Masum bir hobbitin orta dünyadaki en güçlü yüzükle imtihanı

Eğer en baştaki paragrafın ilk satırını okur okumaz, neden bahsettiğini hemencecik anladıysanız, yazı boyunca usul usul aynı yöne doğru akacağız demektir. Eğer alıntıladığım o sözleri okuyunca “vardı galiba böyle bir film” diye düşündüyseniz, hele ki “kaç yüzük, kimeymiş, neymiş bu yüzükler” falan dediyseniz, inanın daha da iyi. Güzelce yerleşin koltuğunuza; size çokkk hoş bir masal anlatacağım.

LEYLA TUNÇ YELTİN

 

Yüzüklerin efendisi

Her şey muhteşem yüzüklerin yapılmasıyla başladı.
Üç yüzük varlıkların en arifi, en zarifi olan ölümsüz Elflere verilmişti.
Yedisi mahir madenciler ve zanaatkârlar olan, dağların derinliklerinde yaşayan Cücelere.
Dokuz yüzük varlıklar arasında güce en düşkün olan insan ırkına bahşedilmişti.
Bütün ırklara hükmedecek gücü muhafaza ediyordu bu yüzükler.
Lakin hepsi kandırıldı; Elfler, İnsanlar, Cüceler hepsi ama hepsi kandırıldı.
Mordor diyarında, Hüküm dağının ateşlerinde gizlice dövmüştü Karanlıklar Efendisi Sauron, Hükmeden Yüzüğü.
Diğerlerine hükmedebilmek için.
Bütün zulmünü, kinini ve tüm yaşamlara hâkim olma iradesini kattı bu yüzüğe.
Hepsine hükmedecek tek bir yüzük!”

Bu sözler Yüzüklerin Efendisi serisinin altyapısı; başlangıç noktasıdır. Bu sözleri bilmeden seriye başlanmaz. O yüzden biz de birkaç hafta sürecek maceramıza bu sözlerle başlıyoruz.

Eğer en baştaki paragrafın ilk satırını okur okumaz, neden bahsettiğini hemencecik anladıysanız, yazı boyunca usul usul aynı yöne doğru akacağız demektir.

Eğer alıntıladığım o sözleri okuyunca “vardı galiba böyle bir film” diye düşündüyseniz, hele ki “kaç yüzük kimeymiş, neymiş bu yüzükler” falan dediyseniz, inanın daha da iyi. Güzelce yerleşin koltuğunuza; size çokkk hoş bir masal anlatacağım.

Üç kitaptan oluşan “Yüzüklerin Efendisi” John Ronald Reuel Tolkien tarafından 1945 yılında yayımlanmış bir eser. Ve nihayet, yıllar sonra 1998 yılında Türkçe’ye kazandırıldı. Çok da iyi oldu.

Yüzüklerin Efendisi (Lord of the Rings) genel başlığı içeriğindeki kitaplar ve aynı adlı filmler;  Yüzük Kardeşliği (the Fellowship of the Ring), İki Kule (the Two Towers) ve Kralın Dönüşü (the Return of the King).

Ben bu üçleme ile ilk kez 80’lerin sonuna denk gelen üniversite yıllarımda tanıştım. Bir arkadaşımdan ödünç alıp okumuştum. Bir kez okumanın yetmeyeceği kitaplardan olduğu için daha sonra, bu sefer 90’ların ortasında -o dönemde büyük zorluklarla- yurtdışından siparişle aldım. Hem yeniden okudum hem kalbimin güzel bir köşesine koydum.

1998 yılında Türkçe’ye çevrilince ülkemizde daha geniş kitlelerle buluştu, çevrilsin diye dört gözle bekleyenler vardı. Ama tabii gerek Türkiye’de gerek tüm dünyada tam anlamıyla tanınması kendisi de kitapların hayranı olan yönetmen Peter Jackson tarafından 2001-2003 yıllarında üçleme halindeki filminin çekilmesi ile oldu.

Benim burada, Eskim!yen’deki bu mutevazı köşemde yapacağım ise bu büyülü dünyanın kapısını sizler için aralamak olacak.

