Karışık İşler!

Taraf gazetesi ve yazarları Altanlar, Çongarlar vb.nin yaptıkları sadece FETÖ ile açıklanamaz. Taraf yazarı Baransu’ya verilen bavul dolusu belgeyi 1. Ordu’dan çıkarmaya bir tuğgereral veya tümgeneralin bile gücü yetmez. Orgeneral seviyesinde birinin bilgisi olmadan o belgelerin dışarı çıkarılacağını sanan saflar varsa yazının bundan sonrasını okumasın

 

 

DR. ABDULLAH KÖKTÜRK

Son yazım üzerine olumlu, olumsuz çok tepki aldım. Özel mesajlar ile tepkisini belirtenler olduğu gibi, sosyal medya üzerinden yorum yapanlar da oldu. İlginç olan, olumlu tepkilerin çoğunlukta olması ve bunların içinde az sayıda da olsa Balyoz Davası mağdurlarının bulunması idi.

Sosyal medyada olumsuz yorum yapan Balyoz mağduru bir emekli amiral, “yaklaşık bir buçuk yıl önce tutuklanacağımı biliyordum” diye yazarak beni neredeyse doğruladı. Ben de, “Amiral olarak 1.5 yıl önce hapse gireceğini bilip bir şey yapmamak da benim aklımın alacağı bir şey değil” diye cevap verdim.

Bazıları, sahte belge düzenleyen FETÖ’nün savcı, hâkim, bilirkişi vs.nin rolünü küçümsediğimi, hatta onları aklamaya çalıştığımı yazmış. O zaman oradan başlayalım.

Eliyle Koymuş Gibi Belge Bulan Savcılar

Ergenekon savcısı Zekeriya Öz şimdi nerede? Söyleyeyim Almanya’da keyif çatıyor. Arada bir de milyon Euroluk arabası ile poz vermekten de çekinmiyor. Yani cebine on milyonlarca Euro konarak yurt dışına çıkarılmış durumda. Diğer savcılara da aynı garantiler verilmiş ki, ya kaçaklar veya göstermelik olarak birkaçı hakkında açılan davalar yıllardır devam ediyor. Ne ceza alan var, ne başka bir şey.

Fethullah Gülen’in ABD ajanı olduğu ve okullarının CIA ya hizmet ettiği artık ortaya çıkmış durumda. Tabi ki, bu planda FETÖcüler de görev almıştır. Ancak bu kurguda kullanılan Taraf gazetesi ve yazarları Altanlar, Çongarlar vb.nin yaptıkları sadece FETÖ ile açıklanamaz. Taraf Gazetesi yazarı Baransu’ya verilen bavul dolusu belgeyi 1. Ordu’dan bir FETÖcü uzman mı çıkardı sanıyorsunuz? Tuğgereral veya tümgeneralin bile gücü yetmez ona. Orgeneral seviyesinde birinin bilgisi olmadan o belgelerin dışarı çıkarılacağını sanan saflar varsa yazının bundan sonrasını okumasın.

Yine şu anda ne hikmetse yurt dışında kaçak bulunan savcı Fikret Seçen, aldığı isimsiz ihbar üzerine Donanma Komutanlığı’nda 6 Aralık 2010 tarihinde bir arama yaptı. Eliyle koymuş gibi 10 çuval belgeyi Donanma’da bir ofiste zemin kaplamaları arasında buldu. Savcı Seçen kendinden o kadar emindi ki, yanında TRT kameralarını da getirmişti. Bu belgeleri buraya yerleştiren 12 yıl geçti hala bulunamadı. Donanma’ya girerken kaç aramadan geçildiğini ve koridorlara girişin bile özel kartlarla yapıldığını, her yerin kameralarla dolu olduğunu bilen biri olarak, o çuvalların oraya Donanma komutanı veya Donanma kurmay başkanının bilgisi harici konduğuna beni kimse inandıramaz.

Poyrazköy Cephaneliği ayrı bir ilginç konu. Bulunan silahlar neredeyse karışık olarak tüm kuvvetlere ait. Oraya bulunsun ve algı yaratılsın diye bilinçli olarak konmuş. Birkaç subay astsubayın işi değil, büyük bir planın parçası. Oraya da herkes giremez. İsterseniz bir hafta sonu SAT birliğine yakın o bölgede bir piknik yapmaya çalışın bakalım, başınıza neler geliyor?

Bu Kadar da Olmaz Denen Olaylar

 

O günlerde o kadar ilginç şeyler oluyordu ki. İlgili savcı bir anda bir çiftlik evine gidiyor. Ev sahibi  emekli subay olan evde neredeyse bir cephanelik buluyordu.  Emekli subay şimdi nerede mi? Habletimoğlu cinayeti dolayısı ile tutuklanmasa idi şimdi işinin gücünün başındaydı. Fikret Emek’den bahsediyorum.

