1 Haziran’da elime geçen bu çalışmada Enver Gökçe’nin özel yaşamına, siyasal mücadele sürecine ve şairliği ile şiirleri üstüne çok ilginç bilgiler içeren bir belgesel çalışmaydı bu. 1999 yılında, Enver Gökçe’nin dava arkadaşlarıyla birlikte, belgeselde konuşmaları olan şair yazar ustalarımıza ve dostlarımıza gelirsek, belgeseldeki sıralamaya göre şu adlar var:

Ahmet Oktay, Nejdet Korkmaz, Ayten Şinik, İhsan Atar, Metin Demnirtaş, Muzaffer İlhan Erdost, Nevval Sevindi, Fikret Otyam, Kemal Özer, Şükran Kurdakul, İhsan Hasırcı (Yelfe İhsan), Ahmet Telli, Mehmet Çetin, Sadık Gürbüz, Mehmet Özer, Remzi İnanç, Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Arif Damar,  Şaban Ormanlar, Zeynep Nefes, Abdullah Nefes, Sevim Belli, Mihri Belli, İlhan Başgöz, Hilmi Artan…

Ahmet Kutsi Tecer, o yıllarda.

Bu 27 kişi ile ayrı ayrı görüşülerek yapılan söyleşilerden oluşan bir belgesel çalışmaydı bu. Hazirandan şu an kadar belgeselin ham görüntüleri üstünde çalışıyorum. Ne yazık ki, ülkemizde yaşanan büyük ekonomik kriz nedeniyle, bu çalışmayı görünür kılacak bir kitabın basım aşamasını ertelemek zorunda kaldık. Bu ayrı mesele.

Asıl meseleye gelirsek bu iki konuyla ilgili yazı yazmam kaçınılmaz oldu. Belgesel bu çalışma için yazdığım “Enver İzinde” giriş yazısından bir alıntıyla “Ahmet Kutsi Tecer ile Enver Gökçe’nin Âşık Veysel hakkındaki ortak çalışmalarına ilişkin.

 “ENVER’İN İZİNDE”

Belgesel bu kitap, yıllardır hakları yenilen iki büyük şairimizle ilgili unutulan bir geçeği güncelleyerek ve gündemine aldığı iki önemli konu hakkında, dersler çıkarılması gereken bir yapıt olarak tarihe notunu düşmüştür. Bunun altını gururla çizmek isterim. Kendim için dersler konusuna gelirsek:

Birincisi, Ahmet Kutsu Tecer ile Enver Gökçe’nin, Âşık Veysel’in “Âşık Veysel” olması konusundaki çabalarıdır.

İkincisi, 23 yıl önce (1998),  27 kişiyle bire bir görüşülerek, değişik mekânlarda çekilmiş 15 saatlik görüntülü videobant çözümleriyle ilgilidir (Bunu da kitaptan okuyacaksınız).

Bu konuda her iki şairimizin hakları, 2022 yılında yayımlanacak belgesel kitap elinize geçene kadar teslim edilmemiştir hâlâ. Hâlâ Âşık Veysel ile ilgili yapılan etkinliklerde bu iki şairimizden söz edilmez, nedense. Öyle ki, Veysel için yapılan her “yıldönümü anması, doğum günleri, sanat yılı” konularını içeren büyük ya da küçük çaplı etkinliklerin hiçbirinde iki şairimiz de anılmazlar.

Ahmet Kutsi Tecer ile Enver Gökçe’nin, duyarsız kalınan hakları konusunda tarihe ilk notu Mehmet Ergün düşmüştür. [1] Ama anlayana! Daha önce Mehmet Ergün’ün düştüğü önemli notu bir kez daha anımsatma bağlamında bu notu düşme şansını yakalamış olmanın sevincini duyduğumun altını kalınca çizmek isterim.

Veysel’in tanınıp bilinmesinde oysa Ahmet Kutsi Tecer ile Enver Gökçe’nin üstlendikleri sorumluk ortada. Her iki şairimizin bu konudaki olgusal çabaları ve çalışmalarını hiçbir gerçek değiştiremeyeceği gibi görmezlikten gelinmeleriyse bir cehalet örneğidir, bakıp da görmeyenler için…

ÂŞIK VEYSEL TARİHİNE BİR DÜZELTME NOTU

Her iki konu hakkında diyeceklerime gelince:

