Mutluluk… mu?

“Mutluluğu yaz,” dedi, Abidin çıkmazına girdim. (Öylece ekrana bakıyorum şimdi. Bir milyon kere okudum şuncaz cümleyi, üstelik yürüyüşteyken kaç kere zihnimden geçtiğini saymıyorum bile. Sahi, yolumun üstündeki Yasemin Hanım’la da (elbette isminin baş harfi büyük, çünkü o benim dostum ve bir şahsiyeti var.) konuştuk meseleyi. Ona göre mutluluk bir iyilik haliymiş. “İnsanlar da öyle tanımlıyorlar,” dedim. “Şaşırmadım” dedi ve devam etti.

EMİNE SUPÇİN

“Şaşırmadım çünkü moleküler düzeyde ve hatta atom altı boyutta bağlıyız birbirimize.” 

“Öyle diyorsun da Kaz Dağlarını kazanlar ve kazdıranlar farkında değil ki bunun.”

“Biliyorum, köklerime geldi haberi,” derken titredi yaprakları, hüzünlü bir nefes çıktı çiçeklerinden. Hüznü bile ne kadar güzel kokuyordu kuantumcu Yasemin Hanım’ın…)

Ah, Abidin çıkmazı… Resmetmek daha mı kolay olurdu mutluluğu? Hayır hayır, onun kullanacağı renklerden daha çok sözcüğüm var benim. Onun işi daha zor. Dil her zaman daha güçlü. Mü? Mesela herhangi bir olguyu, en iyi tanımlama becerisi üzerine bir sıralama yapılsa kim birinci gelir? Dil mi, resim, film, tiyatro mu? Yok, müziğin önüne kimse geçemez bence.

(Dağılıyorsun Supçin, toparla ki çıkmazda patinaj yapmayalım.)

Bireysel mutluluktan mı söz etmeli yoksa toplumsal olanından mı? Toplumsal olanı daha kolay sanki. Yasemin Hanımın dediği gibi iyilik sağlık hali. Maslow piramidinin tabandaki gereklilikleri sağlansa genel bir iyilik hali oluşur. Hani herkesin karnı toksa, bacası tütüyor ve güvenliğinden zerrece kuşku duymuyorsa; sırtını hukuka dayamış, hak ve özgürlüklerinin güvende olduğundan eminse orada temel bir mutluluk halinden söz edilebilir. Fakat daha üstü de var. Ne yani mutluluğa sınır çizilemez ki. Hele don, hiç biçilemez. 🙂 (Sahi mutluluk nasıl bir don giyiyordur acaba? Slip mi, şort mu? Ama önce cinsiyetini bilmek lazım. Dişiyse kesin tanga giyer. Mi? Yoksa babaanne külotu mu? :)) Hani rahat ya, o bakımdan dedim. 🙂 Mutluluk ne yer ne içer konusuna girersem çıkmazda patinaj kesinleşecek. Hadi uzayalım şuradan.)

Elbette mutluluğa sınır çizilemez. Daha üstü, daha ötesi mutlaka vardır ve insanoğlu hem ister hem de arar onu. Sanat da bu arayışın bir ürünü değil midir zaten.

Peki sanatın mutlulukla ilişkisi nedir? Hemen aklıma geliveren, üstünde tartışılabilecek şu önerme oluyor: Mutlu toplumlar modern sanat akımı yaratır, mutsuzlardan daha klasik eserler çıkar. (Tartışılır demiştim.) Mutlu toplumların sanatçılarının boşa ıkınmaları duvara bir muz yapıştırtır ya da sergi salonunun ortasına alafranga bir tuvalet oturtur. Bu mudur? Budur. Onlara göre tabii.

Ya bilim? Bak onun mutlulukla doğrudan bir ilişkisi var. Mutsuz toplumlardan bilim bekleme. O rahat koltuklar sever. Yumuşak olmalı, mabadına ahşabın kıymığı batmamalı. Sanat, kıymık batarsa filizlenir; bilim rahat ederse çiçeklenir. (Diyebilir miyiz? “Belki” notu düşelim yine de biz.)

Ah Abidin çıkmazı…

Bak ne diyeceğim. Mutluluk bireyseldir. Mutlu bireylerin çoğunlukta olduğu toplumlar için, “toplumsal refahtan” söz edilebilir. Suçsuz yere cezaevlerinde yatanların çok, fikrini söylemenin ve hakkını aramanın suç olduğu yerlerde mutluluktan söz edilemez. Biz mutlu değiliz Abidin…

         (Haydi biraz sıradanlaştıralım.)

