HALDUN ÇUBUKÇU
Hayır, bence “akla çarpan” şiirler değil bunlar. Akla “dokunan” daha doğru olur. Çarpan olarak da!
Yumuşak, kadife imgelere büründürülmüş şiirler.
Şiir eleştirisi yapmayacağım, benim yeterliliğim içinde değil, aşar beni. Poetika bilinmeden şiir eleştirisi yapılamaz ve ben poetikadan hiç hazzetmem.
Sadece neden sevip neden sevemediğimi söylemeye çalışırım.
Nihat Ateş’in “Akla Çarpan”daki şiirlerini çok sevdim.
Bunlar damıtılmış şiirler; şiir üzerine düşünmüş olmanın, poetikasını oluşturmanın, kurgusunu ayrıntılı planlamanın şiirleri; usta şiirleri yani.
“bütün görkemiyle çöken
bir geçmişte yakalanmış
ağır ve hasta bir vicdan gibi
kanıyor sanki içim”
Üstteki gibi birçok dize ve kıta epigraf olarak alıntılanabilir.
Gerçi son zamanlarda birkaçı dışında şairler ne yazıyorlarsa kendilerine dair yazıp birinci tekil şahıs dilinden ve kendilerini yine kendilerine anlatıyorlar. Çok sıkıcı ve kuru bir şiir oluyor bu. Kendi adıma, mesela Kemalettin Kamu’yu, Ömer Bedrettin Uşaklı’yı, Cahit Sıtkı’yı, Ceyhun Atuf Kansu’yu daha çok özlüyorum, daha içtenlikli buluyorum ve onların yazdığı şiir beni daha çok i l g i l e n d i r i y o r. Şairlerimizin bunalımları, ‘ben’den ibaret imaj atraksiyonları yerine Bingöl çobanları, Arzu’ya kurulan salıncak, dağları karlı Erzincan, çilingir sofraları… “eski şiirin tadıyladır” daha hayat dolu, hayatın içinden oluyor ve onları yazan şairler kendilerini anlatan şairlere göre çok daha yetkin ve başarılı olarak kendilerini de şiirlerinin içinde var etmiş oluyorlar.
Nihat Ateş de aslında o “beni sıkan” şiir dili tarzıyla kurmuş şiirlerini. Ama kendisinden öteye taşımayı bilmiş ve yer yer kendisini anlatılanın parçası kılarak anlatım içre eritmeyi başarmış:
“bir ruh üflüyormuş içime
mahallemizden geçen solcular”
Solculara ilişkin yazmayı tasarladığım yazılardan birine ne güzel epigraf olacaktır bu dizeler mesela. Solcular ruhlarını yitirmeden önce, ruhsuz bir dünyaya ne güzel ruh “üfleme” yeteneğine de sahiptiler bir zaman.
Evet, Nihat Ateş kendi şiirlerine “ruh üflemeyi” başarmış.
ne çok ruhsuz şiir yazılan bir zamanda çok özel bir durum oluyor bu.
“kullanıyorum aklımı bugünlerde” redifli bir şiiri diğer bütün şiirlerin önsözü kıldığı tarzı da hoş bir etkileyicilik olarak buldum. Her şiire son söz “keşke yalnız bunun için sevseydim seni”ye nazire olarak da…
Öte yandan, şimdilerde amatör işi olan şiirde öykülemeciliği de gayet yetkin biçimde kullanmış Nihat Ateş “İp Merdiven” şiiri böyle bir şiir.
Ve sonra, mesela: “eski yağmurlarla gelmesini beklediğim damla” nefis bir dize.
Ve sonra:
“Hiç çözülmeyecek yerden çözülür
Aşk ve militan”
Dizelerin imgeleri ve çağrışımı çok güçlü olsa da, evet aşk tam da öyledir desem de, militanın çözüleni şiiri hak etmez itirazı içinde şerhimi düşmüş olayım.
21 şiir içinde bir bütün olarak en çok “Pencere Kanatları”, “Kör Kelebek ve Asker”, “İp Merdiven” ve “Hayatı Arayan Darağacı” şiirlerini sevdim.
“her gün baktığım bir ayna gibi
kullanıyorum aklımı bugünlerde”