Maraş Kıyımı ve Tahrik Olma Hakkı

Çoğunluk tahrik olur ama azın­lık olmaz, korunanlar tahrik olurlar ama can güvenliği daha az önemsenenlerin tahrik olması düşünülemez. Haktan, barıştan, adaletten, bağlı olduğu inançtan, dinden ya da ırktan söz etmek birilerini tahrik edebilirken, bir başkası öteki inanç gruplarına sövse, saldırsa bile onların tahrik olma hakkı yoktur

AV. CEM BAYINDIR

Yakın tarihimizde İstanbul 6-7 Eylül 1955 ve 1 Mayıs 1977, Malatya 1978, 19-26 Aralık 1978 Kahramanmaraş, 1993 Sivas gibi katliamlar, toplumun bir bölümünün kışkırtılması ve harekete geçirilmesiyle yaşanan kanlı-acı olaylardır.  

İnsan düşünüyor, nasıl bir ruh haliyle bu insanlar, acımasızca yaşlı, genç, bebek ayırmadan, hamile kadınların canlarına kıyabilirlerdi?

 

Örgütlü siyasal destek olmadan, nasıl bir anda, yüzlerce-binlerce insan, bir bölgede bir anda toplanır, hatta bütün bir kenti, ilçeyi işgal edebilir ve suçsuz, sıradan insanları bile öldürebilirdi?

Katliamlarda ve siyasal linçlerde failin iki gerekçesi olur: “Kutsalına dokunma” ve “tahrik olma”. Böylesi olaylarda kutsanan değerlerden, bu değerlere yönelik saldırıdan ve tahrik olmuş kitlelerden söz edilir ve bu faillerin en büyük savunmasıdır. Nedir bunlar? Ezan, cami, bayrak, vatan, din gibi dinsel ve ulusal değerler…

Sonra o “kutsal”a bir saldırı, saygısızlık olduğu savıyla birileri fitili ateşler ve “tahrik” olan kesimler için -kendilerince meşru ve haklı gördükleri- bir katliama girişilmiş olur. Toplumsal-siyasal yaşama egemen olan ve katliamları yaratan ya da destekleyen anlayışta süreç hep böyle işler. İşin sonunda da eylemciler hep bu tahrik savından yararlanır ve küçük cezalarla kurtulurlar…

Bu yazgı hiç değişmez.

Nedir Kutsallık?

Toplumların yaşamında büyük bir önemi olan ve saygı gören değerler ve kutsal simgeler vardır. Ancak tarih boyunca korunacak kutsalı genelde güç belirlemiştir. Örneğin, güçlü olanın tahrik olması kolayken, güçsüzün tahriki daha zordur. Çoğunluk tahrik olur ama azın­lık olmaz, korunanlar tahrik olurlar ama can güvenliği daha az önemsenenlerin tahrik olması düşünülemez. Haktan, barıştan, adaletten, bağlı olduğu inançtan, dinden ya da ırktan söz etmek birilerini tahrik edebilirken, bir başkası öteki inanç gruplarına sövse, saldırsa bile onların tahrik olma hakkı yoktur.

Katliamlar en çok toplumu, çıkarları doğrultusunda baskılayan ve bulunduğu konumu korumak isteyen egemenlerin uyguladıkları siyasal davranışlardan ve bu eylem hazırlıklarını görmezden gelmelerinden çıkar. Böylesi bir göz yumma alanı oluşturulmadan hiçbir kitle bu aşamaya gelmez, hiç kimsenin katliama girişmesi çok kolay olmaz.

Failler Kimlerdir?

Katliamlar için toplumsal farklılıklar, bir arada yaşayan farklı dinsel, inançsal ve ırksal bir bölge, egemenleri tedirgin eden siyasal birtakım uyanışlar, kurbanların güçlü bir savunma yapamaması için hazırlanmış koşullar gerekir.

Katliamcılar kimlerden ve na­sıl oluşur, nasıl insanlar bir araya gelir? Buna, eğitimlerinin yetersizliği, toplumsal konumlarının ve yetiştirilme iklimi, dinsel ve ulusal değerlere dokunmanın karşılığının ölüm olarak öğretilmesi, insandaki ilkel genlerin harekete geçmesi ve ödüllendirme vaadi gibi yanıtlar verilebilir…

Tüm bunlara karşın yine de insan olanın sorması gereken, hiç tanımadığı insanı, kadını, çocuğu, yaşlıyı, hastayı, gözünü kırpmadan ve hiçbir somut neden olmadan öldürebilmenin korkunçluğudur. Dünyada da katliamların nedeni, ne yazık ki, din ve inançlar, ırkçılık, farklılıklara düşmanlıktır. Dünyanın her yerinde ırkçılık/faşizm, katliamlar için kullanılan en temel ve geçerli kavram olup bugün bile yeryüzünün en büyük sorunlarından biridir. Bunların üstüne bir de dinsel gericilik eklenirse kitlelerin etkilenmesi ve katliamların doğması koşulları oluşmuş demektir.

