Kendine pusula kendisidir insan

Cafer YILDIRIM

Sürekli es geçse, sürekli görmezden gelse de bazen olup iç ülkelerinde bütün ihtişamıyla dolaştığını duyumsadığı ve o sesin kendisini nereye götüreceğini bilemediği duyguları yok mudur insanın?

Hangimizin bize yönelik bir sesi nasıl tanımlayacağımızı, hangi sınırlar içinde algılayacağımızı kestiremediğimiz duyguları olmamıştır?

İnsan düşünen ve duyan bir varlıksa eğer başka türlüsü mümkün müdür?

Onlar ki iç denizlerimizde, iç zamanlarımızda yersiz ve yurtsuz bir biçimde dolaşma özgürlüğüne sahip olmuştur çoğu zaman.

Şu da bir gerçektir ki kimileri ne kendi düşünceleri ne de duygularıyla yüzleşebilir.

Şu ya da bu nedenledir ama mesele yüzleşmekse bu asla mümkün olmaz.

Böylesi kimseler gerekirse ruhunu eksiltir, ruhundan doğru eksilmeye başlar, benliğini öldürür ama asla ilkeleri, asaleti, şu ya da bu gerekçesi ve büyük ihtimal içine doğduğu ve kabullendiği iklim itibarıyla kendine yaklaşmak istemez.

Karanlık sularında tıpkı balıkların gezintiye çıktığı durgun ırmakların akşam vakitleri gibi bulanıp durulan düşüncelerin, gelgit halindeki duyguların kendini tekrar ettiği bir iç âlemde, bir huzur vaktinde, bir huzursuzluk gecesinde, kısacası yaşanan ve soluk alınan her günde, her mevsimde aklına düşen kuşkularla bilenen kişi, kendisiyle yüzleşebildiğinde ancak gerçek hayatına başlayabilir.

O kimseler ki böylesi bir başlangıcı bir türlü göze alamazlar.

Çünkü kendine yaklaşmanın zorlu bir değişimi gerekli kılacağını bilirler. Kendilerine sezgilerinin fısıldadığı yegâne gerçek de budur. Onca yaşam deneyiminden edindikleri ise her değişim fazlasıyla sancılı ve acılı bir doğumdur.

Ne var ki kendi sınavından geçer almamış hiçbir hayat kendine ait yolu bulamaz. Böylesi bir hayat doğal sınırlarına ve gerçek suretine henüz kavuşmamış eskiz bir hayattır.