Medineleşemeyenler

Köylü kedi beslemez, köpeği de ihtiyaçtan besler. Evine almaz, kapının önünde bekletir. Şehirli medeni insan ise onu hiçbir beklenti olmadan besler. Mekke’nin müşrikleri Medinelilerin (şehirlilerin) evlerinde kedi köpek beslemesini anlayamamaktadır

 

DR. ABDULLAH KÖKTÜRK

Medine, Arapça şehir anlamındadır. Medeniyet kelimesi de, medine kelimesinden türemiştir ve şehirli, şehirde yaşayan anlamındadır.  Yani medeni olmak için önce Medineli, yani şehirli olmak gerekir.

Şehirde yaşamak medeni olmaya yetmez. En az 5-6 neslin şehirde doğup büyümesi gerekir. Köyden şehre gelip şehirli olunmaz. Şehir, üretim ilişkilerinin getirdiği bir kültürü taşır. Modern batılı şehirler sanayi toplumunda kapitalist üretim ilişkileri içinde bir medeniyet geliştirmişlerdir.

Köyden şehre gelenler, üretim ilişkilerine katıldığında gelişmeye ve dönüşmeye başlarlar. Bu o kadar kolay olmaz. Şehirde kendini yalnız ve korumasız hissettiğinden önce hemşerilerini arar. Köylü derneklerini kurar. Hemşeriler kendi mahallelerini oluştururlar. O mahalle ve derneklerinde köy kültürünü farklı şekilde yeniden yaşamak isterler. Üretim ilişkilerinin getirdiği yeni kültür, köy kültürü ile çeliştiğinde gerilim daha da artar.

Diktatörlük ile köylülük arasında ilişki kuran Barrington Moore, “Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri” adlı başyapıtında[i] Rusya, Çin ve Japonya’nın köylü toplumlarını, Fransa ve İngiltere gibi kapitalist üretim ilişkilerinin geliştiği ülkelerle kıyaslayarak, diktatörlüğün kökenindeki köylülüğe vurgu yapar.

Feodal toplumun içinde, kentlerde, kapitalist üretim ilişkilerinin oluşması Marx’a göre iki yol izlemiştir; Bunlardan birincisi devrimci olan yoldur ve bizzat üreticilerin bir kesimi sermaye biriktirmiş, zamanla da loncaların kısıtlamaları dışında üretimi yeniden örgütlemişlerdir. İkinci ve geri yolda ise mevcut tüccar sınıfların bir kesimi “üretimi doğrudan ele geçirmeye” başlamış, fakat sonunda “gerçek kapitalist üretim tarzına engel” haline gelerek, kapitalist üretim tarzının gelişimi ile gerilemiştir.[ii]

Türkiye Gerici Yoldan Kapitalistleşiyor

Türkiye’de kapitalizm Marx’ın gerici yol dediği tüccarların kapitalistleşmesi üzerinden geliştiği için, üretim ilişkileri de buna uygun olarak oluşmuştur.

Türkiye’de kapitalizmin ve buna bağlı olarak liberal demokrasinin yeterince gelişmemesini Mehmet Ali Kılıçbay, köken sorununa bağlar ve Osmanlı’da, kapitalizmin yerli kökenlerinin bulunmadığını söyler.[iii]

İdris Küçükömer ise, Osmanlı merkezi devlet yapısının, batıdaki gibi bir burjuva oluşumunu engellediği savunur.  Ona göre; Osmanlı üretim ilişkilerinin gereği, merkezi-askeri ve yarı seferber haldeki devlet yapısı, batıda feodalite düzeninde ortaya çıkan otonom, mahalli yönetimi bulunan, giderek burjuva egemenliğinin ağır basacağı şehirlere imkân vermemiştir. Demokratik şehirlerin otonomisi olmayınca, Osmanlıda genel meclisin ya da parlamentonun oluşumu da kendine göre olmuştur.[iv]