Sizlerle birlikte Tolkien’in dehasından, yarattığı ve adına Orta Dünya dediği büyülü evrenden, filmlerden ve kitaplardan bahsedeceğiz. Ucundan köşesinden de Tolkien’in Orta Dünya için yazdığı (bitiremediği) ve gerçek bir yaradılış efsanesi olan “Silmarillion” adlı kitaba değineceğiz. Tolkien’in hayatından, kitapların Türkçe’ye kazandırılma hikayesinden de kısa kısa bahsedeceğiz.

Tabii ki biraz da yorumlayacağız: Kitapların içeriğindeki ırkçılık ipuçlarını arayacağız, yazarın çevreye duyarlılığını ve sanayileşmenin çirkin yüzüne karşı duruşunu göreceğiz, tam İkinci Dünya Savaşı sırasında yazılmalarının, izlek (tema) ve anlatım üzerindeki etkilerine bakacağız. Tolkien’in yarattığı dünya ve ürettiği dillerde Anadolu mitolojisinin ve diğer mitolojilerin izlerini arayacağız.

Sonra bir de neden diye soracağız; neden bu kitap tüm dünyada bu kadar çok sevildi ve tutuldu.

Yani çokkk işimiz var.

Yok yok, iş miş yok. İş değil eğlence bu. Çünkü “Yüzüklerin Efendisi” bir masal. Kötü canavarlar ve kahramanlarla dolu büyülü bir masal. Biz de elimizdekinin masal olduğunu akılda tutarak, güzel bir masala uygun şekilde heyecanlı ve meraklı adımlarla ilerleyeceğiz.

Başlamadan şunu da söyleyeyim. Kitap bundan 76 yıl önce yazılmış, Türkçe’ye 23 yıl önce çevrilmiş, filmlerin sonuncusu da 18 yıl önce gösterime girmiş. Yani okumak ve seyretmek için bol bol vaktiniz vardı. Hiç kimse “eyvah sonunu niye söyledin” falan demesin. Yazımda bol bol sürpriz bozan (spoiler) olacak. Bu uyarıyı da yaptıktan sonra haydi uçuşa geçelim.

Kitabın başkişisi bir Hobbit. Öyleyse; nedir şu Hobbit dedikleri diye soralım ve yazıya da böylece başlamış olalım.

Hobbit dediğimiz; Tolkien tarafından (ilk kez 1937 yılında “the Hobbit” adlı kitapta yer alarak) yaratılmış bir kurgu ırktır. Yani Tolkien’in hayalinin ürünüdür.

Hobbitler aşağı yukarı insanların yarı boyunda (60 cm-1,2 m arası) canlılardır. Ayaklarının altındaki deri kalındır ve üst kısmı da kalın tüylerle kaplıdır. O nedenle ayakkabıya ihtiyaç duymazlar. Parlak renklerde giyinmeyi severler. Kulaklarının ucu hafif sivridir. Toprağın içine oyulmuş yuvarlak hatlı evlerde yaşarlar.

İşte size tipik bir Hobbit evi.

Maceradan uzak basit ve kapalı bir hayat yaşamayı severler. Ama tüm hikâyenin en güçlü kişilerinden biri olan büyücü Gandalf’ın dediği gibi çoğunlukla tereyağı kadar yumuşak ve uysalken, bazen de ağaç kökleri gibi sert ve güçlüdürler.

Neşeli canlılardır. Elleri çabuk ve canları istediğinde uzundur (çalmak değil ödünç almak). Kötü, tatsız olaylardan çok, hafif gündelik konuları konuşmayı severler. Basit zevkleri ve basit dertleri vardır.

Filmden bir kare ile dört Hobbit arkadaş.

Hobbitler, Tolkien’in kurduğu bu fantazya dünyasında “Shire” denilen bir bölgede yaşarlar. Orta Dünya’daki pek çok canlı, böyle bir ırkın varlığından bile haberdar değildir. Haberdar olanlar da onları önemsemezler.

Kitabımızda bize tuhaf gelen tek ırk Hobbit değil. Burası bir fantazya dünyası. Türlü çeşit ırk ve yaratık var. Mesela kitaptaki önemli karakterler arasında yer alan “Elf” ve “Cüce” ırkları.

