Köy Enstitüleri’ne nasıl kıydılar?

Rakamlar bu işin önemini anlatmaya yeterdi; nüfusun yüzde 81’ini meydana getiren köylünün ancak yüzde 14’tü okuma yazma bilmekte; 2 milyon köylü çocuğundan ancak 348 bini ilkokula gidebilmekteydi. 40 bin köyden 35 bin 67’sinde okul yoktu

 

AV. CEM BAYINDIR

 

 

Kurtuluş Savaşı sonrası, Türk devrimini kavramış devlet adamları İsmet İnönü, Saffet Arıkan, sonrasında Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç Atatürk’ün eğitim alanında yapmak istediklerini gerçekleştirmeye koyuldular. 17 Nisan 1940’ta kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasası ile Türkiye Cumhuriyeti’nin önünü belki de sonsuza değin açacak bir eğitim devrimi başlıyordu. 

Yasanın birinci maddesi, “Köy öğ­retmeni ve köye yarayan meslek erbabını yetiştirmek üzere ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde, Milli Eğitim Bakanlığınca Köy Enstitüleri açılır.” demekteydi.

İsmet İnönü Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde. Sağında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, arkasında duvarın önünde “Mangal Yürekli Tonguç Baba” İsmail Hakkı Tonguç

ENSTİTÜLERİ KURANLAR

Özgünlüğü yanında hem toplumsal hem kültürel hem de eğitimsel yanıyla tam da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün düşlediği bir eğitim sistemi olan “Köy Enstitüleri”nin kurulmasında İsmet İnönü ve Saffet Arıkan gibi kişiliklerin yanında öncü iki büyük ad daha vardır; biri enstitülerin kuramcısı sayılan İsmail Hakkı Tonguç’tur, ikincisi de yasayı meclisten geçiren, kabul ettiren, Tonguç’un düşüncesini eylem haline sokan dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’dir.

Bu düşünce ile 1936’da Eskişehir’in Mahmudiye il­çesinde yapılan ilk denemede olumlu sonuçlar alınmıştı. Şimdi, uygulama tüm Türkiye’ye yayılacaktı. Eğitim tarihinde yepyeni bir buluştu bu. 1935-1946 yıllarındaki bu büyük düşünce yani Türk sistemi “Köy Enstitüleri” Atatürk’ün düşlediği bir eğitim sistemiydi.  

Cumhuriyetin en büyük amacı Türk halkının çağdaş, uygar bir toplum oluşturabilmesidir. Yeni devlette ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel alanda önemli çalışmalar yapılıyordu. Eğitimde de 1924’te çıkarılan “Öğretim Birliği Yasası”yla ilk adım atılmış, sonraki adımlar ise sırasıyla, “Harf Devrimi” ve köy enstitüleri olacaktı.

Yeni Cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlı İsmail Hakkı Tonguç çok çalışkan, bilime inanan, uygar yaşamı benimsemiş değerli bir eğitimciydi. Atatürk’ün “Köylü ulusun efendisidir” sözünü ilke edinmiş, Türk toplumunu ve köylüsünü gözlemlemiş, köylüye inanmış, yeni devleti kuran halkın eğitim sistemini de başarıyla kuracağına yürekten inanmıştı.

Rakamlar bu işin önemini anlatmaya yeterdi; nüfusun yüzde 81’ini meydana getiren köylünün ancak yüzde 14’tü okuma yazma bilmekte; 2 milyon köylü çocuğundan ancak 348 bini ilkokula gidebilmekteydi. 40 bin köyden 35 bin 67’sinde okul yoktu.

ENSTİTÜLERİN ÇALIŞMA SİSTEMİ

Böyle bir ortamda yoğun bir çalışma başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik bunalım­lar içinde; destansı büyük bir devrim harekâtıydı bu. 1940-1946 yılları arasında enstitü sayısı 20’ye çıktı. Kız öğrenci sayısı 6 bini, erkek öğ­renci sayısı 11 bini buldu. Derslik, yatakhane, mutfak, işlik, ahır, depo, garaj, öğretmenevi gibi türlü ihtiyaçları için 800 bina yapıldı.

