Modası geçmeyen bir meslek: Dalkavukluk

Sözcük olarak “dal” (sallanmak, eğilmek) ve “kavuk” (bir başlık türü) sözcüklerinin birleşiminden gelen dalkavuğun kavuk sallayan, kavukla eğilen gibi anlamları vardır

CEM BAYINDIR

Efendisinin her sözüne “evet efendim, tabii efendim, haklısınız efendim, ne güzel bir karar verdiniz efendim” vb. sözlerle kafasını sallayarak onay veren dalkavukluk günümüzde huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, yaltak, yaltakçı gibi eş anlamlı sözcüklerle de bilinir.

Bugün yazar, çizer, artist, tiyatrocu, gazeteci, sporcu, şarkıcı, kulüp yöneticisi, iş adamı takımından birçok insan bir yerlere aşırı övgü, şirinlik yarışına girmiş durumda. Bizim tarihimizde bunun yüzlerce yıllık bir geçmişi var.

Cemal Nadir’in ölümsüz tiplemesi “Dalkavuk”

Bugünlerde ayağa düşmüş, çığırından çıkmış olan dalkavukluk gerçekten de geçmişte önemli bir meslekmiş.

Dalkavukluk bir ruh, bir ciddiyet meselesidir, Tanzimat’tan önceki dönemlerde dalkavukluk, kuralları, tüzüğü yardımcıları, alt ve üst sınır fiyatları belirli, odası olan (lonca) ciddi bir meslek grubuydu.

Meslek kuralarına göre, dalkavuk öveceği kişinin kişiliği ve yaratılışına uygun biçimde konuşmak, her sözünü, her işini tasdik ederek övmek, ortama neşe vermek, umutsuz, üzüntü verici sözlerden, kaba cümlelerden kaçınmak zorunda olup; görev yaptığı kişi ne söylerse olağanüstü derecede yardakçılıkla onaylayacak ve verilen ücreti de gizlice alacak, sağladığı kazancın çokluğuyla öteki dalkavuk meslektaşları arasında övünmeyecektir.

Günümüzde, küçük çıkarlar uğruna yapılan ikiyüzlülüğü, kişiliksizliği anlatan bu sözcük, yukarıda da görüldüğü üzere, klasik dönem Osmanlı toplumunda, beratlı ve yasal bir mesleğin ismi idi. Dalkavukluk; eğitimi uzun süren, güç ve tehlikeli bir meslekti. Bunların da loncaları, kethüdaları ve kuralları vardı.

Nişan, düğün ve bayram gibi özel günlerde belirli bir ücret karşılığında davet edildikleri yerlere giderek zekice gülünç sözleri ve eğlenceli davranışları ile çevresindekilerin hoşça zaman geçirmelerini sağladıkları gibi, çoğunlukla kendilerine çok ağır şakalar yapılmasına da izin verirlerdi.

Dalkavukluk söz ile ilgili olduğu kadar bedenle de yapılan ağır, bazen çok tehlikeli boyutlara vararak ağır yaralanmalara hatta ölümlere neden olabilecek bir iş olduğundan, dalkavuklar loncası, yapılması gereken şakaların niteliğini ve ücretlerini belli bir karara bağlamıştı.

Örneğin dalkavuğun yüzüne bir tokat atmak 40 para, merdivenden aşağı yuvarlamak 180 para, kafasına yumruk vurmak 40 para, bir fareyi kuyruğu dışarıda kalmak koşulu ile ağza almak: 400 para olarak benimsenmiş olup, görev sırasında yaralanan dalkavuğun tedavi masraflarını ve tazminatını efendisi öderdi.

Günümüzde pek aranmasa da, işin ehli bir dalkavuğun güldürü yeteneğinin yanı sıra zeki, anlama gücünün yüksek ve becerili olması gerekirdi.

Yine bedensel darbelere karşı dayanıklılık kazanması ve soluğunu iyi kullanabilmesi için ciddi bir spor eğitimi almış olmalı, yüksek bir yerden fiziksel bir zarar görmeden atlamayı ve gelen bir yumruk darbesinin etkisini azaltmayı da öğrenmeliydi.