Yukarıda da belirttiğim gibi böylesi katliamcıların kutsallık gerekçesi olarak belirtilen din, dava, bayrak, millet vs kavramlar, genelin de bağlı olduğu değerler olduğundan hukuksal süreç genelde fail lehine işler.

ABD: Her taşın altından çıkan emperyalist

İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD birçok ülkede katliamların zeminini hazırladı. Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombalarını attıran, Almanya’da yüzbinlerce sivil Almanı katleden olayların arka planında Henry S. Truman vardır.

İşte, Truman Doktrini ve Marshall Planı birçok ülkede o günlerde devreye sokulmuştur. Bu öğreti ve planla ABD, önce ortam hazırlama işine girer ve toplumsal gerilim yaratılmasını sağlamaya çalışır. Burada, genelde gelişmekte olan ülkelerde sağ politikacılar müttefik olunur, karşı taraf ise düşman olarak belirlenir. Arkasından da koşullar oluşunca düşman tarafa saldırı hamlesi gelir.

Son hamleyle katliamda kullanılacak taraf, kutsallarına yapılan bu saldırıdan dolayı, tahrik olup, harekete geçecek ve yaratılmış gerilimle katliam gerçekleştirilecektir. ABD’nin kışkırtma ve hedef göstermede en bozuk sicilli kişilerinden biri de Joseph Raymond McCarthy’dir.

Koşullar oluşmadığı halde, ABD’nin çok partili demokrasicilik oyununa gelinmesiyle, bu coğrafyaya babasının malı gibi giren üsler kuran, krallar gibi karşılanan ABD, özellikle muhafazakâr DP ile iyi ilişkiler kurmuş, bizdeki birçok olayın ortamını hazırlamakta başarılı olmuştur. ABD, dünya ile birlikte Türkiye’yi kendi çıkarlarına uygun düzenlemeye ve bu amaçla yeni örgütlenmeler yaratmaya ça­lışırken, Türkiye’de büyük bir sol düşünce düşmanlığı yaratmış ve bu yolda örgütlenmeler yapmış örneğin kısa sürede ilk olarak “Komünizmle Mücadele Dernekleri” kurulmasını sağlamıştır.

Maraş’a giden yol

1978 Maraş olaylarını da bu zamandizin gelişmeler ışığında değerlendirmek gerekir. 1960’lı yıllardan başlayarak hukuk ve demokraside gelişen bilinçlenme, aydınlanma ile öğrenciler, işçiler, köylülerin siyasal yaşama katılması sonrası bunu tehlikeli görenler gelişmelere “dur” dediler. 70’li yıllarda ülkenin birçok yerinde, halk arasına sokulan keskin ayrımlarla ve kutuplaştırmalarla gerilim yükseltilerek ne yazık ki kanlı günlere girildi.

Maraş’ta da ilk olarak Aşık Mahsuni’nin Elbistan’daki bir konserinde karışıklıklar çıktı, konseri dağıtmaya girişildi, konsere gelenlere yönelik, ırkçı ve gerici sloganlar atıldı. Dağıtılan bildirilerde yukarıdaki konularda bilindik yalanlar sıralanmış, hemen harekete geçilmesi gerektiği yoksa din, iman, vatan, ezanın elden gideceği ileri sürüldü. Olayların sonunda yapılan yargılamalarda, suçlular cezasız kaldı.  

19 Aralık 1978 Sinema Olayı

Bir süre sonra, 19 Aralık 1978 Salı günü başlayıp 26 Aralık’a kadar süren katliam hep bu adımlarla hazırlanmıştır. Başka kentlerde de örneğin Malatya’da belediye başkanının bombalı paketle katledilmesinin ardından Çilesiz Mahallesinde üç çocuğun kaçırılarak işkence ile öldürülmeleri, Elazığ’da cami anonsuyla sulara zehir katıldığı duyurusu ile bazı mahallelerin hedef alınması gibi olayların olduğu bu tarihte dikkat çekici olansa iktidarda Ecevit hükümetinin varlığıdır.

