Kemal Özer: Karlı bir dağ gibi bilge

Görünürde olmayanı görünür, bilinir olmayanı bilinir hale getiren, arka çıkılması gereken düşüncelere arka çıkan şiir izleği; derin şiir bilgisi, dil derinliği ve birikimiyle aynı zamanda insanı esinleyendi Kemal Özer.

HAYRETTİN GEÇKİN

Sağlık sorunlarım nedeniyle birkaç haftadır  sizlerden uzak düştüm. Aynı sorunlardan kaynaklı yaşadığım aksilikler 30 Haziran günü   Kemal Özer Anması’nda yapacağım konuşmanın da önüne geçti.  

Kemal Özer’in Genç Şairler Üzerindeki Etkisi konulu kaleme aldığım kısa konuşma metniyle  yeninden merhaba demek istiyorum sizlere…

Yunus, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan, Nâzım Hikmet şiir zincirine en sağlam ve en geniş halka olarak eklenen Modern Türk Şiirinin önemli temsilcilerinden Kemal Özer hakkında şiirseverlerin karşısında konuşmak, değerli şair ve yazarlarla söz bölüşmek büyük onur, büyük sevinç benim için.

Kendisine “Niçin şiir yazıyorsunuz?” şeklinde yöneltilen bir soruyu;

“Kimsenin arka çıkmadığı bir eylemi, kimsenin elinden tutmadığı bir emeği, kimsenin tanımak istemediği bir hakkı, kimsenin üstünde durmadığı bir ayrıntıyı, kimsenin yanına uğramadığı bir güzelliği, kimsenin değer vermediği bir yaşantıyı bile sahipsiz, dilsiz, tanıksız, tarihsiz bırakmamak için..” şeklinde yanıtlayan Kemal Özer işçi sınıfının, ezilenlerin, yok sayılanların, ötekileştirilenlerin sesi, soluğu, sözü bir ozan… Demokrasi, özgürlük ve sosyalizm mücadelesi veren halkların olduğu kadar; doğanın, kurdun, kuşun, börtü böceğin de kuşkusuz… Bir yaşam savunucusu…

Kendisini 12. ölüm yıl dönümünde saygıyla, sevgiyle ve özlemle anıyorum.

karakola düşüren şiir

Kemal Özer; bizim hane halkının gurbetteki bir yakını, özlemini çektiği bir ağabeyi, zaman zaman ziyaretine gelen, gelirken de şiir getiren bir büyüğü, bir kimsesiydi.

Başarabilirsem onun genç şairler üzerindeki etkisini sınırlı da olsa kendi tanıklıklarım üstünden anlatmaya çalışacağım.

Liseli yıllarımda ilk önce Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin şiirleriyle tanışmıştım… Protest bir yan oluşmuştu bende, haksızlıklara karşı çıkıyordum. Başka türlü bir dünyanın mümkün olduğu düşüncesi söktü sökecekti kafamda.

Bir gün tesadüfen bulunduğum bir yerde bir şiir okudum, başım döndü, allak bullak oldum… O şiiri hemencecik bir kağıda geçirip okulun kültür ve edebiyat kolunda görevli olmamdan aldığım güçle, apar topar getirip okulun panosuna astım ve derse  girdim… Çok geçmedi, dersin tam ortasında nöbetçi öğrenci sınıfa girdi. Dersimizde bulunan edebiyat öğretmenimize adımı söyleyerek derhal okul yöneticisinin odasına gitmem gerektiğini bildirdi. Yönetici beni odasında, ayakta ve soğuk bir gülümsemeyle karşıladı. Panoya astığım şiir masasının üzerinde buruşuk vaziyette duruyordu. Şiirin; yöneticimizi de beni etkilediği gibi etkilediğini düşündüm saf saf. “Panoya sen mi astın bunu” sorusu karşısında büyük bir övünçle evet dediğimi, ardından bir o yanağıma, bir bu yanağıma üst üste inen o keskin şamarları asla unutamam. Kendimi toparlar gibi olduğumda “bu şiiri kim yazmış” sorusu karşısında ne diyeceğimi de bilemedim… Şiirin kime ait olduğunu belirtmemiştim. Şiirin altına şairinin adını yazmak gerektiği gibi bir bilince de sahip değildim. Bu yüzden ben yazmadım diyebildim ezik ve çaresiz bir sesle. Cuma günüydü o gün… Okula yakın bir karakolda geçirdim hafta sonunu.

