Kazdağı’nın Homer’i İskender Azatoğlu

O bu toprakların yüzyıllar öncesinden gelen “sözlü anlatıcılık” geleneğinin çağdaş ve belki de son örneği idi. Dede Korkut gibi, Homer gibi bizleri etrafına toplar ve anlatırdı. Bilgiye ulaşmayı kolaylaştırır, soru sormayı cesaretlendirir, ışığını sakınmadan usanmadan paylaşırdı.

LEYLA TUNÇ YELTİN

İdaköy buluşmalarında bazen sekiz on kişi olurduk, bazen sayı yirmiye kadar çıkardı. Hep beraber sohbet edilirdi. Ama günün/gecenin sonuna doğru ortak istekle ev sahibimiz anlatır biz dinlerdik. İskender Azatoğlu bu toprakların yüzyıllar öncesinden gelen “sözlü anlatıcılık” geleneğinin çağdaş ve belki de son örneği idi. Dede Korkut gibi, Homer gibi bizleri etrafına toplar ve anlatırdı. Bilgiye ulaşmayı kolaylaştırır, soru sormayı cesaretlendirir, ışığını sakınmadan usanmadan paylaşırdı.

Kazdağı’nın eteklerindeki Çamlıbel Köyü’nde; anlattığı hikâyeler, tasarladığı projeler, yazdığı kitaplar, yaptığı sunumlar ile tüm Körfez’in kalbinde taht kuran bir İskender Azatoğlu yaşadı. Entelektüel birikimini babacan bir şefkatle paylaştığı için çevresi daima aydınlığına koşarak gelen (ve kalan) dostlarıyla çevriliydi.

Ben de o aydınlığa koşan ve kalanlardanım. Benim her an yanımda olan İskender abimdi O. Ama bu yazı benim ne hissettiğimle ilgili olmayacak. Size bugün İskender abimi değil, Kazdağı’nın Homer’i, araştırmacı yazar ve mitolog olan avukat İskender Azatoğlu’nu anlatacağım.

Sıkı durun. Çok güzel bir hikâye olacak bu. Çünkü çok güzel bir insanla ilgili. Aşağıda 2017 yılında Burhaniye Dutluca köyünde çektiğim ve çok sevdiğim bir fotoğrafı var.

İskender Abi, Dede Korkut gibi, Homer gibi bizleri etrafına toplar ve anlatırdı.

İskender Azatoğlu Kimdir?

İskender Azatoğlu 1947 yılında Kosova’nın İpek kentinde doğmuş bir Arnavut. Dokuz yaşına kadar İpek’te yaşadıktan sonra 1956 yılında ailece İstanbul’a göç etmişler. Babası yurtdışında çalıştığı için küçük yaşlardan itibaren annesinin ve kardeşlerinin sorumluluğunu hissetmiş, ona göre davranmış. Çok erken büyümüş.

1970 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş. Aynı üniversitenin Felsefe Bölümü’nde okuyan Sema (Azatoğlu) ile okul yıllarında tanışmış, birbirlerini sevmiş ve evlenmişler. İki erkek çocuk sahibi olmuşlar.

İdaköy Çiflikevi Günleri
İskender Azatoğlu İstanbul’da yirmi yıl avukatlık yapmış. Sonra, 1992 yılında eşiyle beraber düşünmüş taşınmışlar ve henüz yaşları genç, enerjileri yüksekken kendilerine farklı bir hayat kurgulamaya karar vermişler. Kazdağı’nın eteklerinde yer alan Çamlıbel köyüne yerleşmiş ve 1992 yılında İdaköy Çiftlikevi adını verdikleri butik oteli açmışlar.

O gün için çok farklı bir tarzı olan, sevimli ve sıcak bir ortam yaratmışlar. Uzun yıllar boyunca (internetin olmadığı zamanlar) her hafta Cumhuriyet gazetesine verdikleri ilanları hatırlayanınız vardır.

Gelen konukların müşteri değil, hatta konuk da değil, dost olarak karşılandığı bir otel olmuş İdaköy Çiftlikevi. Çevre gezilerine İskender Azatoğlu’nun eşlik ettiği, sohbetler edilen, sıcak, neredeyse kişiye özel diyebileceğimiz bambaşka bir tatil anlayışı oluşturmuşlar.