19 Aralıkta, Maraş merkezde “Güneş Ne Zaman Doğacak” adlı daha çok milliyetçi kesime hitap eden filmin, gösteriminin yapılacağı Çiçek Sinemasına faili bugüne değin belirlenememiş kişilerce patlayıcı madde atılmasının ardından bu eylemin karşıt düşüncedekilerce yapıldığını öne süren gruplar, bu insanların yaşadığı, mahallelere, evlere, dükkanlara saldırılar düzenlediler.

Olaylar, olaylar…

Ardından 21 Aralıkta Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu adlarında iki öğretmenin öldürülmesi ve camide cenazelerin kaldırılmasını engelleyen gruplar, camiye bomba atıldığı, cenazede peygambere küfredildiği gibi hep aynı içerikte ve gerçek dışı haberlerle, kentin genelinde binlerce insanı harekete geçirmişler,  Yörükselim, Çamlık, Karamaraş gibi bazı mahalleler hedef alınmış ve olaylar kadın, çocuk ve bebeklerin de öldürüldüğü bir katliama dönüşmüştür. 26 Aralık’ta sona eren bu saldırılarla resmi verilere göre 111 kimilerine göre çok daha fazla insan ölmüş, yüzlercesi yaralanmış ve evler ve işyerleri yakılıp, yıkılmıştır.

Yıllarca süren davalar sonunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1-24 yıl arasında değişen cezalar almış, cezalar zaman içerisinde bozulmuş, kimilerince olayın mağdurları fail gibi gösterilmeye çalışılmıştır.  Mağdur vekilleri olarak davaya giren avukatlardan Ceyhun Can 10 Eylül 1979’da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980’de ve Ahmet Albay 3 Mayıs 1980’de öldürülmüştür. .

Yaşanan olaylar sonunda o döneme kadar kent merkezi, köy, kasaba ve ilçelerde halkın önemli bir kesimi, cumhuriyetin ilk yıllarından beri aynı partiye oy verirken artık kentin nüfus yapısı tümüyle değişmiş, toplum içe kapanmış ve tutucu düşünce her geçen gün güçlenmiştir.  

Sonuç

İngiliz BBC’nin “Kahramanmaraş olayı, Pakistan, Afganistan ve İran’dan sonra kaos ve belirsizlik içine düşürme sırasının Türkiye’ye geldiğini gösteriyor” değerlendirmesi, Sünni-Şii ve Türk-Kürt ayrılıkları olacağına işaret etmesi ve iç savaş tehlikesinden söz etmesi ve yazının sonunda da her ne kadar pek dramatik bir tahmin olsa da Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir kez daha kendisini müdahale zorunda hissetmesi olasılığının güçlü olduğu belirlemesi dikkat çekicidir.

Bir Fransız radyosu da 27 Aralıktaki yayınında “Türkiye’de meydana gelen olaylarda yabancı gizli servislerin, özellikle CIA’nın rolü var” demişti. Kuşku yok ki katliam illegal güçlerce ve siyasal amaçlarla yapılmıştır. Her ne denli ortada bir iç savaş var gibi, düşman toplulukların, karşılıklı olarak birbirlerini öldürmeleri savlarının tersine burada çoğunluğu olaylarla hiç ilgisiz insanlara karşı acımasız bir saldırının olduğu, bebeklerin bile katledildiği tarihsel bir gerçekliktir. Maraş fotoğrafları, bebeler, yaşlılar, gençler, kadınların cesetleri ve görünümlerine bakarken etkilenmemek çok ama çok zor.

Bu büyük acılara ve kışkırtmalara karşın, bu topraklarda tarih boyunca iç savaş yaşanmaması, toplumsal birliğimizin kolay kolay bozulmayacağını kanıtlayan en büyük güvencemizdir.   

Bir daha böyle acıların yaşanmayacağına ve bir gün mutlaka, toplumsal huzura ve barışa, güzel günlere ulaşacağımıza dair inancımız hiç azalmasın…

 

 

Kaynak:

  • Cumhuriyet gazetesi, 21-30 Aralık 1978 sayıları,
  • Aziz Tunç, Beni Sen Öldür, Maraş 1978, Fırat Yay., 2015
  • Aziz Tunç, Maraş Kıyımı, Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi, Belge Yay., 2011
  • Orhan Ertekin, Maraş Katliamı Vahşet, Direniş ve İşkence, Dipnot Yay., 2021