Pazartesi günü edebiyat öğretmenim beni bir köşeye çekerek şiirin kime ait olduğunu bilip bilmediğimi sordu. Kemal Özer’e ait olduğunu böylelikle öğrendim o şiirin… Kemal Özer’in birkaç ay önce (1973) çıkan ve edebiyat çevrelerinde büyük yankılar uyandıran Kavganın Yüreği adlı şiir kitabından da edebiyat öğretmenim sayesinde haberim oldu. 

Kemal Özer’le 1990’lı yıllarda tanışmamıza, yakın sohbetler yapmamıza, zaman zaman da evimize gelip gitmesine rağmen hiç söz etmedim bu olaydan. Ta ki 2007’de kendisinin yönetimindeki İnsancıl Şiir Atölyesinde şiir severlerin karşısında konuk edene kadar beni. Çok sayıda şair ve şiirsever önünde itiraf ettim bu yaşanmışlığı.

birlikte yürüyen, birlikte üreten tutum

Kemal Özer’in önce şiirini, daha sonra da kendisini tanımanın bende önemli değişmelere, hatta kırılmalara yol açtığını söyleyebilirim. Karşı olmanın bir sonuç olması gerektiğini öğrendim her şeyden önce. Sonra da bir şey olmak gerektiğini… Diyeceğim şu ki şiir yazan ve 7-8 de şiir kitabı bulunan biri olarak o benim düşünsel olarak yatay büyümemde çok etkili olmuş biridir. Bu yüzdendir ki konuşmacı olduğum yerlerde kendimden söz etmem gereken durumlar olduğunda, “ben bir kova okuyan, bir damla yazan” biriyim diyerek  Kemal Özer’i  de anımsamış olurum her defasında.

Kemal Özer’i hem yöneticisi olduğum özel bir kurumda, hem de Kocaeli Üniversitesi’nin bir biriminde şiir dersleri verdiğim yıllarda; şiire, öyküye, daha doğrusu okuyup yazmaya meraklı öğrencilerimle birkaç kez buluşturma şansı yakaladım. Derslerime konuk ettim kendisini… Öğrencilerimin şiirlerinden bir seçki yapmak ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile işbirliğine girerek kente yönelik bir şiir sergisi oluşturmak için katkı aldım… Onu, gerek derslerime konuk ettiğim öğrencilerimle kurduğu ilişkide, gerek şiirlerini okuyup değerlendirdiği öğrencilerimle geliştirdiği sohbetler sırasında gözlemledim. Bu olup bitenlere tanık oldukça öğretmenliğe yeniden başladığımı size nasıl, nasıl anlatabilirim ki! Onun genç insanlar karşısında daima gülen yüzü, adeta karşısındakiyle birlikte yürüyen, birlikte üreten tutumu başlı başına büyüleyici idi her şeyden önce. Büyüklenmeyen duruşu, bilge ama bir o kadar da mütevazı ve kararlı kişiliği karlı bir dağ gibi  hep karşımda.…

mimari estetikte Kemal Özer etkisi

Öğrencilerimden biri hayata atıldıktan sonra beni evinde konuk etmişti. Doğal olarak evine gittiğimde kitaplığının olup olmadığını merak etmiştim. Bir de ne göreyim, zengin kitaplığının içinde Kemal Özer’in Yordam Yayınlarından çıkarak kitaplaşan, benim de birkaç yerde adımın geçtiği, bir sosyalistin el kitabı sayılması gereken, bir şiir ve bir yaşam okulu özelliği taşıyan öz yaşam öykülerinden oluşan iki cilt halindeki kitap benden önce onun kitaplığında… Kemal Özer Şiiri ve İnsan Kemal Özer sohbetimizin konusu olmuştu o gün öğrencimle. Mimar olan öğrencimin şu itirafı da önemli: “Kemal Özer’in şiirleri bana mimaride estetiği keşfetmeme çok yardımcı oldu… Benim mimarlığımın içinde Kemal Özer’e rastlamak mümkün. Kitapla ve yazıp okumayla ilişkimin nasıl geliştiğini de zaten siz biliyorsunuz.”  Öğrencimin bu ifadesi beni hem çok sevindirmiş, hem de Kemal Özer okumalarıma bu açıdan yeni bir boyut kazandırmıştı.