Sema ve İskender Azatoğlu’nun nazik ev sahipliğinde muhteşem buluşmaların gerçekleştiği İdaköy Çiftlik Evi.

Kazdağı’nda otel işleterek ve tabii çok yoğun çalışarak yaşarken, İskender Azatoğlu bir yandan da Körfez’in doğal yapısına, arkeolojik ve mitolojik arka planına merak sarmış. Ama öyle iki üç kitap okuyunca geçecek bir merak değilmiş. Çok okumuş, gezmiş, araştırmış.

Bu çalışmalarla birlikte kendine yeni bir yol, yeni bir uğraş bulmuş. Çok da iyi olmuş. Bu sayede Kazdağı ve Körfez; bölgeye ve mitolojisine dair kitaplar ve sunumlar, projeler, bölgenin kalkınması için çalışan dernekler ve hepsinden önemlisi Kazdağı’na özel çağdaş bir Homer kazanmış.

Bu konular giderek bütün vaktini almaya başlayınca, babalarını rahatlatmak için İdaköy Çiftlikevi’nin işletmesini oğlu ve gelini devralmış. Otel bugün de Suzan&Deniz Azatoğlu tarafından kurulduğu günkü heyecan ve titizlikle ve tabii ki yeniliklerle işletiliyor.

İskender Azatoğlu Kitapları

İskender Azatoğlu bölge ile ilgili araştırmalarını sürdürürken bu konulardaki yayınların sayıca az, çoğunlukla da akademik nitelikte olduğunu fark etmiş. Geniş kapsamlı bir kültürel gelişim ihtiyacını görerek, bu ihtiyacı romanlar ve masalsı kurgularla giderme yoluna gitmiş. Çünkü kendisinin de sık sık ifade ettiği gibi, sanat, bilim, mitoloji gibi alanlardaki akademik çalışmaların yanı sıra, popüler kitapların varlığı toplumsal gelişmede önemli rol oynar.

Romanlar, gezi rehberleri, sözlükler, librettolar.

Resimli Mitolojik Masallar
Bu kitaplar basılıp dağıtılmadı. Çünkü İskender Azatoğlu mitolojik masalları biz okuyucuları için değil torunları Azra ile Meriç için yazdı. Üstelik kitapların kahramanları da Azra ve Meriç oldu. Düşünsenize, ne muhteşem bir iş! Dedeniz oturup sadece sizin için bir kitap yazıyor ve kahramanı da sizsiniz.

Anadolu toprakları mitolojik destanların çoğunun kaynağı iken okullarımızda bunlar öğretilmiyor. Dünya bizim topraklarımızda doğan mitolojik hikâyeleri biliyor, biz ancak merak edip, araştırırsak öğreniyoruz.

Resimli Mitolojik Masallar muazzam bir fikir bence. Dilerim pek çok konuda öncü olan İskender Azatoğlu’nun bu konudaki öncülüğü birilerini etkiler, çabalarının devamı gelir.

Erguvan Kenti Troya’nın Acı Öyküsü
Çok akıcı ve sade bir dille, içine romans da katarak Troya savaşı öncesindeki gelişmeleri, mitolojik tanrıların işin içine nasıl karıştığını okuyucuyu sıkmadan yormadan anlatan ve Azatoğlu’nun “mito-kurgu” veya “mito-masal” olarak adlandırdığı güzel bir roman.

Troya’nın Acı Öyküsü (Libretto)
Bu bir libretto. Yani bir opera metni. Türkçe ve İngilizce olarak basıldı. Öyle güzel bir metin ki; şiirsel, akıcı, şakacı, rahat. Üstelik mitolojik öykülerin en bilinenlerinden birini konu almasına rağmen merak uyandırıcı. Antandros Derneği’nin birçok kez sahnelediği “Paris’in Seçimi” adlı oyunun metni de bu esere dayanır. Libretto, Hera, Afrodit ve Athena arasındaki üç güzeller yarışmasını ve Paris’in Afrodit’i seçerek Troya savaşına giden yolu açmasını anlatır.

İskender Azatoğlu Troya’nın Acı Öyküsü’nün bestelenmesini sağlamak için pek çok sanatçı ve konservatuara ulaşmaya çalıştı. Bazılarıyla görüşmeler sürüyordu.