         Bireyin mutluluğu… Çobanın soğanın cücüğünü yiyebilmesinin mutluluğundan hareket edecek olursak, özünde mutluluk küçük şeylerdedir. Kiralık ev ararken, neden kiracı olmak zorunda kaldığını kafaya takmadan, kesene göre şirin bir ev bulduğun andaki duyduğun haz, mutluluk. Tartının üzerine çıkıp kilo verdiğini gören kadının, dünyada onlarca aç insanı umursamadan ve hatta hiç aklına getirmeden yüzüne yayılan gülümseme, mutluluk. Eski model arabasını, sırf ayağını yerden kestiği için zenginlik sayan adamın, yıkama sonrası özel havlularla özenle kurulaması mutluluk. Arkadaşlarıyla oynadığı futbol maçında gol atmak çocuk için mutluluk. Bu tarz mutlulukta, kaybettiğin eşeğini bulma hali söz konusu. İyi de mutluluk anlık mıdır? Öyle ise sevinçle ya da keyifle karıştırıyor olmayalım? Gerçi karındaştırlar, benzerler birbirlerine. Fakat mutluluk hali süreğenlik ya da moda deyimle sürdürülebilirlik içermesi gerekmez mi? Öyleyse bir “olma” halidir mutluluk. İçinde tüm diğer duyguları da barındırabilen ve hatta ağırlayabilen bir bütünlük hali. 

         İnsanın iyilik yapınca mutlu olma hali biraz daha ermişlik mi gerektiriyor acaba? Sıcak yaz günlerinde kurt kuş için sokağa su tasları ve mama kapları koymak, susadığını gördüğün ağaçlara su vermek mesela. Kendinden başkasına yapılan iyiliklerin insan ruhu üzerindeki tozu toprağı silkelemesi, arındırması…

         Ah Abidin çıkmazı…

         Peki mutluluk bir öğreti mi yoksa doğal bir his mi? Yine ikiye ayıracağız sanırım. Karnı doyunca annesinin memesini bırakan ve yanağından ılık süt sızarken gülümseyen veledin hissettiği mutluluktur. İşte o mutluluk bireysel ve doğal olanı. Öğreti gerektiren mutluluk kendinden başkasına iyilikle dokunma halinin, uygulama ile belletilmesi olabilir. Örneğin evde pişenden komşuya çocuğu ile yollayan anne, aslında ona iyilikten çıkan mutluluğu öğretiyordur.

         Mutluluk dediğin, bir gülümseme kadar küçük ama etkisi bakımından devasa; olabildiğince çok mal mülke sahip olma hırsının getirdiği haz kadar sınırsız ama yeterlilik duygusu bakımından güdük, insana dair ama sadece insana ait olmayan duygu.

         Bana bak “Abidin çıkmazı”! Isıracağım ha! (Öğrencilerim yanımda olsa hepsi kollarını uzatırlardı şimdi. Isırın haydi, ısırın diyerek. Manyak benim çocuklarım. E, sahibine çekiyorlar bir süre sonra.)

         Hep ortada dolandım, dalga geçtim, şaka yaptım ama bence mutluluk nedir sorusuna gelemedim. Kısa ve net benim tanımım. Kendine yetebilme becerisi ve farkındalık hali. İşte bu bir öğreti. Birey olabilme öğretisi. Her şeyden cimicik anlamak ama coğrafya ve matematikte çuvallamak :))

           Mutluluk ve hazzı tartışan tüm diğer filozofları size bıraktım, ben Abidin’le kaçıyorum. Yasemin Hanımla sohbetimizin resmini yapsın. Kuantum fiziği sohbetleri yapacağız. En son kuantum dolanıklığında kalmıştık. Diyordu ki iki benzer parçacık birbiriyle eşzamanlılığa sahiptir. Aynı anda duyarız birbirimizi. Bu yüzden ben dünyanın öbür ucundaki bir ağacın can yangısını da mutluluğunu da duyabiliyorum. Ve sen yanımda olmasan da seninle sohbet edebiliyorum.

         🙂

         Abidin çabuk ol. Topla paletini tuvalini. Haydi…