Enver’in İzinde başlıklı bu inceleme yazımın yüklemiydi aslında, Âşık Veysel konusu. Daha önce Mehmet Ergün’ün ağabeyin anımsattığında haberliydim. Ama anlaşılan o ki ve yapılanlara bakınca, ilgili kurum ya da kişiler görmezden gelmeye devam etmişler. Âşık Veysel ile ilgili bunca yıl yapıla gelen anma törenlerini düzenleyenlerin, bütün yazılı anımsatmalara karşın hâlâ bu konu hakkında bir duyarlık göstermemeleri tam bir vefasızlıktır. Mehmet Ergün ağabey ile başlayan ve kitabımız nedeniyle de ikinci kez anımsatılacak bu konunun unutup gidilmesini istemediğimden, “yüklem”i başa alıp okuyucunun dikkatine yeniden sunmakla daha anlamlı bir görevi yerine getirmiş olacağımı düşündüm. Tarihe bir önemli uyarı notu da Mehmet Ergün’ün ardından, benden düşülmüş olsun istedim Gökçe adına. Çünkü komünist mücadelenin devrimci onurudur Enver Gökçe. 61 yıllık yaşamının 41 yılını davasına, insanlığın ve halkının özgürlüğü için adamış ödünsüz bir devrimcidir.  Enver Gökçe’nin hepimizden alacaklı gittiğini de hatırlatmadan geçmek istemedim: 

Türkiye’de, Âşık Veysel’i ilk olarak keşfeden, bilinip tanınır yapan Ahmet Kutsi Tecer’dir. Onun hayatını yazan ilk kişi de Enver Gökçe’dir.

Bu asla U-NU-TUL-MA-SIN!…

ÂŞIKLAR BAYRAMI VE ÂŞIKLAR ŞÖLENİ

Onaltıncı yüzyıldan beri yapıla gelmiştir. Ulaşabildiğim bilgilerden, bu ve benzeri şölenlerin ilk örneklerinin 19. yüzyıla tarihlendiğini öğreniyorum. Bu toplantıları düzenleyenler arasında Ziya PaşaAhmet Kutsi Tecerve Feyzi Halıcı adları dikkat çeker. Ancak, âşıklar bayramının sürekli yapılması ve geleneksel bir hale dönüştürülmesi Cumhuriyet’ten sonra başlamıştır. İşte bu geleneğin başlatıcısı da Ahmet Kutsi Tecer’dir.

Aşık Veysel’den derlenen Deyişler kitabı. Önsöz Ahmet Kutsi Tecer’in, sonsöz de Âşık Veysel’in Hayatı’nı anlattığı yazısıyla Enver Gökçe’nin.

1931’de Sivas Halk Şairlerini Koruma Derneği kurucu üyeliği yapan Ahmet Kutsi Tecer, 1932 yılında Sivas Lisesi’nde edebiyat öğretmenidir. Öncülüğünü yaptığı I. Sivas Halk Şairleri Bayramı’nı düzenler. Bayrama, 14 âşık davet edilir, bunlardan birisi de Âşık Veysel‘dir. Tanınıp bilinmesinde Ahmet Kutsi Tecer çok büyük rol oynar.[2] 

Enver Gökçe’nin, 1943’te çalışmaya başladığı Ülkü’de derginin başında olanlardan biri de Ahmet Kutsi Tecer’dir. 1944 yılında “Âşık Veysel, Deyişler” kitabını Enver Gökçe ile birlikte hazırlar. Deyişler kitabının üstünde, ne Ahmet Kutsi Tecer’in ne de Enver Gökçe’nin adları yazılıdır. Yalnızca Âşık Veysel’in adı konulmuştur kitabın kapağına.

Önsöz Ahmet Kutsi Tecer’in, sonsöz de Âşık Veysel’in Hayatı’nı anlattığı yazısıyla Enver Gökçe’nindir.[3]

Âşık Veysel’in yaşayıp 78 yıl ömür sürdüğü ve 1944 yılından, öldüğü 21 Mart 1973 yılına kadar geçen 29 yılda, Enver Gökçe’nin adının esamesi okunmaz nedense (?). Akıllarına getirmezler bir türlü. Tarih yoksunluğu bu olsa gerek. Buharlaştırılır adeta. 21 Mart 1973’ten, bu kitabın …… yayımlanacağı (?) tarihine kadar geçen 48 yılda ise Enver Gökçe’ye, devletin ceberrutlukları, işsiz bırakmaları, sürekli takipleri, sürgünleri yetmezmiş gibi belli çevrelerin ve TKP’nin nedense görmezden gelmesi (Ta ki 20 Kasım 2021 tarihine kadar) [4] ve şimdiye kadar bu küskünlüğü bitirip bugüne değin barışmamaları, kayıp bir zaman ve büyük bir vefasızlıktır…

ARTIK YETER! AHMET KUTSİ TECER İLE ENVER GÖKÇE’YE YAPILAN HAKSIZLIĞA SON!