Bazen de savcı genç subayların bekar evlerine gidiyor yine eliyle koymuş gibi buzdolabı arkasına yapıştırılmış hafıza çubuğu buluyor çubukta bulunan imzasız evraklarda ismi yazılanlar tutuklanıyordu.

Ama ne hikmetse evinde veya ofisinde böyle evraklar çıkanlara çoğunluk bir şey olmuyordu. Örneğin, 2009 Haziran ayında Maslak’ta Harp Akademileri bünyesindeki Deniz Harp Akademisinde görevli bir kurmay albayın ofisinde yapılan aramada bazı belgeler bulundu. Bu belgelerle bazı tutuklamalar yapıldı. Ancak adı amirallik için geçen bu albaya bir şey olmadığı gibi, ifade vermeye bile gitmedi. Albay bir süre sonra kendi isteği ile emekli oldu.

Boğazdan istavrit yerine cephane çıkan günlerdi. Ama birliklerin cephane sayımları hep tam çıkıyordu.  Bu cephanelerin sorumluları bir türlü bulunamadı.

İlker Başbuğ’u Beşiktaş’tan Silivri’ye Uğurlayan Tek Asker Bendim

5 Ocak 2012 tarihinde Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde (SAREN) Ulusal ve Uluslararası Güvenlik Stratejileri Bölümünde Ana Bilim Dalı Başkanı görevindeydim. O gün eski Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Beşiktaş Adliyesi’ne getirileceği haberini aldım. Büyük olasılıkla da tutuklayacaklardı. İçimden, “koskoca genel kurmay başkanını tutuklayacaklar. İstanbul’da 1. Ordu ve şu kadar kolordu, tümen, tugay var. Hiçbiri olmasa Harp Akademileri var. Her birlikten beşer onar kişi gönderilse yüzlerce subay astsubay gider uğurlamaya” dedim. Ama ben yine de gideyim dedim. Fikrimi Enstitü Müdürüne açtığımda, o da, “ben de gelirim” dedi. Başbuğ’un ifadeye akşama doğru gideceği haberini aldık. Kurmay albay olan Enstitü müdürü ve ben mesaiden sonra 4. Levent’den bindik Seyrantepe -Kabataş otobüsüne. Trafik çok yoğundu. Albayın daha sonra yetişmesi gereken bir randevusu olduğundan yarı yolda inmek zorunda kaldı. Beşiktaş’a vardığımda adliye önünde kimsenin olmadığını gördüm. Adliyenin karşı çaprazındaki bir kafede gece yarısına kadar bekledim. 6 Ocak olup gece yarısını geçtikten epey sonra birkaç gazeteci ve ben Başbuğ’u Silivri’ye uğurladık. Evet benden başka, tek bir asker bile yoktu.

Bu olaylar ile AKP en az iki seçim kazandı. Suriye kuzeyinde ABD ve İsrail’e bağlı bir PYD oluşumu gerçekleşti. Anlaşılmaz olan, hapisten çıkanların nerdeyse tamamının, kendilerini hapse atan AKP iktidarı ve davanın savcıyım diyen RTE hakkında tek kelime etmemeleri.

Balyoz ve Ergenekon kumpasından içeri girenlerin bazılarının hapishaneden cenazesi çıktı. O sıralarda hapishane ziyaretleri için 1. Orduya fax çekilirdi. Onlarca fax belgesini hala saklıyorum. Hasdal, Hadımköy, Maltepe cezaevlerini onlarca kez ziyaret ettim. Maltepe’yi ziyaret ederken hep rahmetli Murat Özenalp’i yazardım. Silahlı Kuvvetler Akademisinden öğrencim olan Özenalp bir gün; “Komutanım, sınıf arkadaşı da değiliz, hep beni yazıyorsunuz, sizi de alacaklar içeri” diye espri yapmıştı. Çok sevdiğim Amiral Cem Çakmak başta olmak üzere, Murat Özenalp ve diğer hayatını kaybeden balyoz mağdurlarına Allahtan rahmet diliyorum.

 

 

paylaşmanız için

 

 

2 yorum

  1. “Donanma komutanı veya Donanma kurmay başkanının bilgisi harici konduğuna beni kimse inandıramaz”?!?!?!
    El insaf!
    Tartışmaya davet güzel, ama üstteki gibi indirgemeci iddiaların bilimsel ve mantıklı tutarlılığı yok.
    Bu tartışmayı acilen kahve sohbetinden siyaset bilimi zeminine taşımanı umuyorum

    • Tanju Sirmen’e aynen katılıyorum. Delilsiz sansasyon kokan başlıklar ve iddialarla yorum yapmak yanlış ve ayıptır. Sallama haberlere milletin karnı tok. Bazıları siyaset yerine ASPARAGAS haber yapan magazin eklerinde haber yapsa daha başarılı olurlar.

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*