Köy enstitüleri, iş eğitimi ilkelerine göre kurulmuş okul­lardı. Gerçekte çağdaş eğitimin en son aşamasıydı bu. Eğiti­min yapıcı, yararlı olması için öğrenci yaparak, deneyerek, görerek öğrenme­liydi. Öğrencinin tüm organları eğitime katılmalı, tüm öğrenciler beyin ve beden uyu­muna dayalı bir öğrenme eğitimi içinde olmalıydı.

Kısa zamanda, 15 bin dönüm arazi işlenerek, 750 bin fidan dikildi. 1500 dönümlük sebzelik, 1200 dönüm bağ yapıldı. Enstitü işliklerinin birçoğu 16 bin 400 öğrencinin bir kısmı yiyecek ve giyecek gereksinimlerini sağlar duruma getirildi. Köy­lünün demircilik, tarım işleri ile ilgili birçok gereksinimi öğ­rencilerce yapılmaya başlandı. Bu 6 yıl içinde öğrenci ve öğretmenin ortaklaşa çalışmasıyla 20 enstitü elektriğe kavuştu.

ENSTİTÜLERİ KİMLER KAPATTI?

Ne yazık ki, bu düş yalnızca 14 yıl sürdü. Önce muhafazakar kesimle hoş geçinmek isteyen İnönü’nün   baskılara dayanamayıp görevden almaları, muhafazakarlara bakanlıklar ve yetkiler vermesi; ardından da Türkiye’yi “Küçük Amerika” yapmak sloganı ile işbaşına gelenler, Cumhuriyet ilkelerinden ödünleri peş peşe vererek, Sovyet Rusya’ya karşı ABD bağımlısı bir ülke olmayı yeğlediler. ABD, Türkiye’deki bu okul uygulamaların kapatılmasını istemişti.

İçeride de Mareşal Fevzi Çakmak başta olmak üzere, enstitülerin kapatılmasını isteyen yoğun bir kitle vardı. İnönü, Mareşal’in sürekli “Bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksın?” diye baskı yaptığını, bunu baş mesele haline getirdiğini söyler.

Köy enstitüleri, İnönü döneminde, Hasan Ali Yücel’in istifaya zorlanması ve Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı’ndan 5 Aralık 1946’da istifa etmesi, ardından İsmail Hakkı Tonguç’un görevden alınması ve resim–iş öğretmenliğine döndürülmesi ile yok edilme aşamasına geçirilmiştir.  İnönü’nün Yücel’in yerine bakan yaptığı Reşat Şemsettin Sirer de ilk iş olarak köy enstitülerinin içeriğini boşaltıp, sıradan okullara dönüştürdü.

1946 seçimlerinden sonra, TBMM Başkanı Kazım Karabekir, Şemsettin Günaltay, Feridun Fikri Düşünsel ve Mehmet Kemal Öncel denetleme bahanesiyle gittikleri, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde, öğretmenleri ve öğrencileri sürekli tersleyerek niyetlerini gösterdiler.  Denetlemede, Kazım Karabekir, “anlattıklarınız iyi güzel de bir de İsmail Hakkı Tonguç marşınız varmış sizin, şimdi onu söyleyin bakalım” dediğinde, salondaki öğrenciler, Karabekir Paşa’nın Ziraat Marşı’ndan söz ettiğini anlamamışlardı. Meclis başkanı yine de söylemelerini istedi: “Canım, içinde köylü efendimizdir, filan lafları geçiyormuş”. Bunun üzerine Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü eğitim başı Hürrem Arman bağırdı: “Ziraat marşı çocuklar, ziraat marşı” Öğrenciler o anda hep birden, ölüyü bile canlandıracak güçlü bir sesle marşı söylemeye başlayınca, Karabekir Paşa, tam da Atatürk’ün adının geçtiği bir yerde yerinden fırlayarak “kesin yeterli” dedi.

