Müzisyenlere Kelepçenin Anlamı

İçimi en çok acıtan görüntü, mahkeme sonrası müzisyenlerin birbirine kelepçelenmiş halleri oldu. Kemancıyı darbukacıya, gitarcıyı bağlamacıya, kanuncuyu klarnetçiye kelepçelemişlerdi. Demek ki biz müzisyenler her şartta biz bize kelepçeliyiz… Hem de her zaman. Bunun anlamını agılayabilecek miyiz?

HASAN BALAN

Yıl 2012
Kıbrıs’ın en ünlü otellerinden birine, ünlü bir sanatçıya eşlik etmeye gidiyoruz.
Süreç on gün önceden başladı.
Tüm ayrıntılar için  Kıbrıs’taki ekiple neredeyse günlük görüşüldü.
Sahne şefi benim bu arada.
Tüm müzisyenlerin bilgileri tarafından menajere eksiksiz verildi.
Oradaki teknik elemanlar defalarca arayıp sahne dizilişi, saz sayısı, soundcheck saati, sahneye istenen ayrıntıları benimle konuştu.
Geri kalan tüm yasal işlemler menajerin sorumluluğunda halledildi. Gidip gelinen süre içerisinde her şey menajer ve otel tarafından yapıldı. Hiçbir şekilde bizim önceden bilgimiz olmadı. Yemek dediler, yedik. Prova dediler, yaptık. Sahne dediler, çıktık. Dönüş dediler, döndük. Tüm olması gerekenler, bütün yapılacaklar  bu ekip tarafından çoktan organize edilmişti. Bizler film setindeki figüranlar gibiydik. Gerçi bu genelde böyle.
Sabah en erken uçakta olunacak dediler, olduk. Sabahki ilk uçak ekonomi uçuşu, yani en ucuz koltuk bu uçakta. Saz sanatçıları hep bu uçakla gider bu uçakla gelir.
Sabah o saatte hem uçağa yetişmek, hem de dinç olmak zordur. Ki ertesi sabah yine aynı saatte, aynı uçakla neredeyse hiç uyumadan yorgun bitap dönülür.
Neyse, sabah 05 uçağıyla Ankara’dan yola çıktık.Vardığımızda kapsamlı bir arama tarama faaliyetinden sonra, otelin bizim için gönderdiği otobüse binip Girne’ye gittik.
Girne’nin dışında meşhur manastırın hemen yanında, mevsim itibariyle resmen terk edilmiş bir otele götürdü bizi otobüs.
Görevli daha gelmemiş. Yorgunuz ve provadan önce biraz uyumak peşinde herkes.
Otobüs şoförü gayret alışkın bu duruma. Bizden önce epeyce sanatçının orkestrasını getirmiş aynı adrese.
“Yerleşin bulduğunuz odalara” dedi. “Beklemeye gerek yok.”
Otel boş zaten. Biz de öyle yaptık, birer ikişer yerleştik. Bir iki saat dinlendikten sonra, aynı otobüs bizi konserin olacağı otele götürdü.
Gerçekten güzel bir kahvaltı hazırlanmıştı. Yok, bize özel değil. Lüks otel müşterisine, biz de nasiplendik sadece.
Hakikaten lüks kavramı bu oteli görünce anlam kazanıyor. Her şey ayrıntısıyla düşünülmüş.
Altı tane restoran var sırf. Her biri başka bir ülkenin mutfağını sunuyor.
Tabii bu olanaklardan faydalanmak için resepsiyonu geçer geçmez başlayan kumarhanede epeyce bir vakit geçirmek lazım. Bilmem anlatabildim mi!
Sahne de on numara, her ayrıntı düşünülmüş. Prova, akşam yemeği, konser… derken, geceyi ettik.
Zaten saat 23:00’dan sonra, müzik görevli müdürler tarafından bitiriliyor. Sahnedeki sanatçının kim olduğunun önemi yok bu konuda.
Çünkü kumarhanenin en cafcaflı saatleri başlıyor ve herkesin orada olmasını istiyorlar.
Meraklı arkadaşlar şöyle bir dolandı geldi kumarhanede. Ben ve ekseriyet arkadaşlar sahneye açılan kaliteli viskileri içip uyuduk.
Sabah yorgunluktan, uykusuzluktan perişan bir halde döndük geldik.
Solistimiz tabii daha özel bir muameleye tabii. O istediği saatteki uçakla döndü. Belki de kaldı gezdi tozdu.
Biz sazlarımız kucağımızda, kazandığımız parayla yapacağımız ödemeleri hesaplayarak, ha bir de freeshop’tan ucuza aldığımız sınırlı sayıdaki tekel ürünlerine sevinerek döndük geldik.
Bunları niye anlattım, derseniz… Geçen yazımda Kıbrıs’a konser için giden Bülent Ersoy orkestrasının başına gelenlerde, müzisyen arkadaşların ne kadar suçlu ya da haberdar olabileceklerini anlamanız için yazmak istedim.
Yani siz sadece istenilen bilgileri verip sazınızı kucaklayıp, menajere teslim olup çıkıp gidiyorsunuz. Ama havaalanında adınıza düzenlenen PCR testinin sahte olduğu ortaya çıkıyor.
Tutuklanıyorsunuz.
Bir buçuk ay mahkeme günü bekleyip, üstüne bir ay da hapis cezası alıyorsunuz.
Elbette yasa dışı bir olaya alet olmuşsunuz, cezası olacaktır.
Ama bu işi organize eden herkes serbestken siz bilmediğiniz bir yerde sadece yol arkadaşlarınızdan başka kimsenizin olmadığı gurbette tuhaf muameleler eşliğinde cezaevine gidiyorsunuz.
İçimi en çok acıtan görüntü, mahkeme sonrası müzisyenlerin birbirine kelepçelenmiş halleri oldu.
Kemancıyı darbukacıya, gitarcıyı bağlamacıya, kanuncuyu klarnetçiye kelepçelemişlerdi.
Demek ki her şartta biz bize kelepçeliyiz… Hem de her zaman.
Dilerim bunu gören tüm meslektaşlarım bunu idrak eder.

Bir Kıbrıs anısı
Havaalanından çıktığımızda, yarım otobüs tabir edilen bir araç ve bir tane de lüks minibüs bizi bekliyordu.
Tabii önce sazlar yerleştirildi özenle. Ben en arkada çıkanlardandım.
Baktım otobüs dolmuş. Ben de minibüse yöneldim. Sürgülü kapıyı açan bir arkadaşımın yardımıyla sazı yerleştirdim.
“Arkada yer yok, öne bin abi” dediler.
Olur dedim.
Kapıyı açtım oturdum.
O da ne önümde bir direksiyon..
Kıbrıs’ta trafiğin soldan aktığını bilmiyordum doğrusu.
Direksiyonun da sağda olduğunu .
Arkadaşlar çok güldü.
Kalkıp yan tarafa geçtim.O sıra şoför geldi bindi.
Neyse ki o görmedi.