Kuş Baharı

Geçenlerde bir arkadaşım; “Sen çocukların arkasına gizleniyorsun,” dedi. Hayır gizlenmiyorum. Orada rahat ediyorum. Orada kendimi buluyorum. Oradan besleniyorum. Bir yetişkini dinlerken, kullandığı sözcüklerin arka kapılarını da görmek zorundasınızdır. Çünkü hiçbir sözcüğü olağan haliyle kullanmaz onlar.  Oysa çocuklar her sözcüğü ilk ve en basit anlamıyla kullanır

 

 

EMİNE SUPÇİN

Kuş baharındayız.

Göçmen kuşlardan değil; bizim kuşların baharından söz edeceğim. Bizim kuşlar? Çocuklar…

Mahallenizde bir ilköğretim okulu varsa, teneffüslerde kulak kabartsanız yüzlerce kuşun cıvıltısını duyarsanız. Aslında kulak kabartmanıza bile gerek yok, o cıvıltılar zaten sizin kulağınızı delip geçer. 🙂

Tamamen rayından çıkmış eğitim sistemi; sistemin içinde bari ben doğru eğitim vereyim diyerek çabalayan ama yanlış yöntemler uygulayan öğretmenler; çocuğuma doğru öğretmen bulmalıyım telaşı yaşayan ve bunun için deli gibi araştırma yapan annelerin zavallı çabalarını bir yana bırakırsak, çocuklar kendi başlarına çok muhteşemler…

Öyle güzel varlıklara sahibiz ama bir an önce büyüsünler telaşından o muhteşem yılların tadını çıkaramıyoruz. Kulağına değen her sözcüğü duyan, istemese bile tüm duyuları açık üstelik merakı henüz ölmemiş küçük insan yavruları. Ne versen alır, ne desen inanır, ne göstersen ilgilenirler…

Tüm negatiflikleri bir yana bırakarak sadece çocuk sevgisindeyim bu aralar.

Bir yetişkini dinlerken, kullandığı sözcüklerin arka kapılarını da görmek zorundasınızdır. Çünkü hiçbir sözcüğü olağan haliyle kullanmaz onlar. İlle de arka planda çalan, eski bir öğretinin ara nağmesi yahut da lekesi vardır görmen gereken. Oysa çocuklar her sözcüğü ilk ve en basit anlamıyla kullanır. Ve sözcüklerinin tınısı tamamen doğanın beş temel notasından ibarettir. Saftır, temiz ve durudur.

Geçenlerde bir arkadaşım; “Sen çocukların arkasına gizleniyorsun,” dedi. Hayır gizlenmiyorum. Orada rahat ediyorum. Orada kendimi buluyorum. Oradan besleniyorum.

Haydi küçücük bir anekdot paylaşayım.

Çocuk Kulübümüze okuldan sonra geliyor çocuklar. Ebeveynleri işten çıkıp onları götürene kadar, karınlarını doyuruyor, ödevlerini yapmalarında destek veriyor, anlamadıkları bir konu varsa rehberlik ediyor ve bolca da eğlenmelerini sağlayacak etkinlikler düzenliyoruz. İşimiz bu. (Ne eğlenceli iş değil mi?)

İki gün önce, okuldan gelen iki kanka, ödev yapmak istemediklerini söylediler. “Tamam, ödevler bir dursun şimdilik. Önce elinizi yüzünüzü yıkayın, karnınızı doyurun azıcık eğlenin bakalım,” dedim. Anında fırlayıp kayboldular. Aradan bir süre geçti, ben başka sınıflardayken, iki bıcırığın öğretmeni yanıma geldi ve hâlâ ödev yapmamakta ısrar ettiklerini söyledi. Yanlarına gittim.

“Ne oldu? Neden ödev yapmak istemiyorsunuz?”

“Bak!” dedi Bartu. Konuşkan ve kendini ifade etmekte oldukça başarılı olan kerata. Baktım tabii.

“Sana öğretmenimizin sözlerini aynen aktarıyorum.” (Aktarmak sözcüğünü de bilirmiş, hele hele deyip içimden gülüyorum tabii)

“E, ne dedi bakayım öğretmenin?”

“Bu tahtaya yazdıklarım sizin ev ödeviniz dedi. Yani evde yapılacak. Burası ev mi?”

Haydi gel de açıkla bakalım.

“Burası ev değil, haklısın. Ama burada ödevlerini yaparsan akşam eve gittiğinde rahat edersin ve ödevin olmadığı için zamanın daha eğlenceli geçer.”

“Anlamıyorsun. O zaman öğretmenimin dediğini yapmamış olurum. Ev ödevi dedi ev ev ev… Evde yapılacak.”

Tartışmayı uzatmanın gereği yoktu artık. Çünkü zorlanırsa gözyaşı burun sümüğü hazır silah. 🙂

“Bunu annelerinizle bir konuşalım. Bugünlük burada ödev yapmayın haydi.” Dedim. Dememle oyun odasına kaybolmaları bir oldu zaten.

Olaydaki saflığı görüyor musunuz?

Yeryüzünün en güzel kuşlarının baharındayım…

 

paylaşmanız için