Küçükömer, Osmanlı’da, Güneydoğu’da bazı şehirler hariç feodaliteye rastlanmamasını da, mir-i toprak düzeni sebebi ile Osmanlı köylüsünün yine batıdaki gibi serfleşememesine bağlar.  Yine ona göre; bu farklı üretim ilişkileri sebebi ile ticaret ve tefeci sermayenin imalat sanayine yeterli kaynak sağlayamaması, sermaye sahibi burjuva sınıfının ortaya çıkışını geciktirmiştir. Bu düzen lonca sisteminin yıkılışını geciktirerek, orada çalışanların emek gücünü “serbest piyasada” ücret karşılığı olarak satan işçiler haline gelmesini engellemiştir.[v]

Tanzimat’tan başlayarak, Jön Türk ve Yeni Osmanlılar hareketi ile şekillenen, İttihat ve Terakki’de sonuçlanan batılılaşma hareketleri batıdaki gibi sınıfsal bir temele sahip olmadıkları ve üretim güçlerinin gelişimine dayanmadıkları için üstyapıda bazı kurumların yenileştirilmesi olarak algılanmış, bir müddet sonra da geniş halk yığınlarının muhalefeti ile karşılanmıştır.

Cumhuriyet döneminde de, köy şehre karşı hep çekingen durmuştur. 1950’den sonra sanayileşen şehirlerin dış mahallelerinde varoşlar oluşturanlar, popülizm rüzgarları ile bir müddet sola yakın gözükseler de, şehrin gerçeğini gördükçe muhafazakarlaşmışlardır.

İstanbul’un Hayvanseverleri Medineli ise AKP’ye Mekke’nin Müşrikleri Uygun Düşer

 İşte AKP liderliği, Osmanlıdan beri süzülüp gelen kökenlerini yukarda açıkladığımız Batı’ya ve medeniyete karşı geniş bir kitlenin temsilcisi olarak karşımızda durmaktadır. Aynı zamanda bir türlü şehirleşememiş-medineleşememiştir. Medine’nin şehirli ve hoşgörülü halkına karşı Mekke’nin müşriklerine benzemektedir. İnsanlara uygun gördükleri eza ve cefayı bu sefer hayvanlara uygulamaya kalkmışlardır.

AKP liderliğinin heykel başta olmak üzere, güzel sanatlara karşı duruşu yine bu sınıfsal geçmiş ile açıklanabilir. Şehirli olan her şeye karşıdır. Kız erkeğin el ele gezmesine hoşgörüsü yoktur. Mümkün olsa kız ve erkeği ayrı okullarda okutur. Otobüsleri ayırmaya kalkar.

Köylü kedi beslemez, köpeği de ihtiyaçtan besler. Evine almaz, kapının önünde bekletir. Şehirli medeni insan ise onu hiçbir beklenti olmadan besler. Mekke’nin müşrikleri Medinelilerin (şehirlilerin) evlerinde kedi köpek beslemesini anlayamamaktadır. Ancak AKP bu sefer sert kayaya çarpmıştır. Her bir şehirli kedi sahibi, aynı zamanda sokak hayvanlarının koruyucusudur. Belki köyde kendi ihtiyaçlarını gideremeyecek naiflikte olan bir kedisever şehirde 10 oselot[vi] gücündedir.

* * *

Sağlıklı, mutlu, huzurlu günlerde ve daha demokratik bir ülkede yaşamak umuduyla…
Yeni yılınız kutlu olsun.

 

[i] Barrington Moore Jr, Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, 2. Baskı, (çev. Şirin Tekeli, Alaattin Şenel), Ankara: İmge Yayınları, 2003.

[ii] Karl Marx, Kapital, 3. cilt, (çev. Alaattin Bilgi), İstanbul: Sol Yayınları, 1990, ss. 294-296.

[iii] Mehmet Ali Kılıçbay, Jean Baechler’in, Kapitalizmin Kökenleri’ne  yazdığı önsöz, Ankara: İmge Yayınları, 1994,  s. 9.

[iv] İdris Küçükömer, Düzenin Yabancılaşması, İstanbul: Bağlam Yayınları, 2002, s. 37.

[v] Küçükömer, a.g.e., s. 45.

[vi] Oselot:  kedigiller familyasının leopar cinsine ait bir türdür. Meksika, Güney Amerika ve Orta Amerika’da yaşayan bu türün uzunluğu kuyruğu ile birlikte 130 cm’e, ağırlıkları ise 8,2 kilogramdan 15,9 kilograma kadar ulaşabilir.

 

PAYLAŞMANIZ İÇİN