Tüm bunlar ise uzun ve yorucu bir eğitimi gerekli kıldığından dört dörtlük bir dalkavuk bulmak kolay değildi, dalkavukluğa talep arttıkça, mesleğe atılan sayısı fazlalaştı, kalifiye meslek erbabı sayı arttıkça azaldı bu da bu mesleğin itibarının bozulması sonucunu doğurdu.

Mesleğin saygınlığını korumak isteyen deneyimli meslek ustaları, padişaha ve Divan-ı Hümayuna dilekçeler yazarak mesleki geleceklerinin korunması için devlet yardımı istedilerse de bu meslek, hiçbir zaman eski itibarına kavuşamadı.

Osmanlı’da dalkavuklar

Osmanlı arşiv belgelerinde, Padişah I. Mahmut devrinden bir dalkavuk dilekçesi, bu itibarlı mesleğin o günlerde bozulmaya başladığını kanıtlıyor:

Devletli, inayetli, merhametli efendim, kimsesiz dalkavuk kullarınızın arzuhalidir: her sene Ramazan-ı Şerif geldiğinde, İstanbul’da, davetli davetsiz iftarlara gideriz; ulemanın, rical-i devletin ve sair büyüklerin, mevki sahiplerinin sofralarında çeşidi nefis yemekler, şerbetler, türlü türlü reçeller, tavukgöğüsleri, helvalar, kaymaklı baklavalar, ekmekkadayıfları, süzme aşureler, hoşaflar yer ve içeriz; üstüne göbek tütünü ve kahveyle ikram görürüz.

Lâkin içimizde bazı terbiyesizler bulunup edebe uymayan hareket ve tavırlarıyla velinimetimiz efendilerimizi gücendirmekte, zararı da hepimize dokunmaktadır.

Dalkavukluk sağlam bir nizama bağlanmazsa cümlemizin açlıktan öleceğimiz aşikârdır.

Kadim nizam ve kanuna göre yeniden bir nizama bağlanmasını, uygunsuzların içimizden tart edilmesini, tavır ve hareketleri hepimizin makbulü olan Şakir Ağanın cümlemize kâhya tayin olunmasını ve eline memuriyetini bildiren bir kıta ruhsatname ihsan buyurulmasını niyaz ederiz.

Emir ve ferman devletli, inayetli efendim sultanım hazretlerinindir.

İmza: Dalkavuk kulunuz…”

Günümüze değin bir biçimde değişim ve dönüşümler geçirerek yaşamını sürdüren bu mesleğin bugün de kazancı bol, toplumda itibar gören, kariyerli bir meslek olarak varlığını sürdürdüğünü söyleyebiliriz.

Beleş sigara otlanmaktan, külfetsiz bir kazanca, bir çıkar sağlamaya uzanan, belli mevkiye gelmeye çalışan insanların bu mesleği için Montesquieu “bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün getirdiği çıkardan daha çoksa o ülkenin batması mutlaktır” değerlendirmesini yapar.

Bugün, televizyon ve gazetelerde bolca gördüğümüz bu meslekte ustalaşmışların dediği gibi “olsun be, maksat gönüller şen olsun, çıkarlar sağ olsun, ülke batmış bize ne…”

Cemal Nadir‘in yarattığı Dalkavuk karikatür tiplemesinde, onların yalnızca “gülünecek” yanı olduğunu söylese de bence “acınacak, utanılacak, yüz kızartıcı” yanları da var kuşkusuz.

KAYNAKÇA:
1) Reşat Ekrem Koçu, Tarihimizde Garip Vakalar, Doğan Kitap, 2016
2) Orhan Yeniaras, Tarihimizin İlginç ve Şaşırtan Olayları, Panama Yayıncılık, 2016
3) Cemal Nadir, Dalkavuk Karikatür Albümü, Nebioğlu Yayınevi, 1943