Homer Anadolu Diliyle Konuşuyor
Tek cilt içinde beş kitaptan oluşan devasa bir ansiklopedi. Tam adı; “HOMER Anadolu Diliyle Konuşuyor: Türkçe/Arnavutça=Luvi-Pellazg Dilleri Yardımıyla İliada’ya Anlam Kazandıran Popüler Etimolojik Çalışma ve Açıklamalı Sözlük”.

Adı korkutmasın. Okuması zevkli, çok ilginç bilgilerle dolu bir çalışma. Kitapta İskender Azatoğlu yaklaşık MÖ 2000-1200 yılları arasında konuşulmuş ve yazılmış olan eski Anadolu dillerini incelemiş. Günümüz Türk/Arnavut dillerini ise 4000 yıldan beri bu topraklarda konuşulmuş dillerin ardılı ve mirasçısı bağlamında konuya katmış.

Homer Anadolu Diliyle Konuşuyor imza günü.

Azatoğlu Kosova/İpek’te dördüncü sınıfa kadar Arnavut diliyle eğitim almış, evde ise Kosova Türkçesi konuşuluyormuş. İstanbul’a gelince alışık olmadığı Türkçe karşısında şaşırmış, bir süre kendini kapatmış. Yanlış anlaşılmamak, yaşıtlarının alaylarına maruz kalmamak için altı ay boyunca okulda ve sokakta “konuşmamayı” tercih etmiş. Daha sonra nazik ve şefkatli öğretmenlerinin desteği ile açılmış ve konuşkan, girişken –bildiğimiz- İskender Azatoğlu’na dönüşmüş.

Fakat küçücük bir çocukken yaşadığı bu dil sorunu, onun diller konusuna merak duymasına sebep olmuş. Çamlıbel köyüne yerleşip, sevdiği alanlara daha çok zaman ayırmaya başlayınca Türkçe ve Arnavutça arasındaki benzerliklerin Luvi ve Pellazg dillerinden gelebileceğini fark etmiş. Araştırmasını derinleştirmiş. Homer’ın İliadası’nı dil açısından da inceleyerek kapsamlı bir etimolojik birikim elde etmiş. Tüm bu araştırmaların sonunda da işte bu ansiklopedik kitap ortaya çıkmış.

Kitap derdini anlatırken söylencelerden, mitolojik öykülerden ve masallardan faydalanıyor. Resimli, renkli, eğlenceli hikâyelerle dolu, çok araştırılmış ve üzerinde yoğun şekilde çalışılmış bir eser. Azatoğlu bireysel çabasıyla bu ansiklopedik eserin Balkanlarda Arnavut diliyle eğitim veren pek çok üniversitenin kütüphanesine girmesini sağladı.

Nevaterra (Yeni Ülke) üçlemesi
Nevaterra 2028-2041 yıllarını kapsayan bir dönemde dünyayı her açıdan yaşanmaz hale getirenlerle bunlara karşı mücadele verenlerin öyküsü. Fütürist bir eser. İçinde casusluk, yolculuk, macera, romans, mitoloji ve bilim var.

Azatoğlu, Nevaterra’da da eski Anadolu dilleri ile bunları konuşmuş toplulukların yaşamlarını satır aralarında bize aktarmış. Ona göre, Anadolu’nun en eski geçmişi bizlere (ve herkese) daima bir nevi “batı cephesi”nden aktarılmış. Kendisi farklı bir yorum getirerek Doğu’dan, yani Anadolu Cephesi’nden bir pencere açmak istemiş.

Nevaterra üçlemesinin ilk iki kitabı elektronik olarak yayımlandı. Üçüncü kitabın ise altyapısı ve tüm konusu Azatoğlu’nun aklında fikrinde net bir şekilde tasarlanmış olmasına rağmen yazıya henüz geçirmemişti. Maalesef ilk iki kitapla yetinmek durumundayız.

Assos’tan Ayvalık’a Doğa, Kültür Gezi Rehberi 2020
Zeus’dan Sarıkız’a Kazdağı / İda’da yaşayanlara saygıyla” diye başlayan bir rehber kitap.

