N’olcek Şimdi?

İnsanoğlu, bin yıllardır mücadele etmeye, modern zamanlardaki adı çalışmak olan bir koşturmacaya kodlu. Ne diyor psikoloji? Boşluk travma sebebidir. Hani istatistikler emekli olunca yeni bir uğraş bulmayanların daha kısa yaşadığını gösteriyor ya, oradan pay biç

EMİNE SÜPÇİN

Yaprakları eflatun, tomurcukları sarı bir ağaçtan dökülmekte olan parlak mavi çiçekleri, yere düşmeden yakalamaya çalışıyordum. Rüyamda tabii. Üstelik yere düşürmemeye çalıştığım her bir çiçeğin temsil ettiği bir “sorun” vardı. “Aha yakaladım,” diyordum içimden. “Bu,  Sedat Peker ifşaları, tut ucundan. Şu, Kitap Kulübü planlaması, yetiş. Şuradan hazine boşalıyor, aman kaçmasın çek.” Derken çiçekler kayıp silahlara dönüşmesinler mi? Kalaşnikoflar, Browning’ler, Smith Wesson’lar… Uf!.. Bir baktım biri ağacı sallıyor: Sedat Peker.  “Oha! Arkadaş, n’oluyoruz,” derken kabusa dönüşen rüyadan uyandım.

Of! Düşen her bir nesneyi tutayım derken kollarım kopmuş meğer.

Gündelik hayatta zaten canım çıkıyor koşturmaktan, bari rüyalarımda telaş yaşamasaydım, dedim kendi kendime. Elbette beyin dediğin koala taklidi yapan ama hiç boş durmayan bir organ. Ve gündelik hayatta birikenleri sen uyur uyumaz ilgili yerlere depolamaya devam ediyor, anı biriktirecek haspam.

Elbette onun ilgili yerlerden anladığı ile (alt beyin, amigdala), senin ilgili yerlerden anladığın (üst beyin, korteks) bambaşka. Gün içinde uğraştığın, düşündüğün, dert ettiğin konuları ağaç dallarına salkım saçak çiçek diye dizmiş gerzek. Pih! 

Doğrulup yatağın kenarına oturdum. Ayaklarım ezberlediği şekilde terlikleri buldu. Ayaklarımın amigdalamdan daha akıllı olduğuna karar verdim. Korteks gülümsedi. (Kulağına gitmesin ama benim korteks de çok akıllı sayılmaz, çatlak azıcık.) “Şimdi,” dedim kendi kendime. “Pek yakın zamanda, robotlar ve yapay zeka insanı tamamen devreden çıkaracak ve işleri onlar yapacak. Hatta öyle büyük işsizlikler yaşanacak ki devletler halklarını asgari düzeyde bakmak zorunda olacak.”(Tam buraya bir mim koyuyorum, aşağıda, ama sonra oku onu.)[i]

“Eee?” dedim kendime. “Yani?”

Bu arada ısıtıcıya suyu çoktan koymuştum. Suyun kaynamaya yaklaşan cızırtısı arka fonuydu düşüncelerimin. Ellerim de daha akıllı olmalıydı beynimden çünkü çoktan kahve fincanını hazırlamış hatta içine kahveyi bile dökmüştü ben düşünmeden. (Akıllı organlarımı seviyorum. Siz de sevin.) “Yani’si, şu: Pek güzel olacak kızım. Yeter bu insancıkların bin yıllardır yoruldukları. Şöyle sere serpe uzansınlar kırlarda. Hiç gitmedikleri yerlere uzun yolcuklara çıksınlar; güneşte ısınıp yağmur altında öpüşmenin hazzını yaşasınlar, mutlu olsunlar. Bilmem kaç bin yıldır, yok tekerleği bul, vay buharlı makineleri icat et, elektrikti, telefon, internet derken ne çektiler len! Her icat daha çok çalışmayı ve köleleşmeyi getirdi, her biri zamandan tasarruf ediyoruz deyip daha çok zaman çaldı; nihayet iyi bir şey hesap etmiş olmalı insanlık ki tüm zamanı kendine ayırabilecek.”

