Kötüler kötü, ama iyiler de karışmıyor hiçbir şeye…

Gece ve gündüz nasıl bir aradaysa, iyilik ve kötülük de bir aradadır. Güzellik ve çirkinlik… Yaşam ve ölüm… Kötülük olmasaydı iyiliğin, çirkinlik olmasaydı güzelin, ölüm olmasaydı yaşamın, gece olmasaydı gündüzün değerini bilebilir miydik?

 

HAYRETTİN GEÇKİN

 

dünya tehlikeli bir yer

kötüler kötü/tamam da

iyiler de karışmıyor

hiçbir şeye

 

Gece ve gündüz nasıl bir aradaysa, iyilik ve kötülük de bir aradadır. Güzellik ve çirkinlik… Yaşam ve ölüm… Kötülük olmasaydı iyiliğin, çirkinlik olmasaydı güzelin, ölüm olmasaydı yaşamın, gece olmasaydı gündüzün değerini bilebilir miydik? Sanmıyorum.

Bu saydıklarımın, bu saydıklarıma eklenecek bunlar gibi pek çok şeyin diyalektik biçimde bir arada bulunması ise işin doğası gereği.

Kimileri bir kerelik yaşam içinde iyiliğin tarafında durur.  Bu duruş yaşamın anlamıdır onlar için. Ancak İyiliği; duygusallıkla, iyi niyetli olmakla asla eşit göremeyiz. Sevgilisini ya da herhangi bir insanı ne adına olursa olsun öldürenlerin duygusal veya iyi niyetli olmadığını kim ileri sürebilir ki.

İYİ İNSAN KİMSEYE ZARAR VERMEZ

Yazının girişinde, bir şiirimden aldığım dizelerde yer alan “iyi” sözcüğünün bir ironi olduğunu söylememe gerek var mı?

“İyi”,  bilinç kavramıyla buluşmadan, insanı ve vicdanı değerleri yüklenmeden “iyi” olmaz. Kuru kuruya “iyi”, “iyi” değildir. Eğer öyle olsaydı savaş çıkaranları, insanlara işkence uygulayanları-uygulatanları, tacizcileri, uyuşturucu tacirlerini, kaçakçıları, doğa katillerini de “iyi” kategorisine almamız gerekirdi. Çünkü onların da çoğu bu işlere duygusallığından, iyi niyetinden bulaşmışlardır.

“İyi insan” nedir diye bir soruya geçebiliriz şimdi öyleyse: Öncelikle “iyi insan” kendisini anlama ve bilme mecburiyetinde hisseder. Bu olmazsa olmazıdır onun. Ve şu temel özelliklerle kendisini belirgin kılar.

1- Kendisine zarar verilmesini istemez. Örneğin canına, malına kastetmek isteyenlere izin vermez, vermek istemez. Aşına ekmeğine göz dikenlere karşı çıkar. Geleceğini çalmak isteyenlere, havasını, suyunu kirletenlere, doğasına kıyanlara karşı çıkar. Bu işi tek başına başaramayacağı aşikâr olduğu için örgütlü mücadeleye katılır.

2- Kimseye zarar vermeyen insandır iyi insan: Kısaca, kendisine yapılmasını istemediklerini başkası için de istemez ve yapmaz diye açıklayabiliriz bu ayırt edici özelliği…

3- İyi insan zarar görenin yanında yer alır. Hakkı yenenin, düşüncesinden ötürü eziyete uğrayanın, sözü kesilenin, malına canına kastedilenin… Düşmanlık kültürünün karşısına dikilir. Şiddetin karşısına geçer.

İYİ İNSAN KENDİSİNE AYRICALIK İSTEMEZ

Bu özellikler Hace Bektaş-i-Veli’nin “eline, beline, diline sahip çık” özdeyişinde somutlanır. Hace Bektaş-i-Veli’deki “el”; bulunduğun yer, yaşadığın ülke anlamını içermektedir. “Bel” ise topraktır; basbayağı ekip biçilen toprak… Bu kavramın içinde su, hava, ağaç, orman, börtü böcek de vardır kuşkusuz. Dil, bizzat konuştuğumuz dildir. Dil de insanının yurdu gibidir. “Türkçem benim ses bayrağım” ifadesi ne güzeldir örneğin.

Bu açıklamalardan sonra insan olmanın doğuştan kazanılan bir edim olmadığını söylemek yanlış olabilir mi? İnsan kendine emek vermeden insan olabilir mi? Düşünmeden, düş kurmadan, sorup sorgulamadan, dünyayı ve kendisini anlamaya çalışıp anlamlandırmadan… Nitelikli insandan söz ediyoruz kuşkusuz.

Belli bir niteliğe ulaşmış insan kendisini kötülüğün karşısında bulur. Ezen ezilen ilişkisinde ezilenin, doğa katliamı karşısında doğanın, güçlünün karşısında güçsüzün… İyi insan kendisine ayrıcalık istemeyen kimsedir de aynı zamanda. Bu özellik müthiş ayırt edicilik içerir.

İNSANIN SONSUZLUĞU HAYAL GÜCÜNDE

“Kötüler insan değil mi” diye bir soru mu geçiriyorsunuz içinizden? Yunus gibi bir yanıt verebilseydim keşke. Deseydim ki “yaratılanı hoş gör yaratandan ötürü.” Bu söz; zulme, haksızlığa bulaşmamış ama üstünden karanlık perdeyi de bir türlü atamamışlar için söylenebilir. Oy veren ama her türlü oyunun oyları üstünden tezgâhlananlar için… Onların yanında olmalı iyi insan asıl. Zalimler, zulmedenler onları her türlü araçla kontrollerinde tutmaktadırlar ne yazık ki. Doğrusunu söylemek gerekirse onların da iyilerden başka kimsesi yok. Her şeyi silip süpüren haramiler onlara yalnızca dini ve milliyetçiliği bırakmışlardır.

Yazımı,  Suat Karataş’ın Puslu Yayınları’ndan çıkan TROAS epos adlı kitabının kapağında yer alan ve beni “başka türlü bir dünya mümkündür” diye söyleten şiiriyle bitirmek istiyorum:

“Evrenin ihtişamı

Sonsuzluğundadır.

İnsanın sonsuzluğu

Hayal gücünde

 

Şiir

Bir meydan okumadır

Her ikisi için de

Elimizde kalan

Tek burçtur bu

Kötülüğün ulaşamadığı

Tek uçurtması umudun

Karanlıklara meydan okuyan”