Elfler, İnsana kıyasla daha ince ve hafif, daha uzun ve daha zariftirler. Sivri kulakları vardır. Ölümsüzdürler. Doğayı, hayvanları, bitkileri ve ağaçları severler, korurlar. Hayatlarını doğa ile nazik ve saygılı bir birliktelik içinde geçirirler. Yaşamı kutsarlar. Açık havada; güneşin, ayın ve yıldızların altında yaşarlar. Biraz kendini beğenmiş, nazik, çevik bir ırktır.

Elf

Cüceler ise aşağı yukarı Hobbit boyunda ama daha tıknaz, daha güçlü kuvvetli, savaşçı bir ırktır. Sakalsız, tıraşlı bir Cüce görmek mümkün değildir. Cüce kadınların dahi sakalı vardır. Şehirlerini dağların içine kazdıkları tüneller, dehlizler ve mağaralar içine inşa ederler. Gururlu, çabuk öfkelenen, dürüst, şüpheci bir ırktır.

Cüce

Öykümüzde İnsanlar da var tabii. İçlerinde kötüler de var iyiler de. İçten gelen bir ruh asaleti ile pırıl pırıl parlayanlar da var, gücün aklını başından aldıkları ve çıkarı için güçlünün yanında yer alıp ruhunu satanlar da… yani İnsanlar tam bildiğimiz gibi; bugün ve her zaman nasılsa Tolkien’in öykülerinde de öyle.

Şimdi bu mitolojik unsurlarla bezeli destansı (epik) dünyada Tolkien’in bize anlattığı masalı sizler için özetleyeyim. Şu meşhur “Tek Yüzük” ne korkunç bir güçmüş görelim.

Kitaplar daha geniş, detaylı ve karmaşık bir yapı sunduğu için özeti filmler üzerinden yapacağım. Sonra zaten yönetmen Peter Jackson’un Tolkien’in kurgusunu nasıl değiştirdiğini tartışırız. 

Hazır olun, bol bol süpriz bozan geliyor.

Dört Hobbit, iki İnsan, bir Elf, bir Cüce ve Gri Gandalf’tan oluşan Yüzük Kardeşliği

Bir varmış bir yokmuş, bundan binlerce yıl önce orta dünyanın çok az bilinen bir köşesinde yaşayan bir Hobbit varmış. Adı Bilbo imiş. Bir gün Bilbo’nun eline büyülü bir yüzük geçmiş. Yüzüğü çok sevmiş, yıllarca saklamış. O yüzüğün gücünü bilmiyormuş. Onu sadece takınca sahibine görünmezlik veren bir yüzük sanıyormuş.

Bizim masalımız işte bu “tek yüzük” hakkında.

Her şey Güç Yüzüklerinin yapılması ile başlamış. Üç tanesi Elf ırkına; yedi tanesi Cüce ırkına; dokuz tanesi de İnsan ırkına verilmiş. Karanlık büyücü Sauron ise Mordor diyarında, Hüküm Dağı ateşlerinde gizlice tüm diğer yüzüklere hükmedecek bir “Tek Yüzük” yapmış. Bilbo’nun sahip olduğu yüzük Sauron’un kendi gücünden, kendi büyüsünden yaptığı o tek yüzükmüş.

Binlerce yıl önce tüm dünyaya hâkim olmak için yaptığı bir savaşta Orta Dünya halklarının tamamı birleşerek ona karşı çıkınca, tüm haşmetine rağmen yenilgiye uğramış.

Fani bedeni bu savaşta ölmüş. Tek yüzük kaybolmuş.

Ama yüzük yok edilmediği için Sauron’un ruhu ölmemiş. Çok uzun yıllar boyunca güçsüz ve uykuda kalmasına karşın beklemiş ve yeniden güçlenerek dünyayı ele geçireceği son büyük savaşa hazırlanmış. Zamanı gelince bir yandan kandırdığı İnsanlardan ve yarattığı canavarlardan oluşan ordusunu toplamaya, bir yandan da mutlak güce ulaşmasını sağlayacak yüzüğü aramaya başlamış.

Bu “tek yüzük” o kadar güçlüymüş ki onu elinde tutanlar er geç onun etkisi altına girerler, yarı ölü yarı yaşam sahibi bir hale gelir ve Sauron’un hizmetkarı olurlarmış.

Bu altyapı böylece bizi masalımızın günceline getiriyor.