Bu vefasızlık, 951 TKP Tevkifatı ardından cezaevi sürecinde başlayan gruplaşmalar, karşılıklı suçlamalar, cezalar çekildiksen sonra da devam eder. Vefasızlığın en büyüğü Ahmed Arif’ten gelir. Yalçın Küçük daha da ilerilere giderek “hadsiz” ve haksız, asılsız suçlamalarıyla ateşe elinde benzinle koşanların başında gelir. Yıllardır, yazar örgütleri, dönüp de Enver Gökçe’ye bakmazlar. 20. ölüm yıldönümünde (19 Kasım 2001) girişimlerim sonucu TYS Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde, aralarında İhsan Atar, Aydın Hatipoğlu, Eray Canberk, TYS’den Bedreddin Aykın ve benim de olduğum bir etkinlik düzenlendi. Yine ısrarlı çabalarımla Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde de yine Enver Gökçe ile ilgili bir başka etkinliği düzenledik. Öyle sanıyorum ki Âşık Veysel’in torunlarının da, Enver Gökçe ile dedelerin arasında böyle bir bağın olduğundan haberleri de yok. Dedeleri Âşık Veysel adını Türk edebiyatına kazandıran, halk edebiyatı da dâhil bilinmesinde büyük rolleri olan Ahmet Kurtsi Tecer ile Enver Gökçe olduğunu biliyorlar mıydı, bundan da emin değilim.

Nedense görmezden gelirler, bu körlük niye?

30 yılın körlüğüne son veren, Yücel Yayınları’nın yayımladığı “Dost Dost İlle Kavga”nın önsözünü o zamanlar 17 yaşında olan genç eleştirmen Mehmet Ergün yazmıştı.

Âşık Veysel adına yazıp çizenleri, Veysel için TV programları hazırlayıp sunanları, TV ekranlarında boy boy görüntü verenlerin suskunlukları, belgeselcilerin bu yüksek duyarlıkları (!) ve ekranları tapulayanları saymıyorum…

Enver Gökçe’ye karşı bu tutumların nedenleri, görmezden meleri anlaşılır gibi değil. Vebaya yakalanmışçasına uzak durdular hep. Ta ki, Yücel Yayınları tarafından basılan ve önsözünü daha 17 yaşındaki bir genç, Mehmet Ergün’ün yazdığı, Dost Dost İlle Kavga ve Rubailer kitabına kadar, 30 yıl görmezden gelirler. Adını her duyduklarında sessizlik yemini içmişler adeta. Ve onlar; görmedim, duymadım, bilmiyorum tiyatrosunu oynamaya devam ediyorlar hâlâ. Acı ama gerçek bu!..

Mehmet Ergün, Enver Gökçe konusunda ortaya koyduğu emek ve bilinç ürünü çalışmalarıyla edebiyat tarihimiz açısından örnek olmakla kalmayıp, Mehmet Ergün, Enver Gökçe’nin masal çevirileri[5] başlıklı yazısında Orhan Şaik Gökyay’ı betimlediği bölümde geçen tümcesinin diliçi çevirisini yapıp kendisi için yineleyip, bu bahsi şimdilik, bu kadarıyla kapatalım:

Mehmet Ergün, zor beğenir. Kendi sözüyle dersem “külyutmaz” bir Enver Gökçe uzmanıdır.  Enver Gökçe konusunda, paldır küldür “Destursuz bağa girenler”i (ki kendimi kastediyorum tabii ki burada) kalemini kaptığı gibi önüne katıp kovalayacak kadar yazdıklarından emin, çok değerli bir yazı ustası büyüğüm. Dahası Türkiye’de Enver Gökçe konusunda, yazılı kaynaklardan sonra başvurulacak tek doğru kaynak kişidir. Onun bu gerçekçi ve iğneleyici dili, doğruluk ve gerçeklik adına taviz vermediği, yapılan yanlışları belgeleriyle ve doğru dayanaklarıyla ortaya koyduğu için de şimşekleri üzerine çeken bir paratoner. Gözüpek bir yazın ustasıdır, ustamdır. Var olsun…

Âşık Veysel adına, kim, nerede, ne yapıyorlar, Ahmet Kutsi Tecer ile Enver Gökçe’yi bundan önce anmayanlar başta olmak üzere, bundan sonrasında da aynı duyarsızlığı, vefasızlığı gösterecek olanları da şimdiden KI-NI-YO-RUM!.