Onun genç insanlar karşısında daima gülen yüzü, adeta karşısındakiyle birlikte yürüyen, birlikte üreten tutumu başlı başına büyüleyici idi her şeyden önce.

Genç şair ve yazarlarla da ilişkilerinin tanığıyım bir şekilde Kemal Özer’in… Onlar hakkındaki değerlendirmelerini de biliyorum az çok. Ve sohbetlerini onlarla… Her şeyden önce büyüleyici bir ilişki kurardı Kemal Özer karşısındaki ile; insanları aklının ve yeteneklerinin sınırlarına doğru yolcu etmeyi çok ama çok severdi. Hünerliydi bu konuda. Çok sayıda genç şairle yazıştığından da haberdarım.

Görünürde olmayanı görünür, bilinir olmayanı bilinir hale getiren, arka çıkılması gereken düşüncelere arka çıkan şiir izleği; derin şiir bilgisi, dil derinliği ve birikimiyle Kemal Özer aynı zamanda insanı esinleyendi. Kavganın Yüreği, Sen de Katılmalısın Yaşamı Savunmaya, Sınırlamıyor Beni Sevda, Sevdalı Bulaşma, Oğulları Öldürülen Analar, Yaralı Semah, Onların Sesiyle Bir Kez Daha gibi kitap adları bile bu dediklerimi destekler niteliktedir.

kendisini sürekli güncelleyen düş, düşünce bilgisi ve yaşam bilgisi

“Ustaların, ardıllarımızın ne yazdığını bilmeden, halkın sorunlarını kuşanmadan, onların özlemleriyle şiirini yoğurmadan, aydın bir duruşa ve mücadele kararlılığına sahip olunmadan ozan da olunmaz” diyen Kemal Özer benim için kendisini sürekli güncelleyen düş bilgisi, düşünce bilgisi, yaşam bilgisi, şiir bilgisi öğretmeni demektir. Bu çok insan için de bu böyledir.

Onu tanıyan ve onunla ilişkiye giren biri büyük insanların öyle kendiliğinden ortaya çıkmadıklarını, bir takım olayların içinden süzüldüklerini, başlarından çeşitli maceraların geçtiğini; büyük kırılmalar, parçalanmalar yaşadıklarını; böyle kişilerin kendilerini lif lif sökerek yeniden kurduklarını, adeta derin bir kazı sonucu ortaya çıktıklarını, bu arada hümanist ve anarşist bir yapıya sahip olduklarını, ancak böylelikle oluşabildiklerini sezebilir.

Belki bitirirken onun bir şiirini okumam gerekir, ama öyle yapmayacağım… Ona yazdığım ve kitaplarımın birinde yer alan şiirim de var… Ama onu da okumayacağım. İzin verirseniz sözlerimi bu kısa konuşmaya da uygun düşecek şekilde kendimden kısa bir şiir okuyarak bitireceğim.

 

O dağların

Yankıları kalmış yalnızca

Çocukluk giysilerimin ceplerinde

 

Çoban ateşlerine verdiğim ayaz geceler

Kırağı renkler çiçek ölülerinden biriktirdiğim

 

Bir mendilde gözyaşlarını göndermişti annem

İlk gözaltıydı

Bir şiir yüzünden

Yatılı okul panosunda

 

O dağların

Yankıları kalmış yalnızca

Gençlik giysilerimin ceplerinde

 

Bir de

Dünyaya nereden gideceğimize dair sorular

Yıkanmış mektuplarda.

PAYLAŞMAK İÇİN