Katiller kadının emekçi mi burjuva mı olduğuna bakıyor mu

Bir yılda 300 cinayet. 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” mü, yoksa “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” mü olduğu tartışması bu 8 Mart’ta da alttan alta süredursun, hunharca işlenmiş yüzlerce cinayet, taciz ve tecavüzde failler kadının sağcı mı solcu mu, laik mi, İslamcı mı olduğunu ayırt etmiyor.

MECİT ÜNAL

“Giresun’un içinde iki sokak arası

Altı kurşun atttılar üç de bıçak yarası”

Feride adlı bir kadının öldürülmesini anlatan bu Giresun türküsü, günümüzde giderek bir kırıma, “kadın kırımı”na, “cins kırımı” da diyebiliriz, dönüşen her bir kadın cinayetinin olanca acısı ve vahşetini barındırıyor içinde.

Türkü 1989’da Azize Gürses tarafından Ali Osman Özyakupoğlu ile Mustafa Küçük’ten derlenmiş. Türkülerin yakılıp son biçimlerini kazandıktan sonra repertuvara girdiğini düşünürsek, tarihi daha da gerilere doğru çekebiliriz.

Sözlerine dikkat edildiğinde bir aşk hikayesi oluşuyor imgelemimizde. Katil ya da katiller ise kurşunu az bulup ayrıca üç yerinden de de bıçaklamışlar Feride’yi…

ALTI KURŞUN ÜÇ BIÇAK

“Giresun’un içinde iki sokak arası
Altı kurşun attılar üç de bıçak yarası
Vuruldum düştüm yere gidemedim uzağa
Ne edelim Feridem düşürdüler tuzağa

Giresun’un içinde yeşil fındık bahçası
Vurdular Feridemi yere düştü bohçası
Vuruldum düştüm yere gidemedim uzağa
Ne edelim Feridem düşürdüler tuzağa

Vuruldum sevdiceğim kanar yüreğim kanar
Alamadım ben seni yanar yüreğim yanar
Vuruldum düştüm yere gidemedim uzağa
Ne edelim Feridem düşürdüler tuzağa”.

Pınar Gültekin cinayetini getirmiyor mu sizin de aklınıza ya da Özgecan Aslan’ı veya benzer başka kadın cinayetlerini? Hunharca öldürüyor, parçalarına ayırıyor, yakıyor ve gömüyorlar…

Her parçasının bir konteynere atıldığı kadın cinayetleri de az değil. Amerikan dizilerindeki seri katilleri hiç de aratmıyor “bizim” caniler!

Ve bu cinayetler son 20 yılda, her yıl arta arta 2020’nin dudak uçuklatan sayısına ulaştı.

 BİR YILDA 300 CİNAYET

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Raporu’na göre, 2020 yılında 300 kadının öldürülmüş olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz bugün. Bu kadar da değil!

Sadece 2020’nin Aralık ayında öldürülen kadın sayısı 23.

Yani ayda ortalama 25, günde 0.82 kadın.

171 kadının ise ölümü kuşkulu bulunmuş.

Rapor, katilleri belli bir şekilde öldürülen 300 kadının 97’sinin evli olduğu, 54’ünün birlikte olduğu, 38’inin tanıdığı, 21’inin eskiden evli olduğu, 8’inin eskiden birlikte olduğu bir erkek tarafından öldürüldüğünü saptıyor. Öldürülen 18 kadını oğlu, 17’sini babası, 16’sını akrabası, 5’ini kardeşi, 3’ünü ise tanımadığı bir erkek öldürmüş. 23 kadının ölümüne neden olan kişilerin yakınlık durumu ise tespit edilememiş.

2021’in ilk iki ayında öldürülen kadın sayısı kaç biliyor musunuz?

Ocak ayında 23!

Şubat ayında her gün bir kadın öldürülmüş: 28.

İlk iki aydaki toplam 26 ölüm ise kuşkulu.

Türkiye’nin de imza koyduğu İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmak istendiği covid-19 salgını koşullarında işlendi tüm bu cinayetler.

KADIN ÖZGÜR DEĞİLSE TOPLUM DA ÖZGÜR DEĞİL

8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” mü, yoksa “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” mü olduğu tartışması bu 8 Mart’ta da alttan alta süredursun, hunharca işlenmiş bu cinayetler, taciz ve tecavüzler kadının emekçi mi burjuva mı, olduğuna bakmıyor. Hangi siyasal görüşe sahip, sağcı mı solcu mu, laik mi, İslamcı mı olduğunu ayırt etmiyor.

Türkiye’nin (ve tüm dünyanın) binlerce yıldan bu yana süregelen en temel toplumsal-siyasal sorunlarından, çelişmelerinden biridir aslında bu.

Kadının özgür olmadığı toplumda erkek de özgür değildir.

Kadın ve erkek özgür değilse, o zaman toplum da özgür olamaz.

Kadının can güvenliğinin sağlanamadığı bir ülkede erkeğin can güvenliği de sağlanamaz.

Bir ülkede kadın ve erkeğin canı tehlikedeyse, bütün toplumun, o ülkenin havasının, suyunun, toprağının, tüm doğasının canı tehlikede demektir. Türkiye böyle bir ülkedir bugün.

Kadının can güvenliği sorunu, kadının özgürleşememesinin, özgürleşmesinin önünün çeşitli yasal ve yasal olmayan yollar, önlemler ve uygulamalarla kesilmesinin sonucudur.

Kadının özgürleşmesi sorunu salt ekonomi-politiğin, toplumbilimin, ruhbilimin değil edebiyat ve sanatın da sorunudur.

(Sürecek. Devamında sözü şiire getireceğim.)