AKILLARA ZİYAN CEHALET ÖRNEĞİ BİR YAZI

İkinci konuya gelirsek, akıllara ziyan bir yazıya, ağlasak mı, gülsek mi, öfke mi duysak karar veremedim, siz okuyuculara bırakıyorum bu konuyu.

“Çok şükür çok şükür” bunu da okuduk ya Enver Gökçe hakkında, ölsek de gam yemeyiz (!) artık…

Aşağıdaki yazı, OdaTV’de 13 Aralık 2007 günü yayımlanmış (odatv4.com/13.12.2007) Noktası virgülüne dokunmadan aktardığım yazıyı okuduğunuzda küçük dilinizi yutturacak “okumuş cehaletin” bir örneğiyle daha karşı karşıya kalacaksınız. Artık gına geldi bu ve benzeri okumuş cehaletlerin yalan yanlış ve kirlilik taşıyan yazılarıyla karşılaşmaktan, bunu yaymaya göz yumanların bu aymazlıklarına. Benim aşağıya alıntıladığım yazıdan haberim, Enver Gökçe üzerine yazılan son yazıları araştırırken, (internette) karşıma çıkan Abdülkadir Elçioğlu’nun “Bu çizimde yazarı tanıyamadım” başlıklı yazısıyla karşılaşınca öğrendim. Daha da ilginci, Abdülkadir Elçioğlu kaynak gösterdiği bu yazının doğru olup olmadığını araştırma zahmetine de girmemiş. Bunu da geçtim ya B. Sadık Albayrak’ın bu yanlışı edebiyat tarihine geçiren hatasını nereye koyacağız?

Enver Gökçe konusunda oldukça bilgili B. Sadık Albayrak’ın, bu yazıda geçen iddiaları araştırmadan doğrudan, “YENİ GELEN” dergisinde yayımlaması ise daha büyük bir hata. Neresinden bakarsanız bakın, bu cehaletin (OdaTV’de yer alan yazı),  çoğaltılmasına ve kalıcılaşmasına imza koyan Abdülkadir Elçioğlu ile B. Sadık Albayrak, çoğalttıkları bu cehalet ürünü yazıyla Enver Gökçe tarihine leke düşürmüşlerdir.

Her iki dostumuzdan şunu bekliyorum:

Abdülkadir Elçioğlu’nun hiç araştırmadan, yalan yanlış bir bilgiyi yazısında kaynak göstermekle Enver Gökçe hakkında büyük bir hataya düşmüştür. Kendisinin, gecikmeli de olsa, ilgili yazısını güncelleyip aynı dergide yayımlaması gerekmez mi?

B. Sadık Albayrak’ın da yine bu yanlışı gözden kaçırdığı için onun da yazılı bir özür dilemesi, istemeden de olsa, hem Enver Gökçe’nin hem de edebiyat tarihine düştüğü bu lekeyi kaldırması geremiyor mu? Bu hatalarını düzeltmeleri için Enver Gökçe’den özür dileyen yeni bir yazı yazmalarını, bir Enver Gökçe araştırmacısı olarak bekliyorum.

ÖYLE BİR YANLIŞ Kİ ADAMI TEFE KORLAR

Abdülkadir Elçioğlu’na da B. Sadık Albayrak’a da ulaştım. Böyle bir hatanın tarafınızdan yapılmış olmasını Enver Gökçe’ye karşı yapılan bir haksızlık olduğunu da söyledim. OdaTV’de karşılaştığım ve yazısında aşağıya alıntıladığım bölümüyle ilgili bilgi yanlışını geçtim. kendisiyle yaptığım telefon görüşmesinde, yazıda geçen akıllara ziyan bilgiye nerden ulaştığını sorduğumda da kaynağının OdaTV olduğunu söylemişti. YENİ GELEN’de yayımladığı yazısındaki bilgi yanlışının yer aldığı bölüm şöyle:

“(…)

Mapusluk, sürgünler ve işsiz bırakılma Enver Gökçe’nin hayatını kapladı. En sonunda evsiz de kalan şair 1981 yılında son nefesini huzurevinde verdi. Hücrede kaldığı günlerde yakalandığı hastalık yakasını bırakmamıştı. Ağır hastaydı, tedavi için yurtdışına çıkması gerekiyordu ama dönem 12 Eylül Faşizmi günleriydi ve toplumcu gerçekçi edebiyatın sınıf şairi böylece veda etti. 12 Eylül onu hapse atamadı ama yarattığı ‘karşı – devrim’ rüzgârında başkalaştırıp, unutturdu. (…). O dönemde şairimiz hapishanede uzun yıllar kalmış. Sağlığı da iyice bozulmuş. Tedavi için yurtdışına gitmiş. 

