Kimi limon satar Balıkpazarı’nda, kimi Tahtakale’de çaycılık eder

Rıfat Ilgaz’ın “haylaz çocukları”… Kimi, içlerinde en “tembeli” nane şekeri ikram eder öğretmenine, kimi küfesinde taşımak ister pazar alışverişini. Eğitim sisteminin “tembel”, “haylaz” diye damgaladığı çocuklardır. Onlardaki gerçek cevheri gören öğretmen Rıfat Ilgaz’dır.

 

CAFER YILDIRIM

Her dönemin, birçok etken ve bileşenin ürünü olan kültürel bir ortamı vardır. İnsanların algılayışları, anlayışları ve davranış biçimleri bu kültürel ortam içinde şekillenir. Tıpkı insanlar gibi edebî eserler de ait oldukları dönemin belirgin çizgilerini taşır.

Şiirde öne çıkan estetik beğeni, ele alınan konunun işleniş şekli, kullanılan imgeler, kelime kadrosu, dil ve anlatım özellikleri, şiirsel yapının kuruluş şekli bize o dönemin zihniyetini verir.

Zihniyet teriminden bir dönemdeki sosyal, siyasi, askerî ve dinî güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, ticari yaşamın ve eğitim anlayışının birlikte oluşturdukları ortam, bu ortamın ürünü olan hayat tarzı, algılama biçimi ve zevk bütünlüğünü anlamaktayız.

Şiiri, ait olduğu dönemin zihniyetiyle birlikte ele almak, yorumlamak onu daha doğru anlamamızın koşullarından sadece biridir.

ÖĞRENCİLERLE ÖĞRETMEN ARASINDAKİ SEVGİ BAĞI

Filme çekildiğinde özgün içerik ve biçiminden çok şey kaybetse de, Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz’ın öğrencilerine nasıl baktığını gösteren eseriydi.

1940 Kuşağı şairlerinden olan Rıfat Ilgaz’ın “Çocuklarım” şiirinde ekonomik nedenlerle eğitimi aksayan, eğitim yaşamı kesintiye uğrayan çocukların durumunu gözler önüne serilir.

Bu durumu şiir kişisi öğretmenin anlatımı üzerinden öğreniriz. Öğretmenin kendi tanıklığına dayalı olarak öğrencilerinin okul dışı yaşantılarından aktardığı kesitler öğrenci yaşantısıyla zıtlık teşkil eden özelliklere sahiptir. Öğretmen mesleki yaşamı nedeniyle tanık olduğu ekonomi kaynaklı eğitim sorununu realist bir duyarlıkla da yansıtmıştır. Öğretmenin anlatımı günlük konuşma diline dayanmakla birlikte hem sunduğu tablonun dramatik çizgileri hem de bu tabloya kaynaklık eden gerçekliği duyarlık merceğinden aktarması nedeniyle olmalıdır, okuru sarıp sarmalar.

Şiir bölümler halinde yazılmamasına rağmen içerik olarak iki bölüme ayırabiliriz. Şiirin “biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı,” dizesine kadarki bölümünde öğrencilerin okul dışı hayatlarında birer çocuk işçi oldukları gerçeği üzerinde durulur. Öğretmen; ders verdiği öğrencileriyle gazete tevziliği, hamallık, çaycılık, işportacılık yaparken karşılaşmıştır. Bu karşılaşmalar esnasında bir öğrencinin öğretmenine nane şekeri uzatması, bir başkasının ise pazar filesini taşımak istemesi bize öğrencilerle öğretmen arasında güçlü bir sevgi bağının bulunduğunu göstermektedir. Şiirin ilk iki dizesi işte bu bağlamda anlamına kavuşmaktadır: “Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,/benim haylaz çocuklarım!”.

EĞİTİM SİSTEMİNİN ELEŞTİRİSİ

“Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,

benim haylaz çocuklarım!

Sınıfın en devamsızını

bir sinema dönüşü tanıdım,

koltuğunda satılmamış gazeteler…

Dumanlı bir salonda

kendime göre karşılarken akşamı,

nane şekeri uzattı en tembeliniz…

Götürmek istedi küfesinde

elimdeki ıspanak demetini

en dalgını sınıfın!

İsterken adam olmanızı

çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun

palto, ayakkabı yüzünden.

Kiminiz limon satar Balıkpazarı’nda

kiminiz Tahtakale’de çaycılık eder;”

Şiirde öğrencilerle karşılaşmaları üzerinden öğretmenin yaşantısıyla ilgili de bir izlenim ediniriz. Öğretmen sinemaya gitmekte, bazen mütavazı bir masa kurdurmakta, pazar alışverişini kendisi yapmaktadır. Muhtemelen bekâr bir öğretmendir.

Şiirin içerik bakımından ikiye böldüğümüz ikinci yarısında öğrencilerin okul dışındaki yaşantılarından okula dönülür. Bu bölüm başlı başına bir eğitim sistemi eleştirisi niteliğindedir:

“biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı,

tereyağındaki vitamini

ve kalorisini taze yumurtanın!

Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta,

çevresini ölçtük dünyanın,

hesapladık yıldızların uzaklığını,

Orta Asya’dan konuştuk

laf kıtlığında.

Neler düşünmedik beraberce

burnumuzun dibini görmeden

bulutlara mı karışmadık!

‘Hazan rüzgârı’nda dökülmüş

‘hasta yapraklar’a mı üzülmedik!

Serçelere mi acımadık kış günlerinde

kendimizi unutarak.”

EĞİTİM SİSTEMİNİN DAMGALADIĞI ÇOCUKLAR

Sistem eleştirisi öğrencilerin eğitim yaşamıyla gerçek yaşam arsındaki uyumsuzluğun boyutlarını yansıtır bize. Bu boyutlar bütünüyle sınıfsal bir bakışın sonucu görünür hale gelir.

Şiirdeki gibi Hababam Sınıfı da başlı başına bir eğitim sistemi eleştirisi içermekteydi.

Şiirde mevcut olana karşı temelden bir reddiye atmosferinin bulunduğunu bir tarafa koyarak mevcut sistemin eğitim düzenine şairin temel eleştirilerini şu başlıklar altında toplayabiliriz:

Eğitim hayatında yoksul çocukları kendi kaderleriyle baş başa bırakılmışlardır.

Okulda verilen bilgiler gerçek yaşamdan fazlasıyla kopuktur.

Derslerde işlenen edebiyat yine gerçeklikten uzak, soyut bir edebiyattır.

Eğitim sistemi, “tembel, devamsız, dalgın” gibi damgalamalara maruz kalan çocukların gerçekte ne denli duygulu, insancıl ve sıcak kişiliklere sahip olduklarını keşfetmeye olanak tanımamaktadır.

Hatta sistem böylesi öğrencilerin tanınıp anlaşılmadan damgalanmasını zorunlu kılan bir içerikle yükümlenmiştir.

Şair bütün bu eleştirel bakışıyla imkânsızlıklar içindeki çocuklara şiirin olanakları ölçüsünde yeni bir yaklaşım tarzı önermekte, bu çocukların yeni bir zihniyetle kucaklanmasından yana tavır almaktadır.

PAYLAŞMAK İÇİN