Birden çat diye bir ses duydum. O çatırtıyı “Salaksın sen!” diye anladım. Meğer ısıtıcı suyu kaynatmış. Yine de sordum: “Neden salakmışım?” Yanıt ısıtıcıdan mı yoksa kendi beynimin yarattığı muhalif benliğimden mi geldi bilmiyorum fakat şöyle başladı.

“Salaksın çünkü genetik kodları unutuyorsun.”

“Nasıl yani?”

“İnsanoğlu, bin yıllardır mücadele etmeye, modern zamanlardaki adı çalışmak olan bir koşturmacaya kodlu. Ne diyor psikoloji? Boşluk travma sebebidir. Hani istatistikler emekli olunca yeni bir uğraş bulmayanların daha kısa yaşadığını gösteriyor ya, oradan pay biç. Hatta kendini sorgula.”

Haklıydı benim kılçık. Çünkü ben boş kalınca anında problem yaratabilen biriyim. Ya vücudumu dinliyor olmayan hastalıkları icat ediyorum, ya da çevremdekilere sarıyorum. Hem de ne sarma. Serçe parmağı inceliğinde mübarekler, etli. (Bakınız korteksimin hali. Sarmaya sardı.)

Haklı mı haklı.

Geçtim psikolojiyi, işi olmayana kız verilmez, sen ne diyorsun?! (Hay bin kız!) İşsiz kalan insanlık terör sebebidir. Bir meşgale bulmak lazım. Gerçi sistem onu da düşünür, şu ütopik filmlerde izlediğimiz tarzda yarışmalar filan düzenlenir mesela. İnsana heyecan da gerek zira. İlgi çekici internet oyunları olmalı, sanal gözlükler devreye girmeli, insanlara çok çeşitli ve sınırsız deneyimler sunulmalı. Yoksa insanı tutamazsın.

Teknoloji tüm bu düşündüklerimizden daha fazlasını daha etkilisini düşünecek ve insanı uyuşturmanın yolunu hatta salaklaştırmanın yolunu bulacaktır.

Da…

Gelelim yapay zekaya… Şimdi bu yapay zeka dediğin, zihninin kıvrımlarında hâlâ sürüngen beyin taşıyan insanın ürünü olmayacak mı? Öyleyse insanın ürettiği yapay zekada da art niyet bulunabilir. Bir bakmışsın, “Len! Biz bunları niye besliyoruz?” gibi bir soru takılmış aklına. 🙂 Yandı gülüm sanal keten helva.

Ya da onları yaratan biz olduğumuza göre bir nevi tanrıları sayılacaksak, içlerinden birinin bir gün ateist olacağı tuttu diyelim. Bir bakmışsın Nietzsche isimli bir tanesi çıkmış sokaklara, tanrı öldü diyerek seğirtiyor. Kimi agnostik kafa kimi sağlam ateist. Dua edelim içlerinde bizimkiler gibi süzmeler çok olsun ve tanrılarını korumak için ateistlerle savaşa girsin.   Yoksa, bir süre sonra hepsi tanrı tanımaz olup hepimizi doğruca sabun fabrikasına yollayabilirler. Yok makinelerin sabuna değil yağa ihtiyacı olur. Doğruca yağ fabrikasına. İnsandan çıkan yağ kullanışlı olur mu bilmem. Ama gerçekten insanın herhangi bir zerresinin işe yarayacağını keşfettiği anda nedensiz ölümler, toplu katliamlar başlayıverir. Bence fişini yakın bir yerde tutmak lazım bu yapay zekaların. 🙂 Kontz’un bir kitabında, üstelik kalınca bir kitabında baştan sona internete kavuşmuş bir bilgisayarın adama ettiklerini okumuştum. Gerzek, kitabın sonunda şalteri indirmeyi akledebilmişti. 🙂 O hesap olmamalı.

Dip notum: Geleceği hiç ilgi çekici bulmuyorum.

 

[i][i] Biz kesin sürünürüz öyle bir durumda. Önce asgari ücret düşer, çünkü çalışanına reva gördüğü asgari ücret bile fakirlik sınırının çok çok altındayken, çalışmayana vereceği salt ekmeğe bile yetmez, garanti. Tüm keten helvalar yanar, helvayı unutursun alimallah!