Kötülüğün güçlerinin Orta Dünya’da giderek hareketlendiğini fark eden iyilerin tarafındaki büyük büyücü Gri Gandalf, uzun yıllardır kuşkulandığı gibi, sevgili dostu Bilbo’nun yüzüğünün meşhur tek yüzük olduğundan şüphelenir.

Tek yüzük

Ateşe atılınca yüzüğün üzerinde beliren şu meşum yazılar bu şüphesini kanıtlar.

“Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak.
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak”

Artık iyice yaşlanan Bilbo yüzüğü yeğeni Frodo’ya bırakarak Elf dostlarının yanına gider. Bu arada Sauron yüzüğün Hobbit topraklarında hatta Bilbo’da olduğunu öğrenmiştir. Dokuz karanlık hizmetkârını, yani dokuz “Kara Süvari”yi yüzüğü ve taşıyıcısını bulmaya gönderir.

Artık yüzük taşıyıcısı olan Frodo, Gandalf’ın yardımıyla Hobbit ülkesinden ayrılmalı ve yüzüğün ne yapılacağına karar verilmesi için Ayrıkvadi’de yaşayan Elf Lordu Erlond’un yanına gitmelidir.

Ancak Galdalf’ın danışmak için kendisinin de üyesi olduğu Büyücüler Birliği’nin başı olan Saruman’la görüşmesi lazımdır. Ama Gandalf’ın bilmediği Saruman’ın da kötü büyücü Sauron’un tarafına geçmiş olduğudur.

Saruman bugün bizlere çok tanıdık gelecek fırsatçı bir yaklaşımla dünyanın geleceğinin Sauron’da olduğunu ve hayatta kalmak, güçten, ve savaştan sonraki paylaşımdan pay alabilmek için onunla birlik olmak gerektiğini söyler. Ve Gandalf’ı tuzağa düşürerek hapseder.

Böylece Frodo yüzükle birlikte gerçekleştireceği tehlikeli yolculuğa bahçıvanı ve en iyi dostu Sam’in yanı sıra diğer iki arkadaşı Merry ve Pippin ile çıkmak zorunda kalır. Gandalf’ın koruyuculuğundan mahrum kalmıştır. Ve kara süvariler peşindedir.

Kara Suvari

Dev gibi karanlık atlara binmiş korkunç kılıçlarla silahlanmış dokuz kara süvari.

Hayatlarında Hobbit ülkesinin dışına çıkmamış, yemek yemeyi, havadan sudan konuşmayı, dertleri büyütmemeyi seven çocuk boyutunda dört arkadaş bilmedikleri topraklarda peşlerindeki dokuz korkunç yaratıktan kaçmaya çalışırlar.

Frodo’nun üzerinde bir de yüzük taşıyıcısı olmasının yükü vardır. Bu yük giderek daha dayanılmaz hale gelecektir.

Neyse ki Gandalf’ın dostu güçlü savaşçı Aragorn yardımlarına koşar. Orta Dünya’daki İnsan kralların soyundan gelen Aragorn, Gondor tahtının varisidir.

Dört Hobbit ve Aragorn büyük zorluklarla, uzun karanlık yollarda ilerler. Tek yüzüğün dokuz hizmetkârı peşlerindedir. Dokuz süvarinin en güçlüsü olan Cadı Kral lanetli bıçağıyla Frodo’yu yaralar. Bu lanetli bıçak yarası asla tam olarak iyileşmeyecektir.

Kahramanlarımız türlü zorluklarla nihayet Ayrıkvadi’ye ulaşırlar. Frodo’nun yarasına bakım yapılır. Gandalf da iyi büyünün cesur yaratıkları olan dev kartalların yardımıyla tuzaktan kurtulup Ayrıkvadi’ye ulaşmıştır. Dostlar birleşir.

Hobbitler görevlerini yerine getirmiş ve rahata ermiştir. Ayrık vadinin nehirler, ağaçlar ve çiçeklerle bezeli büyülü dünyasında bir süre her şey yolundaymış gibi gelir bizlere.

Ayrıkvadi’de Meclis Toplanıyor ve “Yüzük Kardeşliği” oluşuyor

Ayrıkvadi’de film bize yeni karakterler tanıtır. Bunların arasında Elf Lordu Elrond, Elrond’un kızı ve Aragorn’un büyük aşkı Lady Arwen, güçlü Cüce savaşçı Gimli, hızlı ve çevik Elf savaşçı Legolas ve kralsız Gondor ülkesi Vekilharcı’nın oğlu güçlü İnsan savaşçı Boromir vardır.

