Nilüfer Mevsimi şiir mevsimine nasıl dönüşür?

Bunu ilk önce şairine, Nilüfer Uçar’a soralım bence… Çünkü bir şairin şiirinin sağlamlığı, bıraktığı estetik haz ve yarattığı dilsel tat kadar soru olarak da yankı bulmasındadır okurun yüreğinde.

 

 

HAYRETTİN GEÇKİN

Nisan öyle bir ay ki içindeki kış izleri, cemreler, bahar, bahar yağmurları, deli rüzgârlar, insanın kemiklerine kadar işlemeye başlayan güneş, tek tük kelebekler, karınca yuvalarındaki hareketlilik, ağaçların üstündeki ölümden örtüyü sıyırarak çiçeğini, yaprağını giyinmesi; toprağın yeşile, börtü böceğe bürünmesi; tava gelip kabarması, yani bütün bu çeşitliliğiyle adeta bir şiir dizesine dönüşür ve yoldan çıkarmaya çalışır şairi.

NİLÜFER MEVSİMİ

Nisan, bir elini Mart’a uzatarak kışa, bir elini de Mayıs’a uzatarak yaza boyar duyarlıklarını insanın. Bu karışımsa Nilüfer Mevsimi adını alır. Ben Nisan’ın aşklara, sevinçlere ve maceralara yataklık ettiğini de düşünürüm. “Beni bu havalar mahvetti “ diyen şairin Nisan ayındaki havalardan söz ettiğinden hiçbir kuşkum yok.

Yani diyeceğim Nisan’a Nilüfer Mevsimi demenin hiçbir sakıncası olamaz. Nerden geliyor adı? Nilüfer’den… Estetik görünümlü Nilüfer’in yaradılışı simgeleyen bir suçiçeği oluşunu,  Lotus olarak da bilinmesini, kendini temizleyen bir sisteme sahip olmasını, her bir taç yaprağının bir ayı simgelemesini, ruha ve kalbe iyi gelmesini şimdilik bir kenara bırakarak Nilüfer Mevsimi’nin bir şairin yüreğinde, bir şiir mevsimine nasıl dönüşebildiğini konuşalım biraz:

“imkansız bir savaş aşk; fırtına ve deniz

her doğuş bir beklenti/su ve sonsuzluk

burgulu arzu/akrep kıskacı ben tutkusu

ıslak ve karanlık/eril ve dişil

kar ve güneş büyülü aşk/korkma”

NEFESİ KESİK ZAMANDA

Yukarıdaki dizeleri şiirlerinin içinden arka kapağa taşımış Nilüfer Uçar, adeta beni doğrulamak için… Zaten bu dizeleri okuyunca, böyle dizelerin yer aldığı şiir kitabının adının neden Nilüfer Çiçeği olduğunu anlamakta hiç zorlanmadım doğrusu. Kitabı okuyalı epey olduğu halde bu yazıyı neden Nisan ortasında kaleme aldığımı anlamakta sizlerde zorlanmayacaksınız, eminim; hatta kitabı okuyup bitirdiğinizde Nilüfer Mevsimi’nden başka adların da geçeceğini kafanızdan… Nisan Çiçeği, Nisanpatı vs. Her ne yaparsanız yapın ruhunuzun arındığını, şairle bir duygudaşlık ilişkisine girmekten kurtulamayacağınızı peşinen söyleyeyim. Üstelik içinizdeki beyazlığı fark edeceğinizi bir kez daha…

 

“kan kardeşim, can yoldaşım

ah kalbim! Sen ki, hiç ihanete yeltenmedin” (s:7)

 

“yazdı katan seyir defterinin sarı sayfasına

kuzguni saçlı kadın, aşkın çehresini arar ufuk aynasında” (s:17)

 

“mürekkeple sokağa açık mektup yazan

yalınayak çocuklar vardı” (s:25)

 

“belki avucumun kına terinde yeni bir gün doğar

belki yeniden bir dünya doğar nefesi kesik zamanda” (s:42)

 ŞİİRDEN DAHA DERİN BİR DENİZ BİLİYOR MUSUNUZ?

Nilüfer Mevsimi’nin bir şairin yüreğinde bir şiir mevsimine nasıl dönüşebildiğini konuşalım demiştim ya. Vaz geçelim bunu konuşmaktan. Nilüfer Mevsimi’nin bir şiir mevsimine nasıl dönüştüğünü şaire soralım bence. Nilüfer Uçar’a… Çünkü bir şairin şiirinin sağlamlığı, bıraktığı estetik haz ve yarattığı dilsel tat kadar soru olarak da yankı bulmasındadır okurun yüreğinde.

İlk bir iki soru benden: Şiir dizelerindeki yumuşaklık, sıcaklık ve rahatlık kadın olmanızla ne kadar ilgili? Kitabın adı adınızla ne kadar ilgili? Ve de öğretmenliğinizle?  Kitaptaki barış, direnç ve sevgi kokularını şiirinize katmak için ta yüreğinizin dağlarından nasıl getirebildiniz? Şiirden daha derin bir deniz biliyor musunuz?

Kitaptan “çöl yağmuru” adlı aşağıdaki şiiri okuduktan sonra sorular uyansın kafanızda. Biliyorum “ilk iş kitabı tanımak” diyeceksiniz.

“içime hücre dokuyan tanrı/iç sorgunun yükündeyim

bırak ütopik sevdalı çöl yağmurunu/ışık huzmesine muhtacım

diyeti ödenen bir hesabın varlık fon

                                                   /bu taşınan ömür

                                                                   /yeğin ve töz

dünya körüklü sancından dervişe dönerken

                                                    /fısıldaşır taş baskıda hüzün

sayıklayan umut, eriyen kuşak, ayaklanan şecere

 

buz kesen çağın son çığlığı düşer alaz toprağın ağzına

örselenen avuntu rüzgar/savrulur yüzümün şarabi tenine

yüreğimin ince sızısı sırlandı sevda hamurunda

kalsın ütopik çöl yağmurun bereketi/kalsın kolaj aşklarda

aradığım/aşk lekesini temizleyen yağmurdu/su ve aşk.”

 

(Nilüfer Mevsimi,  Nilüfer Uçar, Hayal Yayınları-2021, 30  şiir, 72 sayfa)

PAYLAŞMAK İÇİN