İskender Azatoğlu Kazdağı Milli Parkı alan rehberi idi. Bu vasfı ile, ayrıca İdaköy Çiflikevi’nde konaklayan misafirleri için düzenlediği ve rehberlik ettiği turlar nedeniyle bölgemizi yıllar içinde çok iyi tanıdı. Bölgede kültür ve doğa gezileri yapmak isteyenlerin kendilerini yönlendirecek bir kitaba nasıl ihtiyaç duyduğunu da ilk elden gözlemledi.

Bu nedenle eşi Sema Azatoğlu ile birlikte bizzat gezip dolaşarak bir bölge rehberi hazırladılar. İlk rehber 2011 yılında yayımlandı. Yıllar içinde rehber genişleyerek ve güncellenerek basılmaya devam etti.

2020 yılında yayımlanan en güncel rehberi hazırlama gezilerine eşim ve ben de katıldık. O nedenle ne kadar titiz bir çalışmanın, ne büyük emeğin eseri olduğunu iyi biliyorum.

Azatoğlu’nun bizzat çizdiği yürüyüş rotalarından, mitolojik arkeolojik ve tarihsel bilgilere kadar, yaşam ortamı ile bitki ve hayvan çeşitliliği (habitat ile flora ve fauna) bilgisinden doğa sporlarına ve bölge mutfağına kadar pek çok konuyu içeren çok kapsamlı bir rehber. Bölgemizde bu rehberin bir benzeri daha yok.

Beş Kentin Öyküsü
İskender Azatoğlu’nun en son kitabı. Yazımı tamamladığı ancak basım aşamasına yönelik çalışmaları sürdürdüğü kitap. Var ile yok arasındaki bir dünyada geçen ve Edremit Körfezi’nde yer alan Pedessa, Lyrnessa, Khryssa, Killa, Thebe adlı antik kentlerin Troya savaşı sırasındaki durumlarını anlatan sıcak, eğlenceli, öğretici bir çalışma. Şimdi Sema Azatoğlu ile birlikte tamamlamak için çalışıyoruz.

Çok Önemli Bir Proje Tasarısı:
Kazdağı/İda Milli Parkı Doğa ve Kültür Destinasyonu (Kazdağı/İda Rivierası)

İskender Azatoğlu, bölgeye faydası dokunacak, yerel halkın yaşam standardını yükseltecek, çevreyle dost uygulamalar içerecek pek çok proje tasarlamıştı.

Burada, çok önemli gördüğüm tek bir projesinden kısaca bahsedeceğim. Bahsedeceğim çünkü umudum İskender Azatoğlu’nun tasarladığı bu projeyi devralabilecek, ilerletebilecek kurumlar olabileceği yönünde.

Kazdağı Milli Parkı ile Edremit Körfezi kıyı şeridini içine alacak şekilde “Kazdağı / Ida Rivierası”adını verdiği bir proje bu. Belirlediği bölgede on akarsu, yirmi kilometrelik bir kıyı şeridi ve sekiz kanyon geçişi yer alıyor.

Bölgenin mitolojik ve yerel efsanelerini, jeotermal altyapısı ile koşut sağlık turizmi avantajını, temiz havasını, hayvan ve bitki çeşitliliğini, deniz turizmini ve tabii şifa kaynağı zeytin ve zeytinyağını hem öne çıkararak hem de koruyarak ve yaşatarak uygulanacak çok kapsamlı bir proje.

İskender Azatoğlu’nun İtalyan Rivierası olarak adlandırılan “Cinque Terre” bölgesini örnek alarak tasarladığı Kazdağı Rivierası projesi; Homer kentleri olarak adlandırılan Assos, Lamponia, Gargara, Antandros, Astyra, Adramytteion’u içeriyor.

Azatoğlu Riviera Projesini Kazdağı Koruma Derneği’nde anlatıyor.

Bu kadim kentler neredeyse tüm dünyanın bildiği, sevdiği, öğrendiği mitolojik hikâyelerle süslenmiş. Azatoğlu, bölgede bir “riviera” anlayışı ve altyapısı oluşturmak için öncelikle bir master plan hazırlanması gerektiğini düşünerek kaleme aldığı proje taslağını bölgedeki tüm sivil toplum örgütlerinde anlattı, tüm ilgili devlet kurumlarına gönderdi.

Projedeki temel hedef aslında bölgedeki çarpık kentleşmeyi, altyapı sorunlarını, madencilik faaliyetlerini, yanlış turizm yaklaşımlarını ortadan kaldırarak bölgeye derin ve temiz bir nefes aldırmak.