Sonraları, köy enstitülerine karşı acımasız kıyım başladı. Önce enstitülerin yönetici ve öğretmenlerinin yeri değiştirildi, 200 öğrenci okuldan uzaklaştırılıp ailelerine tazminat davası açıldı. Bunun için de gerekli kılıf hazırlanıverdi: “köylü, köy enstitülerini istemiyor” denildi ve yerlerine başka meslek okulları kuruldu. Böylece köylerin gelişmesi, canlanması önlendi, toprak reformu rafa kalktı, köylerden büyük kentlere akın başladı, büyük kentler de ne yazık ki köye dönüştü.

1947’nin 9 Nisanında köy enstitüsü yönetiminde öğrencilerinin söz sahibi olmalarına son verildi. 9 Mayısında enstitülerde kız ve erkek öğrenciler ayrıldı, karma eğitimden vazgeçildi. 20 Mayıs 1947’de, köy enstitülerinin kitaplıklarında kitaplar ayıklandı, pek çoğu sakıncalı bulunarak yakıldı. 4 Temmuz 1947’de de Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. 

Siyasetçilerin ve halkın içinden de enstitülerin önemini anlayamayanlar, kişisel çıkarları ağır basanlar asılsız iftiralarla bulunmuşlar; bu okullarda ahlaksızlık aşılandığı, din düşmanlığı yapıldığı, komünizm öğretildiği, kızlı ve erkekli öğrencilerin bir arada olmasının ahlaksızlık olduğu gibi dinsel ve milliyetçi söylemlerle büyük baskı oluşturunca, 1954 yılında köy enstitüleri tümüyle kapatıldı.

EĞER KAPANMASAYDI

Plana göre, her köyde bir okul olacaktı. 1960 yılına gelindiğinde okulsuz tek bir köy kalmayacaktı. 8-10 köy bir sağlık memuruna ve 1 ebeye bağlanacaktı. 1956 yılında sağlık bakımından kontrolsüz köy kalmayacaktı. Köylüler arasında yapılacak bölge okulları aracılığı ile köy çocuklarına 8 yıllık bir öğrenim sağlanacaktı. Köyde açılacak halk eğitim kursları yoluyla, yetişkinlere okuma yazma öğretilecek, bilgi düzeyleri artırılacaktı. Türkiye’de okuma yazma bilmeyen kalmayacak, her köy bir üretim merkezi olacaktı.

Tutucu ve gerici çevreden aldığı yıkıcı etkiler değin birtakım sol yazar, düşünürlerden de aşağılayıcı, hor görücü yergilere haksızlığa uğrayan köy enstitülerinin yaşatılması engellenmiştir. Tıpkı okulların uğradığı haksız ve yersiz yergilere, köy enstitülü çıkışlı köy yazını yazarları da uğramış, Fethi Naci, Kemal Tahir, Ahmet Oktay gibi aydınlar da köy yazını hakkında ağır yergilerde bulunmuşlardır.

Cumhuriyet tarihinden bugüne Köy Enstitülerinin önüne geçmiş genel bir eğitim kurumu yoktur. Gerçekten de o dönemde “Köy Enstitülü Yazarlar Kuşağı” diye, yazın tarihine geçecek bir kesim oluşmuş, bir kültür devrimi gerçekleşmiştir. Öyle ki, Köy Enstitüleri ve Yüksek Köy Enstitüsü’nün Güzel Sanatlar Kolları yaşayabilseydi, sanatın her alanında, çağdaş müzik, sinema, resim, heykel, tiyatro gibi dallarda da büyük başarılar ortaya çıkacaktı.  

