Mutlu hikayeler arıyorum

Mutlu  Bodrum hikayeleri yazmak istiyorum ama beslenmek için hangi masaya otursam “ne olacak bu memleketin hali” ile burun buruna geliyorum. Eskiden havadan sudan felsefeden müzikten konuşulan masalar eninde sonunda Sedat Peker’e ve ülkenin durumuna bağlanıyor ve biz engel olamıyoruz

HİCRAN AYDOĞDU
Hep mutlu uyanırım ben. Şarkılar söyleyerek kalkarım yataktan. Güne yavaş yavaş uyanan, bir kahve içmeden kendine gelemeyen insanlar için eziyet bile sayılır benim sabah neşem.
İçimden söylediğim “gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın” şarkısı eşliğinde muhteşem bir pazar gününe uyandım yine.
Bugün ben gündemden uzak kalarak, mutlu bir Bodrum yazısı yazmak istiyordum.
Ama bu ülkede yaşıyorsan elinde değil bazı şeyler. Sağcısı, solcusu, orta yolcusu herkesin sabırsızlıkla beklediği, en bi çok sevdiği, ülkemizin medarı iftiharı Sedat Peker yeni açıklamalarını yapmış, sosyal medya alemi çalkalanırken ve asıl çalkalanması gereken mercilerde tık yokken, o nedensiz sabah neşesi, sana hiç sormadan yerini sabah gerginliğine bırakıveriyor birdenbire…
İki arkadaş çağırıp bahçemizde açık havada bir kahvaltı yapalım desek zaten yassak!
Gün, aldığın haberler ile üzerine çöreklenmeye başlıyor yavaş yavaş.
Önce iş ihtimalin geliyor aklına, öyle ya en büyük neşe kaynağı çalışıp kendi paranı kazanıyor olmak değil mi?
Müzik ile tiyatro ile kısacası sanat ile uğraşıyorsan değil!
Birçok yerde, iki gözüm padişahımın verdiği izinler ölçüsünde canlı müzik yapılıyor. Ama Bodrum gibi bir turizm cennetinde kraldan çok kralcı mülki amirlerden izin çıkmadığı için hiçbir yerden müzik sesi gelmiyor. Neden müzik yok sorusunun mantıklı bir tek cevabı yok üstelik.
“Ee Bodrum’da yaşıyorsun,  keyfin yerine gelsin, bir dışarı çık” dersiniz siz, şimdi onu da anlatayım
Uzun yıllardır Bodrum’da her yer pahalı değil, bu pahalı adisyonlar sosyetenin görgüsüzlüğü, lahmacunu 300 liraya yemek istemezseniz 5 liraya da yersiniz, diye ahkam kesen bendeniz, kapımın önünde iki pizza iki kahveye 200 lira verdiğimden beri susuyorum. Size Bodrumdan bildiriyorum bir Türk kahvesi 15 lira. Yani öyle, gelin size rakı ısmarlayayım diyen dostlar da tarih oldu bu memlekette.
40 liraya aldığı şarabı 200 liraya satan esnaf, bir liraya aldığı yeri aylık 300 liraya kiraya veren mekan sahibini şikayet ederek getiriyor adisyonu önünüze.
Ev sahibi demişken Bodrumda ki son durumu anlatmasam olmaz.
Bodrumun kanayan yarası ev kiraları yükselmeye devam ediyor. Hatta öyle ki, geçen gün 1 odalı evine Facebook üzerinden 4000 TL kira isteyen bir hanımefendi gelen itirazlar üzerine “parası olmayan Bodrum’a gelmesin” deyiverdi.
Peki sevgili hanımefendi Bodrum’da çalışan insanlar nerede yaşasın diye sorduğumuzda cevap vermeye tenezzül bile etmedi. Çünkü yıllar önce bir emekli maaşı ile bir ev alınabilirken o evi almıştı. Şimdi emekli olan ya da asgari ücretle çalışan insanları anlamak gibi bir zorunluluğu yoktu.