Ve Sunumlar sunumlar

İskender Azatoğlu devamlı düşünen, planlayan, yeni konular bulan, yazan çizen… asla boş durmayan bir insandı. Seyahat rotaları, kültür gezileri, bölgeye ait mitolojik öyküler, bölgenin kalkınmasına ilişkin görüşler gibi pek çok konuda çalışmalar yaptı.

Bu çalışmalar kimi zaman kitaplara kimi zaman da sunumlara dönüştü. Edremit Körfezi’nde faaliyet gösteren çok çeşitli sivil toplum örgütlerinde tek başına veya bir panelin parçası ya da beni de yanına alarak ikili olarak çeşitli sunumlar gerçekleştirdi.

İskender Azatoğlu Balkan Gezisi sunumunda.

Yaptığı sunumları daima dikkat çekici, eğlendirici hale getirmeye çalışırdı. Sıkıcı olmayan, dinleyicilerin saatlerine bakmadıkları sunumlar hazırlardı. Hepsi de şarkı, öykü, anekdot, müzik içeren bütünlüklü gösteriler olurdu. Örneğin birlikte yaptığımız, hekim Vedat Avcıeri’nin de şiirlerle eşlik ettiği “Müzikli – Şiirli Balkan Gezisi”; ya da çocuklara Anadolu mitolojisini sevdirmek için tasarladığı “Modern Kahramanların Mitolojideki iz Düşümü”, Cumhur Dokur’un moderatörlüğünde gerçekleştirdiği “İlkçağ ve Antik Dönemde Edremit Körfezi’nde Yaşam” ve daha neler neler.

Burada kısaca değineceğim ortak sunumumuz ise, sanırım farklı mekânlarda farklı izleyiciler için dört ya da beş kez yaptığımız, âdeta gezici bir kumpanyaya dönüşen “Sanatın Kanatlı Kollarında: Edremit Körfezi ve Yakın Çevresi ile Bağ Kuran 5 Operadan 5 Arya 5 Konu” adlı eğlenceli müzikli sunum olacak.

Azatoğlu sunuma şu sözlerle başlardı:
Sanatı düşsel bir yolculuk olarak tanımladığımızda düşlerin tanrısı Morpheus’u hatırlıyoruz. Morpheus insanları kanatlı kollarına alır, onları düşler dünyasında gezdirirdi. Sanat da insanı kanatlı kollarına alarak bambaşka dünyalarda gezdirir. Sanat olmazsa geriye yavan ve çekilmez bir dünya kalır. Bu nedenle sanatın, aynı güneş gibi, pencerenizden eksik olmamasını diliyoruz.

Aryalar sunumu Antandros Derneği’nde

Tamamen İskender Azatoğlu’nun düşünüp tasarladığı bu sunumda dünyaca ünlü besteciler Gluck (Paris ve Helena), Purcell (Dido ve Aeneas), Handel (Serse), Mozart (Pontus Kralı Mitridate) ve Vivaldi (İl Farnace) tarafından bestelenmiş beş değişik operanın arka planını oluşturan olayların ilginç bir şekilde Edremit Körfezi yayı içinde geçtiğine dikkat çekerdik.

Ben operaların konusu ve sunacağımız aryanın sözlerini paylaşırdım. Görseller eşliğinde ilgili aryayı dinler, sonrasında ise Azatoğlu arka plandaki çoğu kanlı ve trajik tarihsel olayları anlatırdı. Çok eğlenir, çok eğlendirirdik. Güzel günlerdi.

Bir de Dernekler:
Çevresini dernekleşmeye teşvik eden bir öncü

İskender Azatoğlu sivil toplumun gücüne inanırdı. Örgütlenmiş sivil toplumun ise pek çok şeyi değiştirebileceğini düşünürdü. Bu nedenle bölgedeki dernekleşme faaliyetlerine her zaman destek oldu, pek çoğunun bizzat içinde yer aldı.

Çamlıbel Köyü Eğitim Üretim Kültür ve Dayanışma Derneği ile Güre Astyra Antik Kenti Kültür Turizm ve Doğa Derneği’in kuruluşunda bulundu. Başkanlık etti, yönetimine katıldı. Diğer uğraşlarına zaman ayırmak için yönetimden uzaklaştıktan sonra da gelişimlerini takip etti ve her türlü desteği sundu.