Hastalığı ilerlediği bir aşamada bir rivayete göre evde eşi ile tartışır. Eşi artık ona bakmaktan bıkmıştır. Uzun bir kavganın ardından Enver Gökçe’yi evden atar.

Artık istenmeyen bir adamdır o. Ve kalemi eline alır, yıllar sonra da Ahmet Kaya tarafından da bestelenecek olan o unutulmayan şiirini yazar.”

“Yok artık”, demeyin! Evet bunlar aynen gerçek diyorum da başka bir şey demiyorum…

Bu Aziz Nesinlik durumun, insanda öfkesini bala kestiren OdaTV’deki asıl yazıya gelirsek… tamamı aşağıda aynen aktarıyorum:

“AHMET KAYA’NIN ÜNLÜ ŞARKISININ BİLİNMEYEN HİKÂYESİ! Bu şarkı Kürtler için yazılmadı!

HASTİR LAN!

Ben gider oldum kardaşlar/Ve de kız kardaşlar,/Ben gider oldum,/Gayri Haram bana/Bu toprak damlar bu ağaçlar,/Bu taşlar bana./…/Apat dediğin şişirilmiş oto lastiği/Ve bir kaç tahtadan ibaret/Bir saldır./Suda yüzer./…/Oğul, uşak, bir de karım/Kurt bana/Hastir çeker /Kuş bana/Yılan bana/Hastir çeker/…/Çiyan bana/…/Lan kardaş/…/Bu nasıl yara/Kanar her yerimden./…/Döğülmüşüm/Söğülmüşüm/Kovulmuşum./Siktir çekilmişim yani/Kendi öz yurdumda./Bir meri keklik gibi/Çeker giderim.

Yukarıdaki dizeleri biz Ahmet Kaya’nın ünlü şarkısından tanıyoruz. Bu şarkının sözleri ise ünlü şair Enver Gökçe’ye ait. 1980 yılında bir edebiyat dergisinde yayımladığı bu şiirin gerçek öyküsü bambaşka.

Türkçe şiirde 1940 kuşağı ya da ‘Acılı Kuşak’ olarak anılan toplumcu şairlerin önde gelen temsilcilerinden biridir Enver Gökçe.

O dönemde şairimiz hapishanede uzun yıllar kalmış. Sağlığı da iyice bozulmuş. Tedavi için yurtdışına gitmiş.

Hastalığı ilerlediği bir aşamada bir rivayete göre evde eşi ile tartışır. Eşi artık ona bakmaktan bıkmıştır. Uzun bir kavganın ardından Enver Gökçe’yi evden atar.

Artık istenmeyen bir adamdır o. Ve kalemi eline alır, yıllar sonra da Ahmet Kaya tarafından da bestelenecek olan o unutulmayan şiirini yazar.

Daha sonra Enver Gökçe Ankara Seyran Bağları huzurevine yerleşir ve geriye acılı ve sürgün günlerinden bu şiir ve bu şarkı kalır.

odatv4.com/13.12.2007https://odatv4.com/ahmet-kayanin-unlu-sarkisinin


 

[1] Mehmet Ergün, T.K.P.’li Enver Gökçe ve ÂŞIK Veysel’in “Deyiş”leri, Berfin Bahar, Kasım 2016, sayı: 225.

[2] Ahmet Kutsi Tecer’e Armağan, Yayıma Hazırlayan Turgut Çeviker, VE Yayınevi, 1. Basım Eylül 2017.

[3] Mehmet Ergün, a.g.y. (Birinci dip not).

[4]  “Sınıf Şairi Enver Gökçe’yi Hayatımıza Çağırıyoruz”, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi. Konur Sokak Nmr: 51. Kızılay/Ankara.

[5] Mehmet Ergün, “Enver Gökçe’nin masal çevirileri”, Berfin Bahar,  Kasım 2018, sayı: 249, sayfa: 31-36.

PAYLAŞMAK İÇİN