Ayrıkvadi’de özgür dünyadaki bütün ırkların temsilcilerinin katıldığı meclis toplanır. Muazzam gücü, kötülüğe meyli ve kendisini yaratan sahibine ulaşma iradesi ile meşum Tek Yüzük’ün yok edilmesine karar verilir.

Ancak yüzük o denli güçlüdür ki ancak yaratıldığı yer olan Hüküm Dağı’nın lavlarında yok edilebilir. Hüküm Dağı aynı zamanda Sauron’un bulunduğu yerdir. Ve zaten gücünü tamamlamak, ruhuna bir beden yaratabilmek için yüzüğü aramakta, yüzüğü çağırmaktadır. 

Böylece dokuz kişi; Mordor’a, Hüküm Dağı’na doğru yola çıkarlar. Yüzük taşıyıcısı olan Frodo’nun yanı sıra diğer Hobbitler Sam, Merry, Pippin, ayrıca Aragorn, Boromir, Elf Legolas, Cüce Gimli ve büyücü Gandalf. Bu dokuz kişi “Yüzük Kardeşliği”ni oluştururlar. Aralarında anlaşmazlık, inceden ırksal bir husumet, hedef konusunda farklılıklar vardır.

Yol bize görsel bir şölen sunar. Yeni Zelanda’da çekilen filmde her biri tablo gibi sahneler bir biri ardına dizilir.

Yolda karşılarına büyülü engeller çıkar. Aşmaları gereken bir dağın ne üzerinden geçebilirler, ne de etrafından dolanabilirler. Bu nedenle karanlık dehlizlere girmek zorunda kalırlar. Burada büyük tehlikeler vardır. Orklarla savaşırlar ama gruba en büyük zararı çok güçlü bir ateş iblisi verir.

Tüm grubu kurtarmak için iblisle savaşan Gandalf, maalesef iblisle birlikte yeraltındaki derin karanlık çukura doğru düşer.

İblis

Yolculuk Gandalf’sız devam edecektir.

Bir ara verip, enteresan bir not düşeyim buraya. İblisle savaşan Gandalf ona “Buradan asla geçemezsin!” diye bağırır. Bu gerçekten de kritik ve akılda kalan bir sahnedir.

Gandalf’ın bu seslenişi Birinci Dünya Savaşı Verdun muharebesinde kullanılan “Asla geçemeyecekler!” sloganına çok benzer. Söz konusu slogan savaş sırasında İngiltere tarafından propaganda posterlerinde de kullanılmış.

Tolkien Birinci Dünya Savaşı’na katılmış bir askerdi. Her ne kadar kitaplarında savaş alegorisi olmadığını söylese de, sayfalarında böyle travmatik bir deneyimin etkilerini gördüğümüzü söylemek mümkün.

Nerede kalmıştık? Evet, biz özetimize Yüzük Kardeşliği de Gandalfsız yolculuğuna devam ediyordu.

Yolculuklarında soluklanmak, danışabilmek için gizli Elf ormanına girerler. Orada zarif Elf hanımı Lady Galadriel ile konuşurlar. Galadriel, zeki, güçlü, öngörülüdür. Her bir yolcunun kalbine bakar ve niyetlerini görür. Kardeşlik, orada Elflerin doğayla iç içe, sakin, huzur dolu yaşamına tanık olur.

Elflerden hoşlanmayan Cüce Gimli, Galadriel’e hayran olur. Cücelerden hoşlanmayan Elfler bir Cüce’nin aralarında olmasından çok da rahatsız olmadıklarını fark ederler. Yüzük Kardeşliği Gandalf’ın kaybının hüznü ve dünyada giderek büyüyen kötülüğün gölgesinde olsa bile rüya gibi bir kaç günden sonra iyi dilekler ve hediyelerle uğurlanırlar.

Yolcular bu sefer de Sauron ile işbirliği içindeki büyücü Saruman’ın yarattığı, sadece kendisine bağlı, kan ve cinayetten başka bir şey düşünmeyen Uruk-Hai’nin saldırısına uğrar.