Üyesi olduğu Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği ile Altınoluk Tarihi Antandros Şehrini Kurtarma, Koruma ve Yaşatma Derneği ise bir nevi gözbebeği gibiydi. Onlar için gönüllü çalıştı, yayın gelirlerini aktardı, sunumlar yaptı.

Güre Turizm Tanıtım Derneği oluşumu ise tam da İskender Azatoğlu’nun daha dar bir alanda daha yoğun çalışmak istediği bir döneme denk geldi. Kurucularından olduğu GÜRTAD’ın başkanlığını da yürütüyordu. Dernek kurulur kurulmaz pandemi kısıtlarıyla karşılaşsa da Güre’yi sürdürülebilir ve çevreyle dost bir turizm cazibe merkezi haline getirmek için çalışmalar sürüyordu.

İdaköy Buluşmaları:
Sadece Benim Değil Herkesin İskender Abisi

İdaköy buluşmaları muhteşem buluşmalardı. Müzik ve sohbet dolu o güzel masanın etrafında, Sema ve İskender Azatoğlu’nun nazik ev sahipliğindeydik.

Yılbaşlarında, Hıdırellezlerde, dolunaylarda yumurtalar boyanır, papatyadan taçlar yapılır, martifallar okunur, masalar süslenir bazen Sema Azatoğlu’nun piyanosu ama çoğunlukla saz ve gitar eşliğinde şarkılar türküler söylenirdi.

Kimi zaman sekiz on kişi olurduk, kimi zaman sayı yirmiye kadar çıkardı. Hep beraber sohbet edilirdi. Ama günün/gecenin sonuna doğru ortak istekle ev sahibimiz anlatır biz dinlerdik.

İskender Azatoğlu bu toprakların yüzyıllar öncesinden gelen “sözlü anlatıcılık” geleneğinin çağdaş ve belki de son örneği idi. Dede Korkut gibi, Homer gibi bizleri etrafına toplar ve anlatırdı. Bilgiye ulaşmayı kolaylaştırır, soru sormayı cesaretlendirir, ışığını sakınmadan usanmadan paylaşırdı.

İskender Azatoğlu’nun sonuna kadar açık bir kapısı vardı. Hem evinin hem yüreğinin. Kendisine yaklaşan, ulaşmaya çalışan eli boş dönmezdi.

Çok sevilen, çok sayılan bir insandı… hayır, kendimi düzeltiyorum: çok sevilen çok sayılan bir insandır. Çoğu kişiye nasip olmayacak dolulukta bir ömürden bahsediyoruz. Konuştuğu, dokunduğu herkesi kendine hayran bırakan bir insan. Ruhuna dokundukları hayatta oldukça “geçmiş zamana” ait olmayacak bir insan.

Kazdağı’nın Homeri, İda’nın kahramanı artık bambaşka, bence daha aydınlık ve daha sakin bir yolda. Ama bölgede yaktığı güçlü ışık etrafı aydınlatmaya devam ediyor.

Yazıma Son Verirken

“Muhteşem Dörtlü” tatilde.

Sema abla, İskender abi, ben ve eşim birlikte çok gezdik, çok sohbet ettik, çok güldük. Dostlarımızın tabiriyle biz “muhteşem dörtlü” idik. Öyle gezdik ki evin yolunu unuttuk. Öyle güldük ki kahkaha atmaktan gözlerimizden yaşlar geldi. Çok ama çok iyi bir ekiptik.

2018 yılında muhteşem dörtlü olarak Troya Müzesi’nı gezdik. Daha resmi açılış yapılmamıştı. Müzeyi gezerken Troya kentinin antik çağlardan itibaren geçirdiği dönüşümü gösteren kısa bir grafik videoya rast geldik. İskender abi bu videonun önünde mini bir sunumla Troya’nın geçmişini bizlere özetledi. Ben de izniyle kaydettim.

Sizlere İskender Azatoğlu’nun yaklaşık üç dakika süren bu sunumu ile veda ediyorum. Dikkatle ve zevkine vararak seyredin lütfen. Tekrarı asla olmayacak çünkü.

Video bağlantısı:

https://www.facebook.com/lyeltin/videos/10216098082297718/

PAYLAŞMAK İSTERSENİZ