Yıllar önce bir arkadaşım bodruma yerleşmeye karar vermiş aylarca ev aramıştı. Hatta sezonun bitmesini bekleyip ekim kasım gibi 400 TL ye bir ev bulmuştu. Ev ararken deli gibi söylenmiş, ev kiralarının yüksekliğinden, ev sahiplerinin empati yoksunu olduğundan bahsetmiş, uzun uzun küfürler etmişti arkalarından. Bir süre sonra devran döndü o arkadaşım Bodrum’da bir ev sahibi oldu. 1+1 evini kiraya verirken 2000 lira yazmıştı ilana. Ben ona eski günleri hatırlatıp empati dediğimde ise bana cevap olarak şunu söylemişti yan tarafta ki evi 1750 ye verdiler bir sene de peşin aldılar benim evimin neyi eksik ki. Arkadaşım kiracı rolünden ev sahipliği rolüne şimşek hızında geçivermişti…
Ben şanslıyım neyse ki, 12 yıldır aynı evde oturuyorum. Ev sahibim en zorda olduğum zamanlarda bile bir kere olsun kapımı çalıp para istemedi.
“Siz mutsuz olursanız o paranın hayrını görmem” ben demişti bir keresinde.
Alın size Bodrum’un suyunu içen iki ayrı insan figürü .
Neyse, ben aslında neden mutlu Bodrum hikayeleri yazamadığımdan bahsediyordum size, devam edeyim…
Mesela biraz sohbet edeyim ufkum açılsın diye sahile çıksam, deniz kenarında dört arkadaş aynı masada oturamaz haldeyiz. Fazla değil beş dakika sonra açık havadaki masaya en fazla 3 kişi oturtup, diğer arkadaşımızı yan masaya alan zihniyeti çözmeye çalışıyor masadaki herkes. Açık hava ve kapalı mekan ayrımını yapamayacak kadar basiretsiz insanlar koyuyor bu kuralları ve kovitten değil bir araya gelmemizden korkuluyor sonucuna varıyoruz elbirliği ile.
Eskiden havadan sudan felsefeden müzikten konuşulan masalar eninde sonunda Sedat Peker’e ve ülkenin durumuna bağlanıyor ve biz engel olamıyoruz.
Deniz kenarında yaşayacağım ve en büyük sorunum kedimin patisine batan kıymık olacak diyen ben gözümü ülkenin durumu ile açıp ülkenin durumu ile kapatır oldum ve bunun sebebi de ben değilim.
Mutlu  Bodrum hikayeleri yazmak istiyorum ama beslenmek için hangi masaya otursam “ne olacak bu memleketin hali” ile burun buruna geliyorum. Telefonla konuşurken gülmekten elimden telefonu düşürdüğüm arkadaşımı arıyorum bir ümitle, o şen şakrak kadın mutsuz bedbaht bir sesle açıyor artık her telefonu. Ve biz bir süre sonra soğana yapılan zammı konuşurken buluyoruz kendimizi.
Yıllar önce bir filmde duymuştum: “Kendi sürahin ne ile dolu ise karşındaki bardağa onu doldurursun” demişti filmin kahramanı.
Sürahisi mutsuzlukla dolu insanların eline geçti bu ülke.
Baş harfini büyük harfle yazacak kadar saygıyı bile hak etmeyen isimler tepemizde tepiniyor sanki bütün gün.
Televizyonu açayım desen Adile Naşit’li bol kahkahalı, yardımlaşmalı, içimizi iyilik yapma fikri ile dolduran filmlerin yerini kavgalı, entrikalı, kimin eli kimin cebinde mafya dizileri aldı. Bu dizilerde her şey o kadar normal ki, biraz izlesen en yakın arkadaşının kocasını koluna takıp Müge Anlı programlarına düşmen an meselesi…
Kimileri kişisel tercih diyor ya değil kardeşim. Sen Türk kanallarında Türk üzümlerinden yapılan Anadolu şarapları ile ilgili tek bir belgesel bulabilir misin?
Hayır tabii ki.. Şarap sadece cennete sevap.
Ahlak dinin ayakları altında eziliyor
Yazık ki bu ülkede artık her şey dayatma üzerine kurulu .
Benim gibi, ruhu deli kızın çeyizi gibi rengarenk bir kadın, dünyanın en güzel mavisinin içinde yaşarken bile yazacak mutlu bir şey arar hale geldi.
Sonuç olarak bu yazıyı okuyorsan ve bu günlerde anlatacak mutlu bir hikayen varsa anlat bana çünkü,
benim bu ara hepimiz gibi, mutlu hikayelere ihtiyacım var.