Bu denli kısa sürede, ilk akla gelen Abbas Cılga, Abbas Sayar, Adnan Binyazar, Ali Dündar, Ahmet Köklügiller, Behzat Ay, Nadir Gezer, Şevket Yücel, Dursun Akçam, Emin Özdemir, Fakir Baykurt, Hasan Kıyafet, Kemal Burkay, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Nebi Dadaloğlu, Osman Bolulu, Osman Şahin, Pakize Türkoğlu, Sami Günel, Talip Apaydın, Garip Tatar (Ümit Kaftancıoğlu), Yusuf Ziya Bahadınlı gibi çok değerli insanları yetiştirmesi de köy enstitüleri sisteminin çağından çok ileride olduğunu kanıtlar.

Bugünkü çağdışı, ezberci eğitimi sistemiyle hiçbir okulun, yukarıdaki adlar gibi birbirinden değerli sorgulama yeteneği üst düzeyde, bağımsız kişilikli, toplumcu değerlere bağlı, yurtsever, aydın yazar ve eğitimcileri yetiştirmesi olası değildir. Bunu son otuz yıldaki sanat ve kültür dünyamızın çoraklığı ve kısırlığı açıkça kanıtlamakta. 

SONUÇ

Görülüyor ki, 70 yıldır sürekli aşındırılan, yok edilen, yıkılan cumhuriyet değerlerinin en önemlilerinden biri de cumhuriyetçi, Atatürk devrimcisi, ulusal, çağdaş, demokratik köy enstitüleri olmuştur. Kapatılması ile hiçbir sorun çözülmediği gibi Türk eğitim sistemi deneme tahtasına döndü ve gün geçtikçe geriledi; kültür, sanat unutuldu; köylerimiz ise boşaldı, üretim yapılmayan bir çehreye büründü ve bu durum ülkemize de olumsuz yansıdı.

 

Yararlanılan kaynaklar:

  • Aydemir Şevket Süreyya, İkinci Adam, Remzi Kitabevi
  • Baykurt Fakir, Unutulmaz Köy Enstitüleri, Literatür Yay., 2019
  • Köklügiller Ahmet, Köy Enstitüleri Nedir Ne Değildir, IO Kültür Sanat Yay., 2016,
  • Türkoğlu Pakize, Tonguç ve Köy Enstitüleri, İş Bankası 1997
  • Tonguç İsmail Hakkı, Köy Eğitim ve Öğretiminin Amaçları, Köy Enstitüleri II, Ank. 1944,
  • Karaören Sami, Varlık Dergisi, Sayı 991, Nisan 1990
  • Esendal Fethi, Varlık Dergisi, Sayı 991, Nisan 1990
  • Başaran Mehmet, Varlık Dergisi, Sayı 991, Nisan 1990
  • Apaydın Talip, Varlık Dergisi, Sayı 991, Nisan 1990
  • Şahin Osman, Varlık Dergisi, Sayı 991, Nisan 1990
  • Uğur Necdet, Varlık Dergisi, Sayı 991, Nisan 1990
  • Sezer Aydın, https://medyagunlugu.com/haber/koy-enstitulerini-kim-kapatti-46958
  • Albayrak, B. Sadık, http://www.gercekedebiyat.com/haber-detay/koy-enstituleri-ve-edebiyat-b-sadik-albayrak/1527
  • Kahraman, Ramazan Tugay https://www.academia.edu/26388613/K%C3%B6y_Enstit%C3%BCl%C3%BC_Yazarlar_Bibliyografyas%C4%B1?auto=download
  • Kirby Fay, Türkiye’de Köy Enstitüleri, İmece Yayınları, 1962
  • Bilgin Levent, Keban Gazetesi, 2016
  • Şengör, A.M. Celal, Hasan-Âli Yücel ve Türk Aydınlanması, 2016, İş Bankası
  • Bayındır Cem, Üvercinka dergisi, 42. Sayı, Nisan 2018, Köy Enstitüleri ve Edebiyat,