Saldırının hemen öncesinde Boromir yüzüğü Frodo’dan alıp kendi ülkesine götürmek için girişimde bulunmuştur. Frodo hem Boromir’den korkması sebebiyle, hem de arkadaşlarını daha fazla tehlikeye atmamak için yola tek başına devam etmeye karar verir. Gizlice nehir yoluyla Mordor yolculuğuna çıkar. Sadık arkadaşı Sam de onu bırakmaz.

Urukhai

İkili böylece kardeşlikten ayrılmış olur.

Uruk-Hai’nin aldığı emir Hobbitleri Saruman’a götürmektir. Onlar da Hobbit olarak Merry ve Pippin’i görür ve yakalar. Boromir genç Hobbitleri kurtarmak için canı pahasına savaşır. Başarılı olamaz, bu uğurda canını verir. Hobbitleri ele geçiren Uruk-Hai hızla uzaklaşır.

Frodo’nun ayrıldığını anlayan Aragorn, Gimli ve Legolas yüzüğün yolculuğunun artık onların elinde olmadığına karar verir. Merry ve Pippin’i Uruk-Hai’nin elinden kurtarabilmek için peşlerine düşerler.

“Yüzüklerin Efendisi” serisinin ilk filmi olan “Yüzük Kardeşliği” bu şekilde sona erer. İlk filmde mutlu son yoktur. Peki ne vardır?

Öncelikle ilk film Tolkien’in yarattığı evrene yabancı olan izleyiciye Orta Dünya’yı ve halklarını tanıtır. Evet, mutlu son yoktur belki ama umut vardır. Umut, yeşeren dostluklar, fedakârlık, farklılıklara tahammülü öğrenmek, sadakat ve inanç vardır.

Elfler ve Cüceler arasında uzun yıllardır devam eden husumetin en azından iki ırkın birer üyesi arasında (Legolas ve Gimli) yavaştan dostluğa dönüşmesine tanık oluruz.

İlk film bir yol filmidir aynı zamanda. Önce Shire’dan çıkan Hobbitlerin, daha sonra da Ayrıkvadi’den yola çıkan yüzük kardeşliğinin yolculuğu. Boromir’in iyi niyetlerle de olsa kardeşliğe ihanetini, sonrasında ise iki genç Hobbiti kurtarmak için kendini feda edişindeki yüceliği görürüz.

Burada bir büyük destanın ilk bölümüne tanık oluruz. Uzun yıllar süren barış ortamında benzerliklerinden çok farklılıklarına odaklanan Orta Dünya’nın özgür halklarının, büyük bir kötülüğün yeniden doğmaya başlaması karşısında nasıl tepki göstereceğini bilemeyiz.

Tüm dostlarını geride bırakan yalnız ve savunmasız iki Hobbitin, yani Frodo ve Sam’in bu korku dolu macerada başlarına neler geleceğini; Uruk-Hai tarafından kaçırılan Merry ve Pippin’i; ve İblis ile mücadelesinde karanlıklara düşen Gandalf’ın geri gelip gelmeyeceğini merak ederiz.

Kahramanlarımızın başına neler geldiğini siz de merak ediyor musunuz? Ediyorsanız, devamı haftaya.

Neler var haftaya serimizde:
Bazı değerlendirmelerde eski Türk boyları esas alınarak tasarlandığı iddia edilen atlı yiğitler yurdu Rohan ve Rohirrim var.
Frodo’nun yolculuğunda kaderinin kesişeceği hem sinsi hem zavallı yaratık Gollum var.
Ah… bir de benim en sevdiklerim yani ağaç bekçileri; ağaçlar kadar yavaş ve yine onlar kadar hızlı; doğa kadar şefkatli ve muhteşem.. ve bir kez sinirlendiler mi yine doğa gibi korkunç Ent’ler var.

Bugünkü yazıyı bir Orta Dünya haritası ile sonlandırayım. Eğer isterseniz, hem bugünkü hem de serinin devamındaki yolculukları bu haritadan takip edebilirsiniz. Yolculuk yapamadığımız bugünlerde hayali karakterlerin yolculuklarını izlemek bile iyi gelebilir belki.

Türkiye’nin Ege kıyılarının haritasına benziyor mu ne?!

PAYLAŞMAK iÇİN: